Visall 242.699 Oluşturma zamanı: Mayıs 29, 2012 Paylaş Oluşturma zamanı: Mayıs 29, 2012 İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünün unutulmayan hocalanndan biri de Türkçenin ezelî ve ebedî âşıklarından merhum Prof Dr. Faruk Kadri Timurtaş‘tı. Bu yolda büyük mücadeleler veren Faruk Kadri Timurtaş, Klasik Türk Edebiyatı, Türkiye Türkçesi, Eski Anadolu Türkçesi ve Osmanlı Türkçesi uzmanıydı. Şair olan, gazelleri bulunan hoca, bir gönül insanı olarak da geniş bir çevrede sevilir ve sayılırdı. Türkçenin otoritelerinden biriydi ve yaşadığı dönem içinde ilim dünyasında bir efsane gibiydi. Dr. Alâeddin Yavaşça’nın bir yaş büyüktey-ze oğlu olan Timurtaş, dilimize olduğu gibi millî musikimize de hayran olan bir münevverdi. Üniversiteden mezun olduğu 1946 yılından hastalandığı 1981 yılı sonuna kadar, aralıksız tam 35 yıl yazmıştır. Türkçemiz için büyük mücadeleler veren Faruk Kadri Timurtaş, Klasik Türk Edebiyatı, Türkiye Türkçesi, Eski Anadolu Türkçesi ve Osmanlı Türkçesi uzmanıydı. Şair olan, gazellen bulunan hoca, bir gönül insanı olarak da geniş bir çevrede sevilir ve sayılırdı. Türkçenin otoritelerinden biriydi ve yaşadığı dönem içinde ilim dünyasında bir efsane gibiydi. Faruk Kadri Timurtaş 26 Şubat 1925 tarihinde Kilis’te doğdu. Yetişmesinde, irfan sahibi bir kişi olan babası Kadri Bey’in tesiri büyüktü. Henüz ortaokul sıralarındayken bazı din âlimlerinin derslerine devam etti ve sohbetlerine katıldı. Kilis’te Şeyh Vâkıf Efendi’den (Mehmet Vâkıf Ta-zebay) Farsça okudu, Son Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nda Halep mebusu olarak bulunan Hoca Hacı Mustafa Efendi’den de din ve tasavvuf dersleri aldı. ilk ve orta tahsilini Kilis’te, lise tahsilini ise İstanbul Kabataş Lisesi’nde 1942 yılında tamamladı. 1942-1943 ders yılında istanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesine kaydoldu. Türkoloji bölümünde Onyedinci Asır Şairlerinden Edirneli Güftî ve Teşrifâtuş Şuârası adındaki tezini hazırladı ve 1946 yılının Haziran ayında mezun oldu. Şeyhî ve Hüsrev ü Şîrîn’i adlı tezi ile 9 Kasım 1950 tarihinde edebiyat doktoru unvanını aldı. 28 Aralık 1950 tarihinde üniversiteye intisap eden Timurtaş, Mayıs 1954′te fakülte tarafından Fransa’ya gönderildi, iki yılı aşkın bir zaman dil sahasında araştırmalar yaptı, Fransızcasını ilerletti. Ekim 1956′da yurda döndü; Haziran 1957-Ekim 1958 tarihleri arasında vatani vazifesini Sarıkamış’ta yedek subay olarak yaptı; akabinde Şeyhî ve Çağdaşlarının Eserleri Üzerinde Gramer Araştırmaları adlı doçentlik tezini sundu ve doçent oldu. 9 Mart 1960 tarihinde evlendi. 1965 Şubat ve Mart aylarında Londra Üniversitesi Şark Dilleri Okulunun davetlisi olarak ingiltere’ye gitti. 1966 yılında tekrar ingiltere’ye giden Timurtaş, Münih, Frankfurt, Paris, Amsterdam, Viyana, Roma ve Venedik gibi Avrupa’nın belli başlı şehirlerinde mesleki araştırmalar yaptı. 