Jump to content

Son Yudum


Visall
 Paylaş

Önerilen Mesajlar

Hasta kadın, dışarıdan gelen öksürük sesiyle henüz daldığı uykusundan uyandı. Başını oynattı. Dirseklerine dayanarak doğruldu.

 

Vakit ilerledikçe kendisinden bir şeylerin eksildiğini, ağrılarının arttığını hissetti. Bunca yıldır peşini bırakmayan karanlık sahneler geldi gözünün önüne. Her karartıda damarlarındaki kanın akışı değişir gibi oldu. Vücudu birden soğudu. Geçmişini düşündü, ürperdi. Hırıltılı, küçücük darbeler hâlinde odaya yayılan soluklarının ritmi değişti. Odanın sessiz yüzüne, düzensiz hıçkırıklar saplandı...

 

Çatlamış ince dudakları titredi: "İnsan kendine kalıyor sonunda... Geceyi karşılamak, karanlığa alışmak, soğukta kendi hülyalarına sarılıp uyumak ve sabaha tek başıma uyanmak... Keşke kendim olabilseydim. Başkalarının aldatması çok acı veriyor. İçimde biriken acıları senden başka kim dindirebilir Allah'ım!"

 

Yatağından yeni kalkmış da olsa, günlerce serilip yatmak istedi. Duvarda asılı saate baktı. Vaktin ilerlediğini gördü. Yorganını kaldırarak cılız ayaklarını yere indirdi. Sol tarafındaki mermer tezgâhtaki musluğa yöneldi. Yatağına bitişik masanın kenarına tutunarak, kendini üç-beş adım ötedeki sandalyeye bıraktı. Siyah lekeleri çoğalmış ellerini süzülerek inen suya uzattı. Kuru ve solgun dudaklarını ıslattı. Kollarını dirseklerine kadar sıvazlayarak su ile serinletti. Islak ellerini karlı saçlarının arasında gezdirdi. Suyun serinliği tüm hücrelerine yayıldı.

 

Geride bıraktıkları, kederden kancalar atıyordu tükettiği zamana. Gençliğinde hevesleri adına ertelediği vazifeleri yüreğinde düğümler oluşturmuştu. O düğümleri çözmenin huzurunu bugün duyabiliyordu. Bugünün gecesini ümitlerine merdiven yapmak istiyordu. Ezik ve ölgün hâliyle dudaklarından çıkan iki kelime onu başka âlemlere götürdü. Mânâlarındaki derinliğe tam olarak inemediği, fakat içindeki düğümlerin çözümü olarak gördüğü şifreli kelimeleri tekrarladı.

 

Başını önüne eğdi, yutkundu. Alnının dokunduğu halıda oluşan karmaşık desenlere baktı.

 

Ellerini açtı:

 

- Allah'ım, sayılamayacak kadar çok olan güz yağmurları mı; damlalar mı? Kalbim kasvet bağlayıp yollarım sarpa sarınca ümidimi rahmetinin önüne serdim. Günahlarım gözümde büyüdükçe büyüdü, ama onu alıp affının yanına koyunca affını tasavvurlar üstü büyük buldum. Tut beni Allah'ım, edemem sensiz. Zahiresi tükenmiş kulun, iflas etmiş olsa da yine sadakatle kapına geldi. Merhamet, af sana yaraşır. Sen günahlarımı bağışla, bu biçareyi sevindir. Affet Allah'ım, affet!

 

Kızı Gönülsu, odaya girdiğinde ağzı dualı buldu onu. Yatağını düzeltirken kendi kendine sitemkâr konuşuyordu:

 

- Annem, neden söz dinlemiyorsun? Yatağından kalkacak hâlin yok. Daha dün gelen doktor, yemeğine çok dikkat etmeli demedi mi? Bu gece Berat'mış, gündüz oruçlu olmalıymış! Allah senin hâlini görmüyor mu?

Ortalık ölüm sessizliğine büründü. Gönülsu, annesinin kıpırtısız hâline baktı, acıdı. Bir tüy hafifliğindeki kadını kaldırarak tekerlekli sandalyesine oturttu. Kendi kendine söyleniyordu:

"Ataların dediği gibi, işleyen demir ışıldarmış. Birkaç yıl önce neşe dolu bir öğretmendi. Ne çabuk yaşlandı. Onu yaşlandıran pişmanlıkları mı? Benim de yapamadıklarım emekli olduğumda kâbusum mu olacak?"

Hasta kadın, kızında kendisini gördü. Buğulanan gözleri, gençlik yıllarından sahneler taşıyordu önüne. Gençliğinde annesine neler dememişti ki!

