Jump to content

Kalbin Halleri


tolgacelebi
 Paylaş

Önerilen Mesajlar

Yazan: Tolga ÇELEBİ

 

MUKADDİME

 

Bu çalışmamızda, kalbin manevi hallerinden bahsedeceğiz. Yazımıza başlamadan önce, kalbin iki anlamından bahsedelim. Birinci anlamı; her canlıda bulunan ve bedene kan pompalayan organdır. Bu organ; cismani kalptir. İnsanlarda, hayvanlarda hatta ölülerde bile bulunur. İkinci alamı ise bizim inceleyeceğimiz manevi, ruhani kalptir.

 

Mehmet Ildırar, Semerkand Dergisinin137. Sayısında yayınlanan bir yazısında kalple ilgili şunları söylüyor:

Her yerimizi süsledik, elbiselerle, kozmetikle, takılarla... İyi güzel ama kalbimizi ihmal ettik, kalbimizi viran ettik, yıkıp döktük, çöplük ettik. Kalp, güzel ahlâkın, sevginin, insanlığın mezarı oldu.

 

Oysa kalp bu halde olunca istendiği kadar süslensin, beden mamur olmaz, gerçekte güzelleşmez. Rabbimiz kalbimize, onun güzelliğine önem verir. Zikirle mamur olmuş kalp sahibinin bedenini de ihya eder. Kalbi, bedeni, aklı fikriyle kulunu korumasına alır, onu sever, kendisini sevdirir. Bir kulun dileyeceği bundan daha güzel bir şey de olmaz.

 

Kalbin arınması gereken hastalıklarla ilgili İmam Gazalî hazretleri şöyle buyurmuştur: “Ey aziz kişi, bil ki bedenin her bir parçası kendisine verilen işi yapmak içindir. İşini yapmaması, yapamaması onu hasta eder. İşini yarım yapmak, doğru yapmamak da rahatsızlığa yol açar.

 

Bunlardan biri olan kalp, vücudun en önemli organıdır. Onun işi Allah’ı bilmek, O’nu sevmek, insanı ibadete, kulluğa sevk etmektir.

 

Kalp sevgi için yaratılmıştır. Bedenin bir organı olarak vücuda kan pompalamakla beraber, içinden nuranî bir bağla Allah’ın “emir” ve “letaif” âlemine bağlıdır. Bilgi, ilim, marifetullah onunla bilinir. Marifetullah dört şeyi bilmekle olur: Dünyayı bilmekle, ahireti bilmekle, nefsi bilmekle, Allah’ı bilmekle...

 

Bütün bu bilgi insanı kulluğa götürür, Rabbine ibadet eden bir insan yapar. Allah’ın zikrinden gafil olmamak, Allah’tan bir nefes ayrılmamak lazım gelir.

 

Allah Tealâ hazretleri “Cinleri ve insanları ancak bana kulluk etmeleri için yarattım.” (Zariat, 56) buyurmaktadır. Yüce bir iş için yaratıldık. Bu işi yapmanın ücreti ebedi bir ödül. İşi nasıl yapacağımızın rehberi de Kur’an ve Rasûlullah S.A.V. Efendimiz ’in işleri ve sözleri. Bunlara ittiba etmeden, uymadan kulluk olmaz. Görevimizi başarıyla tamamlayabilmemiz için en büyük desteğimiz, yardımcımız ise Allah’ın izniyle kalbimizdir.

 

Ahmet B. Hanbel’in Müsned isimli eserinde geçen bir hadis, yukarıda yazdıklarımızı güzel şekilde özetliyor:

“Kulun imanı istikamet bulmaz, ta ki kalbi doğrulmadıkça; Kalbi istikamet bulmaz, ta ki dili doğrulmadıkça.” (Ahmet. B. Hanbel- Müsned-C.3 S.198)

 

KALBİN ACAYİP HALLERİ

 

Büyük İslam âlimi İmâm Gazali Hazretleri, yazmış olduğu İhyâ Ulûmi’d-Din adlı eserinin üçüncü cildinde kalbin manevi hallerini detaylı bir şekilde açıklıyor:

 

İnsanoğlu ancak kalbiyle Allah'ın mârifetine hazırlanabilir. Kalbin dışında herhangi bir azasıyla mârifete hazırlanamaz.

 

O halde Allah'ı bilen, Allah'a yaklaştıran, Allah için çalışan ve Allah için gayrette bulunan, Allah nezdindeki sırları keşfeden kalptir. Diğer azalar ise kalbin yardımcılarıdır.