17 Nisan 1967 tarihinde profesörlüğe yükseltildi. KKTC, Balkanlar, Avrupa ve Asya’da birçok ülkeye davet edildi, buralarda konferanslar ve tebliğler verdi. Ömrünü Türk dili ve edebiyatına vakfeden, Türkoloji sahasının bu büyük bilgini, hayatı boyunca öğrenci yetiştirdi. 25 Ocak 1982 tarihinde beyin kanaması geçirmesi üzerine hastaneye kaldırıldı; 4 Temmuz 1982 tarihinde vefat etti. Kabri Edirnekapı Sakızağacı Şehitliği’ndedir. Faruk Kadri Timurtaş, Edebiyat Fakültesinde sevilen ve sayılan bir hocaydı. Bilhassa Türkçeye olan muhabbeti, bağlılığı ve dilin bozulmasına karşı verdiği amansız mücadeleyle gönüllerden silinmeyecek seçkin bir yere sahip oldu. Ahmet Kabaklı, Tercüman’da “Yaşayan Türkçemiz” kampanyasını başlatırken hemen yanı başında Timurtaş Hoca ve arkadaşları vardı, Faruk Kadri Timurtaş bilerek isteyerek şuurlu bir tercihle Türkoloji’yi seçmiş ve bu sahada temayüz etmişti. Bölümde Kilisli Rifat, Ragıp Hulusi, Rıfkı Melul Meriç, ismail Hikmet Ertayla, Ali Nihad Tarlan, Ahmet Caferoğlu, Ahmet Hamdi Tanpınar ve Reşit Rahmeti Arat gibi her biri kendi semasının yıldızı olan hocalardan ders alma şansına erişmişti. Timurtaş, bu dev hocalarla yetinmeyerek Türkiye’nin seçkin başka ilim, fikir ve sanat adamlarıyla da görüşüp onların sohbetlerine katılarak istifade etti. Bu münevverler arasında ismail Hami Danişmend, Mahmut Kemal inal, Ali Fuad Başgil, Mustafa Sekip Tunç, Hilmi Ziya Ülken, Mükrimin Halil Yinanç, Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, ismail Saib Sen-cer, Nurettin Topçu, Nihal Atsız ve Necip Fazıl Kısakü-rek gibi abide şahsiyetler bulunuyordu. Timurtaş’ın birlikte olduğu, aynı gayeye doğru yürüdüğü dava arkadaşları da öncü isimlerdi. Fethi Gemuhluoğlu, Tarık Buğra, Mehmet Kaplan, Muharrem Ergin, ibrahim Kafesoğ-lu, Nihad Çetin, Ayhan Songar, Ahmet Kabaklı, Necmettin Hacıeminoğlu ve Ergun Göze bunlardan sadece birkaçıydı. Bu kadar geniş bir münevverler halkasının içinde, hatta tam da ortasında olan Timurtaş’ın kültürel ve sosyal faaliyetlerden uzak durması elbette düşünülemezdi. Nitekim onu Milliyetçiler Demeğinden Aydınlar Ocağına, Kubbealtı Vakfından Türk Edebiyatı Vakfına kadar birçok hayırlı kuruluşun aktif mensupları arasında görüyoruz. O, kısa denilebilecek bir ömre birçok ulvi hizmeti sığdırmıştı. Neredeyse tebliğ vermediği kongre ve sempozyum, makale yazmadığı dergi yoktu. Yüzlerce kültür, edebiyat, dil ve eğitim yazıları,.. Bereketli bir neşir ve hizmet dönemi… Bütün çabalarında, çalışmalarında hep aynı hassasiyet görülüyordu. Millî birlik ve beraberliğin çimentosu sayılan Türkçemizin korunması ve yaşatılması biricik amacıydı. Türkçemiz Ve Uydurmacılık Türkiye’de Türkçenin kavgasını veren kahramanlardan biri de şüphesiz Faruk Kadri Timurtaş’tı. Onun bu davaya hizmet eden eserlerinden en önemlisi Türkçemiz ve Uydurmaalık’tı. Ellerden, dillerden ve gönüllerden düşmeyen bu rehber kitap, Türkçe konusundaki bilgileri düzeltmiş, tereddütleri yok etmiş ve işin doğrusunu herkese öğretmişti. Dilimizin geçirdiği merhalelerin ele alındığı, Türkçenin muhafazası için yapılan çalışmaların sergilendiği eser, ciddi bir ilim adamının olgun