 

- Anne, Allah'ın günleri çuvala mı girdi? Daha çok günler göreceğiz, yaşımız genç.

Kızına içinde biriken keşkelerini bir bir anlatmayı çok istedi. Fakat onları ifade gücünü bulamadı kendinde.

 

Sessiz çığlıklarını içine gömdü. Kızına bakarken tekrar içine döndü. "Aynalarda unuttum gençliğimi. Benimle hiç gelmedi aynaların bana yansıttığı suretim. O zamanlar övünürdüm güzelliğimle, yanaklarımdaki gamzelerle. Sahip olduklarım; gençlik, güzellik değilmiş. Onlar bir süreliğine uğramışlar bana. Bir gölgelikmiş hayat. Ben gölgeleri bırakmasam da onlar beni terk edip gittiler. Ah kızcağızım, sen de o gölgeleri daimi sanırsın. Durgun görünen bu günler, insanlar değişken. Bizler günlerin önünden gelip geçiyoruz. İnsan eskiyor, yıllara yuvarlanıyor bedenlerimiz. Her vakitte eksildiğimi, her nefesin hesabımdan düştüğünü yıllarca aklıma getiremedim. Kendi ellerimle ittim kendimi nefsimin kuyularına. Yüreğime uzanan umutlar, şımartılmış heveslerim tarafından ertelendi. Tembellik çamuruna saplandı, suskun birer sürgün oldu sevinçlerim. Vedaları bekliyor fersiz gözlerim. Küçülüyor günlerim, uzuyor gölgelerim."

 

Kızından kendisini pencereye yaklaştırmasını istedi. Yukarıdan inen gün ışığı sakinleşmiş, güneş başını eğmiş dağlara yaklaşıyordu. Gençliğinde elleriyle diktiği ceviz ağacının kendisi gibi çok yaşlanmış olduğunu fark etti. Bir müddet, rüzgâra binip salınarak inen ceviz yapraklarını izledi. Evlerinin önündeki direği mesken tutan leylekler yuvalarında yoktu. Onlar da başka ülkelere göç etmişlerdi. Gökyüzünde birkaç pamuksu bulut hızla güneyden kuzeye yürüyor, kırlangıçlar pürüzsüz yollarında ok gibi ilerliyordu. Dağların yamaçlarında bulanık karartılar beliriyordu.

 

Hasta kadın, yıllarını bugüne döşedi. Bütün hatıralarını bitmek bilmeyen zamana serdi.

 

Mırıldandı:

- Ne pahasına olursa olsun, bugün orucumu bozmayacağım.

Göz kapakları gitgide ağırlaşıyordu. Dışarıdan kanat sesleri geldi. Başını tekrar ceviz ağacına çevirdi. Ağacın dalına konan güvercin, eşine doğru küçük adımlarla guguklayarak yürüyordu. Eşini hatırladı, yüreğindeki sevgi kıvılcımları yeniden alevlendi. Yüzü pembeleşti. Onunla yürüyordu. En çok istediği yerleri görmek için sıraya gireceklerdi. O gün İsmail Efendi'ye bir kez daha bağlandı. Adımlarını atarken, kızaran yüzünü saklayarak, çocuk saflığında bakıyordu ona. Bu mutluluğun yıllarca süreceğini sanmıştı ama o yaz, bir trafik kazası yüzünden eşinden ayrılmak zorunda kaldı. Sağ duvarda asılı resme baktı. İki hece belirdi dudağında, "Hadra." Gözleri buğulandı.

 

İki sıcak damla düştü hasta kadının kucağına. Gözlerini soğuk bir karanlık kapladı. İçi geçmişti. Başı yana düştü, büzüldü kaldı. Ceviz ağacındaki güvercinler uçtu.

Gönülsu, annesini ezana kadar uyandırmak istemedi. Kapıyı yavaşça kapadı. Mutfakta iftar sofrası hazırlıyordu.

 

Gölgeler hükmünü tamamladı. Kanat sesleri kayboldu. Gökyüzüne asılı duran çoban yıldızı ilk akşamı karşıladı. Sonsuza uzanan minarelerde ezanlar yankılandı.

Gönülsu, yemek tepsisi ile annesinin odasına girdi. Annesi hâlâ sandalyesinde hareketsizdi. Omzuna yavaşça dokundu.

 

- Anne, ezan okundu. Orucunu açabilirsin.

Hasta kadında ne ses ne de kıpırtı vardı. Kızı tekrar dokundu.

- Anne, uyan. Orucunu açabilirsin, ezan okundu.

