Zamane.

Onu tanımak için uzun zamana ihtiyacınız olmaz, saniyeler size yeter. Çünkü saklanamaz bir egoya sahiptir, bu egonun izlerini hayatının her anında gözlemek mümkündür. Hemen hemen hiçbir konuda bilgi sahibi değildir, ama söze başlayınca çok anlamlı şeyler söyleyebileceğine yine de inanır. Bütün zamanlar içinde cehaleti en gür biçimde seslendiren kişi odur. Her şeye kendinden bakar, kendinin ötesinde bir dünya olduğundan bihaberdir. Başkalarının nasıl düşündüğünü merak etmez, çünkü dünyada kendininki dışında bir düşünme biçimi olabileceğine ihtimal vermez. Sayıları dünyayı kaplamaya yeter hale geldiğinde muhtemelen dünyada başka bir düşünme biçimi gerçekten olmayacaktır. O gelecek onların bugünden yaşamaya başladıkları gelecektir.

Çünkü sadece dünden değil, bugünden de kopukturlar. Kendileri gibi olanlardan başkasıyla iletişim kuramazlar. Her şeyleri bir saçmalık ayini gibidir. Aynı anda aynı filmi izler, aynı müziği dinler, aynı kitabı okur, aynı tişörtü giyer, aynı kahveyi içerler. Fikirleri farklı olsa da aynı kofluk ülkesinin vatandaşlığını paylaşırlar. Neyin önemli, neyin önemsiz olduğu konusunda sarsılmaz kanaatleri vardır.

Doğal olarak hayatta önemli olan ne varsa ıskalar, önemsiz şeylerin tiryakisi olurlar. Ellerinde dönem dönem değişen modern oyuncaklar vardır. Onlar için oksijenden bile daha hayatidir bu oyuncaklar, ellerinden alırsanız yaşamaya devam edemezler. Beyinlerini harekete geçirebilecek her şeyi sıkıcı bulurlar. Sakız gibi çiğneyip şekeri bitince atabilecekleri şeyleri bulur, onları severler. Her şeyin klişesine talip olurlar, sevgilerini, nefretlerini, coşkularını, öfkelerini hep hazır alır, kullanırlar. Hayatlarını başkalarının tarif olduğu yolda yürüyerek geçirmekten asla rahatsız olmazlar, hatta bu sıkıcı işi kendileri adına yapan birileri olduğu için hallerine şükrederler. Ya hiç anlamlı cümle kuramazlar ya da yapay, anlamsız, olur olmaz yerlerinden kısaltılmış bir dil kullanırlar.

Her şeyi yargılarlar, ama kendilerine yönelik ufacık eleştirilerden bile nem kaparlar. Tarihçiye tarih, sosyologa sosyoloji, edebiyatçıya edebiyat, hırdavatçıya hırdavat dersi verirler, her şeyi bu kadar zahmetsizce ve bu kadar kolay biliyor olmanın pek de mantıklı olmadığının farkına varmazlar. Hal böyle olunca bir şey öğrenmeleri imkânsız hale gelir, çünkü zaten her şeyi bildiklerine inanmaktadırlar. Sayıları hiç de az değildir, fena halde tüketici olduklarından talepleri büyük ölçüde talebi rotasından saptırmaya yeter. Dolayısıyla kitleye dönük her şeyi kendi saçma sapan beğenileriyle yönlendirirler. Televizyonlar, gazeteler, yayıncılar, yeme içmeden giyim kuşama kadar bütün önemli sektörler onların “trend”lerini ciddiye alır. Çünkü sorgulaması olmayan kolay müşterilerdir. Birini kafaya aldınız mı, hepsi peşinden gelir. Üstelik mevsimlik değişimlere de daima hazırdırlar.

Ürününüzün yeni modelini her üç ayda bir onlardan başka kime satabilirsiniz? Bir şeyin yenisinin çıkması, eskisinin kullanılamaz hale gelmesi için yeterlidir onların gözünde! Zevkleri ve renkleri değil, markaları tartışırlar. Tanıdınız değil mi onları? Çevrenizde, çevremizde yaşıyorlar. Hadi itiraf edelim, biraz da içimizde!.. Zamanın tadını büsbütün kaçıran şey az ya da çok hepimize bulaşan bu “zamane”lik değil mi?

Gökhan ÖZCAN

herkez zamanının zamanesidir biraz ah zamanımız varmı ki zamanelik yapalım velakin...