bir meyvesi olup hem ilmî hem de tarihî bir vesika olarak büyük takdir görüyordu. Çevresinde bir sevgi halesi oluşturan hoca, bilhassa dilimize değer verenlerin gönüllerinde taht kurmuştu. Eser bugün de muhtevasıyla hâlâ gündemde, hâlâ konuşulan mevzulara dair mühim bir kaynak. Bu yönüyle de tazeliğini korumakta ve ilgiyle okunmaya devam etmekte. Uzun yıllar sonra Boğaziçi Yayınları tarafından yeni baskısı yapılan bu eserin önsözünde Faruk Kadri Timurtaş şöyle diyordu: “Dil meselesi bir millî müdafaa meselesidir. Dilimizi korumak, vatanı korumakla birdir. Çünkü dil de vatan kadar, tarih kadar, gelenek ve töre kadar azizdir. Dil de bayrak gibi, aile gibi mukaddesattandır. Belki de hepsinin ifadesi, aksi onda olduğu İçin hepsinden öndedir. Dil olmayınca millet olmaz, milliyet olmaz. Millî Kültürün baş unsuru dildir. Dil sevgisi vatan sevgisi, ana sevgisi gibidir, sınırsızdır, her türlü fedakârlığı gerektirecek kadar engindir.” Dilde yeniliğin ve gelişmenin son derece tabiî olduğunu belirten Faruk Kadri Timurtaş, ancak bu gelişmenin dilin kendi kanunları ve tabiî seyri içerisinde ortaya çıkması gerektiğini söylüyordu. Dünyanın hiçbir yerinde önüne gelenin dil üzerinde tasarruf edemediğini, kelimelerin değiştirilmediğini ifade eden ilim adamımız, bu düşüncesini şu sözlerle açıklıyordu: “Her kelimenin arkasında bir hâtıra, bir tarih, bir kültür vardır. Millet ve millî kelimeleri, İstiklâl kelimesi atılırsa Büyük Millet Meclisi, Millî Mücâdele, Kuvâ-yı Milliye, Millî İrâde, Millî Hâkimiyet; İstiklâl Harbi, ‘Ya istiklâl ya ölüm’ söz ve mefhumlarına gölge düşmez mi? Halka mal olmuş, mlllîleşmlş her kelimenin etrafında birdeyim, milletçe unutulmayan bir hâtıra yok mudur?” Sanat Edebiyat Dünyasından Hocanın hayru l-halefı (hayırlı evlat) diyebileceğimiz Prof. Dr. Mustafa Özkan, hayırlı bir çabayla Timurtaş’ın gazete ve dergi köşelerinde kalmış bütün makalelerini toplayıp yayınladı. Alfa Yayınlan’ndan çıkan bu eserlerden biri de Sanat-Edebiyat Dünyasından adını taşıyor. Eserin başında Özkan’ın Timurtaş hakkında kaleme aldığı hayatı ve eserlerine dair yaptığı geniş bir inceleme yer alıyor. Son derece etraflıca ve derinlemesine yazılmış olan bu yazıda, ilim adamının hayatının yanı sıra hizmetleri, hocalık vasıfları, eserleri ve makaleleri okuyucuya takdim edilmiş. Kitapta yer alan yazılar, kronolojik bir sırayla değil, yazıların birbirleriyle olan ilgileri göz önünde tutularak belirli bölümler hâlinde tasnif edilmiş. Eser başlıca şu bölümlerden oluşuyor: Sanat Edebiyat Dünyasından Notlar, Şiir Dünyasından, Kitaplar Arasında, Edebiyatçılarımızın Ardından. Birinci bölüm olan Sanat Edebiyat Dünyasından Notlar’da Timurtaş’ın muhtelif konular hakkındaki değerli makalelerini okuyoruz. Burada memleketimizde edebiyat öğretiminden edebiyat yarışmalarına, tiyatro dünyamızdan Nâzım Hikmetin fikir ve sanat dünyasına kadar farklı konu ve sahalarda yazılmış yazılar dikkati çekiyor. Mûsiki, ansiklopedi ayrı konular. İkinci bölüm “Şiir Dünyasından” adını taşıyor. Bu