Jump to content

Bakış Acısı


duamsın
 Paylaş

Önerilen Mesajlar

Gözlerimizdeki "kara leke"lerle bağlanıyoruz varlığa. Gözlerimizin karası gözbebeklerimizle ağlıyoruz dünyaya. Acınası bir şeyin görüntüsü düşmüşse gözbebeğimize, büyüyor gözbebeğimiz. Kocaman oluyor. O görüntü çarpmasa gözümüze, kara lekemiz küçülüyor, önemsizleşiyor. Sanki utanıyor. Göremediği için mahçup oluyor. "Saymayın beni!" dercesine gözden kayboluyor.

 

İnsanın acıması ancak bir nesne üzerinden gerçekleşiyor. Olmayana acımaz insan. Olmayanın olmayışına ağlamaya kalkmaz, kalkamaz. Hatta, var olduğu halde gözüne görünmediği için acı-ya-madıkları da vardır. Hatta, gözüne göründüğü halde, ilgilenemediği için acımaya vakit bulamadıkları da vardır. Hatta ve hatta, her gün her gün gözüne gözüne sokulduğu için ister istemez alışarak acımayı unuttukları da vardır. Gördüğüne bile acı-ya-mayan, görmediğine nasıl acır? Göz göre göre acımayı unutan, hiç var olamayana hiç var olmayışı yüzünden nasıl acıyabilir?

 

Bir şeyin tamlığının bozulması, bir eksikliğinin gözümüze çarpması, acımızı uyandırır. İçimizi yakar. Kalbimizi dürter. Olması gerekenin onda olmayışı onu acımaya aday kılar. Olması gereken konusunda bir deneyimimiz vardır çünkü.“Daha önce de kuş görmüştüm; kanatları kırık değildi. Bunun kanadı kırık; ah!”

Yok olanın yokluğuna acıyamamak, ancak kıyılarında gezindiğimiz, içine ayağımızı sokamadığımız bir çelişki denizidir. Acımayı bile beceremeyecek kadar acınacak olduğumuzu bu çelişki sayesinde farkederiz. Biraz eksiği olana acırız da, eksiği art arta hepten yok olana acımayız. Oysa, en çok o vakit acınmayı hak ederdi o şey. Hepten eksik olan, bir tamamlanma vaadi sunmaz gözlerimize. Bir eksiği yoktur hiç olmayanın. Eksikliğini göremeyiz. Yoktur o kadar. Gözümüze takılmaz ki zaten. Gönlümüze niye takılsın?

 

Bu çelişkiyle yüzleşmeyi denemek hayalî bir kuşa mal olacak kadar bedava: Küçücük bir kuş gördük diyelim. Yavru kuş. Belli ki annesinden uzakta: acırız. Bir de farkettik ki yavru kuşun bir kanadı kırık: daha çok acırız. Az sonra gördük ki, diğer kanadı da kırık: daha da çok acırız. Meğer bir ayağı da kırıkmış: daha da daha da acırız. O da ne! Öteki ayağı da kırıkmış: daha daha daha da acırız. Az sonra kör olduğunu da farkettik: daha daha daha daha da acırız. Belki ağlamaya başlarız. Sonunda sağlam bir tek gövdesi olan kuşun ezilip gözden kaybolduğunu farz edelim. Öyle ki bizden önce asfalttan silinmiş olsun cesedi. Acır mıyız? Hiç sanmam! Olmayan kuşa niye acıyalım ki? Acımamızı en çok hak ettiği anda, kuşun birden acınası olmaktan çıkması, acımasız olmasa da, acıma-sız eyler bizi. İnsanın şefkati, merhameti, acıması ille de bir nesne arar kendine. Nesne yoksa, acıma başlamaz, merhamet gerçekleşmez.

Uzakta da olsa bir annesi bile olmayan, kırık bir kanadı bile olmayan, kırık da olsa bir bacağı dahi olmayan, kör de olsa bir gözü bile olmayan, hiç ama hiç ol-a-mayan bir kuşa acıyamıyoruz.

Oysa, Rahman’ın “acıma”sı, kuşun en acınası hali içindir: yokluğuna acır. Merhametiyle yoğu var eder O. Rahmetiyle olmayan kuşun dile gelmeyen varlık duasını kabul eder. Biz bir şeye var olduktan sonra, gözlerimize görünür olduktan sonra ancak acırken, O yokluğuna acıdıklarını var eder.

 

 

İşte bu yüzden, kendi yokluğumuzda, kendi üzerimizde, kendi yokluğumuza kendimizin bile acımadığı bir dönemde, kendimizin bile farkında olmadığı yokluğumuza acıyan o merhamet bakışını görmeye çağırır bizi Rahman: “Hatırlamaz mı insan ki bir zamanlar hatırlanmaya değer bir şey değildi.” (Bak. İnsan Sûresi, 1) Her birimizi özgeçmişine (ama öz-geçmişine!) gönderiyor bizi bu âyet.