Gönülsu telaşlandı. Kocasını çağırdı.

- Mahir, anneme bir şeyler olmuş, uyanmıyor! Mahir, bir nefeste odaya daldı.

 

Hasta kadın başını oynattı. Kucaklayarak yatağa koydular onu. Hareketlerinden yemek istemediği anlaşılıyordu. Tepsideki suyu gözleriyle işaret etti. Gönülsu, bardağı annesine uzattı. Kadının elleri oynamadı. Kızı, suyu ağzına yaklaştırdı, bir yudum içirdi. Kadın bu günü oruçlu geçirmenin huzurunu hissetmiş gibiydi. Bakışlarını bir noktaya sabitledi. Yüzünde aydınlık bir tebessüm belirdi. Tatlı bir bahar kokusu doldu odaya.

 

Hasta kadının yüzüne yeni bir canlılık yayıldı. "Hoş geldin İsmail'im, beni almaya mı geldin?" sözleri döküldü dudaklarından. Gözlerini sonsuzluğa dikti. Yüzündeki aydınlık yavaş yavaş kaybolurken bütün ağrılarından kurtulmuştu.

 

 

 

 

Abdurrahman DÖNER

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

 Paylaş

  • Benzer Konular

    • Bir Yudum Su

      Ömür... Nihayete ererken Hala gözlerimde bir çocuk ağlar Temaşa ettiği her suskun sokakta mahzuna bakar Gözlerinden sessizce yaş akıtan ve çaresiz bakan anne dağlar Bir yudum suya hasret kalan kedi veya bağlı köpek içimde yaralar açar Bağ veya bahçe koruyacak diye günlerce bağlı kalan çaresiz ayetler ruhum ve vicdanımda yaşar Emanet ve ehliyetin azimet ve ruhsatı ne kadar hor ve hakiyetsiz kullanıldığı nazarıma şahitlik yapar   Mustafa Cilasun

      , Yer: Üyelerimizden Şiirler & Denemeler

    • Yeşil Çay İle Yudum Yudum Gelen Sağlık...

      Yeşil çayın, kalp-damar hastalıklarından kolesterole, antioksidan etkisinden dolayı kansere varana kadar çeşitli hastalıklara karşı koruyucu etkisi olduğu belirtiliyor.   Türk Fitoterapi Derneği Başkanı Prof. Dr. Ekrem Sezik, yeşil çayla ilgili bilgiler verirken, yeşil çayın sağlığımıza pek çok yararı olduğunu belirtiyor.   Yeşil çayın taşıdığı önemli maddeler   Yeşil çayda çok sayıda önemli madde bulunuyor. Prof. Dr. Ekrem Sezik bu önemli maddeleri şöyle sıralıyor: “Polifenol yapısındaki

      , Yer: Sağlık Haberleri

    • Bir Yudum İçmek Bile Zararlı...

      Gazlı içecekler serinletiyor ama bakın nelere neden oluyor...   ASTIM Gazlı içeceklerde bulunan sodyum benzoat maddesi, hazır gıda sektöründe koruyucu antimikrobiyal madde olarak kullanılan ve ürünün raf ömrünü uzatan kimyasal bir tuzdur. Bu madde potasyumun kullanabilirliğini düşürür. Araştırmalara göre vücudun sodyum benzoata gösterdiği reaksiyonlar egzama, astım ve kurdeşene neden olabilir.   DİŞ RAHATSIZLIKLARI Daily İnfographic'in haberine göre, gazlı içeceklerde bulunan asit ve şek

      , Yer: Sağlık Haberleri

    • Gözlerinden Bir Yudum Alıp Sana Yazıyorum..

      Gözlerinden Bir Yudum Alıp Sana Yazıyorum..   Gözlerinden bir yudum nefes alıp alıp sana yazıyorum yine. Yürek mürekkebiyle yazılmış onca karalamaya inat seni yaşıyorum satırlarımda. Sen ve ben. İki ayrı kentin sabahında aynı güneşle uyanan iki sevdalı. İmkansızlığın içinde, yokluğun acı nefesinde " aşkı " soluyan iki yürek. Boşver canım. Suyla ateşin, geceyle güneşin birbirlerini sevmesi gibi imkansız olsa da aldırma. Yağmuru dilenen kuru toprak gibi her sabah nefesini soluyorum ben. Gün

      , Yer: Şiirler

    • Bir Yudum Hikaye(can yücel)

      http://video.google.com/videoplay?docid=7263553203282510275#

      , Yer: Şiirler

×
×
  • Yeni Oluştur...