bölümde de yayımlanmış olan şiir kitapları ve şairleri hakkında Hocanın yaptığı değerlendirmeler önemli. Genel şiir konuları da kitapta yer buluyor. Zafer şiirlerinden, bayram şiirlerine kadar… “Kitaplar Arasında” daha çok Timurtaş Hocanın kendisine gönderilen veya önem verdiği bazı eserler hakkındaki yazılarından meydana geliyor. Elbette bu kitaplar genelde edebiyata, tarihe ve millî kültüre dair olanlardan seçilmiş. Dil âlimimiz, zaman zaman bilinmeyen, sahaflarda veya kütüphanelerde rastlanabilecek kitaplardan da söz etmiş. Faruk Kadri Timurtaş, çok vefalı bir insandı, Nitekim eserin ikinci bölümü (neredeyse kitabın yarısı) vefat eden şair ve yazarlar ile ilim, kültür ve sanat adamlarına ayrılmış. Bölümün başlığı “Edebiyatçılarımızın Ardından”. Bu bölüm büyük boy kitabın tam 257 sayfasını işgal etmiş Timurtaş’ın haklarında yazı yazdığı şahsiyetler arasında; Yûnus Emre Mevlâna Ali Şir Nevâî Muallim Naci Mehmet Akif Tevfık Fikret Yahya Kemal Ziya Gökalp de bulunuyor Pir Sultan Abdal Âşık Veysel Süleyman Nazif Abdülhak Hâmid Ömer Seyfeddin Ahmet Haşim Besim Atalay Ali Emiri Efendi ibnülemin Mahmud Kemal Peyami Safa Ahmet Hikmet Müftüoğlu Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu Arif Nihat Asya Ahmet Caferoğlu Ahmet Ateş Rıfkı Melûl Meriç Ali Nihad Tarlan ve Sabri Esat Siyavuşgil de Timurtaş’ın portrelerini yazdığı kişiler arasında. Bir vefa sembolü olarak tanıdığı ve okuduğu şahsiyetleri ihmal etmeyen hoca,ayrıcaÜ; Refik Koraltan Cenâb Şe-habeddin Mehmet EminYurdakul Faruk Nafiz Çamlı-bel Behçet Kemal Çağlar Halit Fahri Ozansoy Adnan Ötüken Reşit Rahmeti Arat Mecdut Mansuroğlu Ali Canip Yöntem Vâlâ Nurettin Yusuf Ziya Ortaç Fazıl Ahmet Aykaç Bahadır Dülger Ali Karamanlıoğlu Ni-had Sami Banarlı Ali Fuad Başgil ve Ahmet Caferoğlu hakkında da intiba yazıları yazmıştır. Faruk Kadri Timurtaş, bu yazılarında sözünü ettiği kişilerin hayatlarından, hizmetlerinden ve eserlerinden bahseder. Ama bununla yetinmez, müşterek hatıralarını anlatır, anekdotlar nakleder, başka kalem erbabının düşüncelerini okuyucularıyla paylaşır. Kısa bir yazıda birçok malumatı aktarmak ister. Dolayısıyla bu yazılar kuru, biyografik yazılar olmanın ötesinde dört dörtlük portre yazıları olarak da görülmelidir. Diller ve Türkçemiz Mustafa Özkan’ın hazırladığı ikinci kitap Diller ve Türkçemiz adını taşıyor. Bu eserde de Timurtaş’ın dil konusunda yazdığı ve 1951-1981 yılları arasında kaleme aldığı, çeşitli dergi ve gazetelerde yayımlanmış yazılar mevcut. Kitaptaki bölüm başlıkları şöyle: Türkçe Sevgisi, Yaşayan Dil, Arı Türkçe, Devlet Dili Türkçe, Dilimiz ve Dil Kurumu, Dil Bayramında, Dil Akademisi, TRT ve Dilimiz, Özleştirme ve Uydurmacılık Kelimeler Dünyasından (Dil Yanlışları), Uydurma Kelimeler Sözlüğü… Kitapta yer alan yazıların büyük bir kısmı kavga yazıları. Ama genel anlamda savaş metinleri değil tabiî ki. İlmî tartışma yazıları dersek daha doğru olur. Özellikle tasfiyeci olan ve Türkçeyi fakirleştiren eski Türk Dil Kurumu yöneticilerini hedef alan