 

İnsan Sûresi’nin bu ayeti hiç hatırımızın sayılmadığı sıfır noktasından başlayarak göz önüne getiriyor şimdi alışkın ve bıkkın olduğumuz (ve ihtimal ki göremediğimiz) varlığımızı. Kimsenin gözüne takılmış değildik doğum günümüzden en fazla bir yıl kadar önce. Kimse eksikliğimizi çekmiyordu dünyaya gelmemizin bir yıl kadar öncesinde. Kimse yolumuzu beklemiyordu. Bir işe lazım değildik: Lüzumsuzduk. Olsak da bir, olmasak da birdi! Yokluğumuz varlığımız kadar beklenir bir şeydi.

 

Sanıyorum şimdi aynaya bakarken biraz daha açabiliriz gözbebeklerimizi. “Hayret!” “Ben bana sürprizim!” “Çok değil onyedi yıl kadar önce kimsenin hesaplarında yer etmiyordum. Sevdiklerimin gündeminde değildim. Ama yaşıyorum şu an.” “Bir zamanlar kimse eksikliğimi dert edinmediği halde, şu anda varım.” Şaşırmalı insan kendi var edilişine. Yokken, kendisi bile yokluğunu farketmezken varlık için seçilişine hayret etmeli! Göz bebekleri büyümeli!

 

En acınacak haline acıyanın sadece Rahman olduğunu fark etmeli. “Rahman’ın gözbebeği” bilmeli kendini. Bakılıp geçilecek, gözden çıkarılacak, hemen silinecek, çöpe gönderilecek “kara bir leke” kadar bile değilken, üzerindeki o “bakış acısıyla” gözde olduğunu görmeli.

Göründüğümüz için bize bakmış değil O. O baktığı için görünür olmuşuz biz.

 

SENAİ DEMİRCİ

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

 Paylaş

  • Benzer Konular

    • Başka Bir Bakış Açısı İle Farkındalık.

      Farkındalık “Şu anda ne yaşıyorum” sorusunu yanıtlamak için, kendi düşüncelerini, duygularını ve bedenini gözlemlenmesi yoluyla elde edilen zihinsel bir durum olarak tarif edilebilir. Farkındalık dikkatinizi şu ana odaklamakla ilgilidir. Dikkatin şimdi ne hissettiğinize, ne düşündüğünüze, ne gördüğünüze, ne işittiğinize, bedeninizde neler hissettiğinize odaklanması farkındalık halidir. Farkındalıkta dikkat yargısız bir şekilde kendine odaklanmaktadır. Düşünce, duygu ve bedensel duyumla

      , Yer: Bilinçaltı ve Farkındalık

    • Herşey Bakış Açısı!

      Dünyada 7 milyar insan var ise 7 milyar bakış açısı var demektir. Ayrıca her bir insanın her olaydaki farklı bakış açılarını da ele alırsak herkes bir dünya aslında… Herkes kendi yaşanmışlıkları, deneyimleri, öğretileri, inançları doğrultusunda sürdürüyor hayatını ve başkalarıyla ilgili düşünceleri de kendi bakış açılarından geliyor. O yüzden ben seni ancak kendi dünyamdan görebilirim. Benim dünyamda sevinç ”pembe bulut”, hüzün “gri deniz”, heyecan ”yeşil tepeler”, acı “siyah çamursa”…

      , Yer: Kişisel Gelişim

    • Türkiyede Kadına Bakıs Acısı Nedir

      kadın nedir ve memleketimizde kadın özgürdür densede hep bir adım geri neden ne olarak görüyoruz kadını

      , Yer: Serbest Kürsü

    • Metinde Bakış Açısı

      Anlatım bir yazı içerisinde konu, ana fikir ve diğer unsurlarla şekillenen fikir, olay, durum, betimleme, duygu veya tanımlamaların birisine veya birkaçına dayalı bir mevzunun bir yazıda okura aktarılma yöntemidir. Yazar aktarmak istediği bu iletiyi yazının ve konunun; türü, amacı ve yöntemine en uygun bir anlatıcı kisvesine girerek aktarır. Yani kahraman (Birinci tekil), gözlemci, ilahi bakış açılarından yazıdaki anlatacaklarını yansıtmaya en uygun olabilecek birini tercih eder.     Her anla

      , Yer: Edebiyat

    • II.Dünya Savaşı'nın İnsanlığa Yararları ! (Farklı Bakış Açısı)...

      Yazının başlığı bir çoğunuza garip gelebilir; 'Savaşın yararı mı olurmuş' diyebilirsiniz. Ancak şurası inkar edilemez bir gerçek ki savaşlar olmasaydı insanlık, bugünkü teknolojik düzeye ulaşmak için daha uzun süre beklemek zorunda kalabilirdi.   Her yeni buluş ilk önce savaşlarda denendi. Hükümetler, bir buluşun peşindeki bir bilim adamına parasal destek sağlarken akıllarındaki düşünce, o buluşun kendilerine gelecekteki bir savaşta üstünlük sağlaması olasılığıydı.   Dünyaya bilimsel açıda

      , Yer: Tarih

×
×
  • Yeni Oluştur...