TİBET Oluşturma zamanı: Kasım 14, 2012 Paylaş Oluşturma zamanı: Kasım 14, 2012 Tarih 16. yüzyılın başları, mekan İstanbul´dur. Şehzade Mehmet, Sultan Süleyman´ın en kıymetli varlığıdır. Daha minnacık bir çocukkken hastalıkların pençesine düşer. Koca Sultan, dumanlarla, kan gölleriyle kaplı savaş meydanlarından gelip sabahlara kadar, kinin yutturulan oğlunun başında ateşlerinin soğumasını bekler. Şifa bulunca İstanbul´un meydanlarında şenlikler yaptırır, şehirde aç susuz tek bir insanın kalmaması için buyruklar verir. Şehzade, büyüyene kadar bir ölür bir dirilir. Hastalandığında yemeden içmeden kesilir, belindeki kılıcı bile taşıyamayacak kadar mecalsiz düşer. Sonra iyileşir, yüzüne kan, bileğine kılıç tutacak kadar bir kuvvet gelir. Yüzündeki güneş gah açar, gah bulutların arasında kaybolur. Gün gelir devran döner ve Şehzademiz büyür. Kudreti ve haşmeti pek sevmez. Ve aslında tahtta taçta gözü de yoktur. Biraz nazenin yetiştiği ve şair ruhlu olduğu için, değil savaş meydanlarına çıkmak, sürek avlarına bile gitmemiştir. Önünde bir hayvan kesilemez çünkü onu kan tutar. Koskoca Şehzade, kan gördü mü cümle alem içinde küt diye düşüp bayılıverir. Musikiyle arası iyidir, Kanuni´nin (buradaki ´kanuni´ kanun koyucu anlamına gelir) oğlu çok iyi kanunidir (buradaki ise bir enstrumandır), geceler boyu gazeller içinde uyur, sabahları beyitler ortasında uyanır. Kardeşleri nazenin şehzadeye kin güder. Sultanın sevgisini kıskanıp, sarayın loş koridorlarında, kurdukları kumpaslarla Mehmet´i ortadan kaldırmanın yollarını ararlar. Ama, bir müddet sonra anlarlar ki bu lanetli işi Kanuni baştayken yapmak imkansızdır. Kanuni yaşarsa da fitnenin başını çeken büyük birader tahta geçemeyecektir. Büyük sarayın kalın taş duvarları, mermer döşemeleri odalarda dönen fitne fısıltılarını, Sultan´ın yakut, zümrüt, akik ve firuzeden yapılma tahtı revanına kadar taşır. Osmanlı sarayında sırları küplere koysanız da kar etmez, padişahın her yerde gözü ve kulağı vardır. Zaten saltanatını ve canını korumanın başka yolu da yoktur. Kanuni Sultan Süleyman, sıcak bir temmuz akşamı fitne başı büyük oğlunu, tahtına göz diktiği gerekçesiyle boğdurur. Sultan Süleyman, tahtını, tacını, kılıcını ve şanını canından çok sevdiği küçük oğlu Şehzade Mehmet´e bırakmak istemektedir. Memleketin en iyi hocalarından dersler alarak yetişen Şehzade Mehmet, Fransız ve İtalyan hocalardan da yabancı dil, Avrupa görgüsü ve kültürü üstüne eğitim almıştır. Haris değil, mütevazidir. Nazenindir ama sözünü dinletir. Oturmasını kalkmasını, saltanatın adabını ve töresini bilir. Ve Sultan´ca çok sevilir. Ama yağmurlu bir sonbahar günü, Manisa´da yataklara düşer ve bir daha asla kalkamaz. Bir seferden dönmekte olan Kanuni acı haberi Edirne´de duyar ve rivayet odur ki kendini dışarı atıp kafasını toprağa gömerek saatlerce ağlar. Takvimler, 18 Şaban 950´yi (16 Ekim 1543) göstermektedir. Daha sonra adı Şehzade Külliyesi olan eserin yapımına Mimar Sinan, Sultan´ın emriyle bu kara günlerin arefesinde başlamıştır. Cenaze namazı sonrası Kanuni, çok sevdiği oğlunun türbesinin bu külliyede yapılmasını ve külliyenin adının Şehzade olmasını buyurur. Diğer bir rivayete göre Mahidevran Sultan Şehzade Mehmet'in ölümü ile alakası olduğu söyleniyor.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.