Timurtaş, yaptıkları yanlışları ilmî bakımdan delillendirerek ispatlamış ve Türkçenin tabiî seyri içinde gelişmesi gerektiğini söylemiştir. Bu bakımdan dile yapılan müdahalelerin yol açtığı tahribata her zaman dikkat çekmiştir. Faruk Kadri Timurtaş , Türkçemiz ve Uydurmacılık eserini Banarlı’ya ve Adnan Ötüken’e adamıştır. O bütün hayatı boyunca gözü gibi titizlenip koruduğu ve samimiyetle sevdalandığı Türkçeye olan derin sevgisini, önsözdeki şu ifadeler ne güzel dile getirmiştin “Türkçe benim hayatımdır. Bütün ömrümü ona bağlamışım. Dilimizi öğrenmek ve öğretmek hayatımın başlıca gayesini teşkil etmiştir. Üniversite öğretim üyesi ve yazar olarak üzerinde en çok durduğum konu dil olmuştur. Otuz yıla varan yazı hayatımda da en fazla dil meselesini ele almış bulunuyorum. Yıllardır dilimizi bozanlara karşı mücadelemizi sürdürmekteyim.” Faruk Kadri Timurtaş, bir ramazan günü vefat etti. Vefatına Prof. Dr. Mehmet Çavuşoğlu tarafından tarih düşürüldü. Manzumedeki “leyâl-i gufrâri” terkibi hocanın vefat tarihini ihtiva eder: Ya Rabbi bi-hakkı ism-i Mennân Fârûkunu eyle afva şâyân Ahlâkı numune bir kişiydi Zahirdi yüzünde nûr-ı îmân İncinmedi kimse kendisinden Sîrette melekti şekli inşân İlmiyle amelde rehberiydi Yoldaş ola âhirette îmân Leyl-i Ramazanda nhlet etti Târihi dedim leyâl-i gufran Hicrî: 1402 (1982) Timurtaş, iyiliksever, evine bağlı, dostlanna düşkün, “Çocuklanm” dediği talebelerine sevgi doluydu. 1980′li yıllarda geçirdiği felçten sonra zaman zaman fakülteye gelirdi. Çünkü öğrencilerini özlüyor ve onlara imza vermesi gerekiyordu, Artık elleri tutmuyor, yaptırdığı bir mühürle devam karnelerimizi mühürlüyordu. Birçok değerli hocamın imzasını taşıyan o karneyi hâlâ saklanırı. Dindar bir kişiydi. Çalışma temposu yüksekti. Ömrünün ksa olacağını sezmiş gibi gece gündüz çalışıyordu. Geçen yıl Mehmet Cemal Çiftçi güzeii, Kubbeal-tı Akademisi Kültür ve Sanat Vakfı’nda Yavuz Bülent Bakilerin de hazır bulunduğu bir sohbet esnasında Ankara Sincan’da Faruk Kadri Timurtaş Lisesi bulunduğunu söylemişti. Timurtaş’ın ismi hem doğum yeri olan Kilis’te hem de ömrünü geçirdiği istanbul’da okul, cadde ve kültür merkezlerine verilmeli. Timurtaş’ın vefatının 25. yıldönümünde edebiyat fakültesinde güzel bir toplantı yapılmıştı. Mustafa Özkan’ın organizatörlüğünde gerçekleşen toplantıda ilim adamları Timurtaş’ı muhtelif yönleriyle ele almışlardı. Bu kabil toplantılar devam etmeli. Ömrü millî kültüre, sanata ve edebiyata ama bilhassa Türkçeye adanmış bir ilim adamı olan Faruk Kadri Timurtaş’ı 4 Temmuz 1982 tarihinde henüz 57 yaşında iken sonsuzluk âlemine uğurlamıştık Kabri nur, mekânı cennet olsun. Ondan ders alan talebelerinin, eserlerini okuyup istifade eden edebiyat meraklılarının ve çok sevdiği milletinin hocamızın hatırasını mutlaka yaşatacaklarına inanıyorum. Yazar: Mehmet Nuri Yıldırım Kaynak: Türkçenin Ezeli Aşığı: Faruk Kadri Timurtaş Makale Kafe Alıntı İleti bağlantısı Diğer sitelerde paylaş
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.