 

Kalp, Allah C.C. Hazretlerinin nazargâhıdır. İnsanoğlu kalbini temizlediği zaman felaha kavuşur, kalbini kirlettiği ve gaflete daldırdığı zaman şekavete sapar ve rahmetten mahrum olur.

 

Hakikatte Allah'a itaat eden kalptir. İbadetlerden gelen nurlarını azalar üzerine saçan kalptir. Allah'a karşı inat ve isyan bayrağını açan kalpten başka hangi aza olabilir?

 

Zahirin güzellikleri ve çirkinlikleri ancak ve ancak kalbin karanlık ve nurlu olmasından ileri gelir. Zira her kalp, içindekini dışarıya sızdırır. Kalp, öyle bir şeydir ki insanoğlu onu tanıdığı zaman, muhakkak nefsini tanımıştır. Nefsini tanıdığı zaman muhakkak rabbini tanımıştır.

 

İnsan kalbini tanımadığı zaman, kendi nefsini tanımamıştır. Kendi nefsini tanımadığı zaman da rabbini tanımamıştır. Kalbini bilmeyen de kalbinin gayrisini haydi haydi bilemez.

 

Zira insanların çoğu, kalplerini ve nefislerini bilmemekte, kalpleri ve nefisleri arasında perdeler gerilmiş bulunmaktadır.

 

Tirmizî’de geçen bir hadiste; Peygamber S.A.V Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:

 

“Ey kalpleri evirip çeviren Allah! Benim kalbimi dinin üzerinde sabit kıl!”

 

Bunun üzerine Ashâb-ı Kirâm Hz. Peygamber'e şöyle sordular:

 

“Ey Allah'ın Rasûlü! Sen korkar mısın?”

“Bana teminat veren ne vardır? Kalp Rahmân'ın (kudret) parmaklarından ikisi arasındadır. Onu dilediği gibi evirip çevirir.”

 

Ayrıca; En’âm suresi 125. Ayette şöyle buyrulmaktadır:

 

“Allah kime hidayet etmeyi dilerse, onun göğsünü İslâm'a açar, gönlüne genişlik verir. Kimi de sapıklıkta bırakmak isterse, onun kalbini öyle daraltır, sıkıştırır ki göğe çıkıyormuş gibi dar ve tıkanık yapar.”

Buhârî ve Müslim'de geçen bir hadiste; Ebu Hüreyre R.A. Hazretleri, Peygamber S.A.V. Efendimizin şöyle buyurduğunu rivayet eder:

 

"Allah Teâlâ, koruyucu meleklere 'Benim kulum herhangi bir günahı işlemeye kast ve teşebbüs ederse, onu yazmayın. Eğer onu bilfiil işlerse, o zaman bir günah olarak yazın. Eğer kulum bir sevabı işlemeyi kast ve teşebbüs ettiği halde bilfiil işlememişse, onu bir hasene (bir sevap) olarak yazın. Eğer bilfiil işlerse, o vakit on sevap yazın' buyurur.

 

Bu hadîs, kalp amelinin ve günahı işleme teşebbüs ve kasdinin bağışlandığına delildir. Başka bir lâfızda şöyle gelmiştir:

 

"Kim herhangi bir sevabı işlemeyi kastederse, fakat buna rağmen işlemezse, ona bir sevap yazılır, kim herhangi bir sevabı işlemeyi kastederse ve bilfiil işlerse, ona yedi yüz katına kadar sevap yazılır. Kim bir günah işlemeyi kastederse ve bilfiil işlerse, ona yedi yüz katına kadar günah yazılır. Kim bir günah işlemeyi kasteder ve bilfiil yapmazsa o günah defterine yazılmaz. Eğer işlerse o zaman yazılır." (Buhârî, Müslim)

 

Kalbi karartan günahlardır. Günahlar kalbi kararttığına göre günaha sebep olacak şeylerden de kaçmak gerekir. Mesela uyku mubahtır. Ancak çok uyumak kalbe kasvet verip günah işlemeye zemin hazırlar.

 

Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

 

"Üç şey kalbe kasvet verir: Yemeği, uykuyu ve rahat olmayı sevmek." (Deylemi)

 

Günah işleyince, hemen tövbe ve istiğfar etmelidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

 

"Paslanan her şeyin bir cilası vardır. Kalbin cilası "Estağfirullah" demektir." (Deylemi)

 

Ölümü çok hatırlamak da, oruç tutmak da kalblerin pasını siler. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

"Her ay 3 gün oruç tutanın kalbinin pası temizlenir." (Nesai)

 

Diğer bir hadiste, kalbin paslanabileceği şöyle açıklanmıştır:

 

"Su değdiği, [rutubette kaldığı] zaman demirin paslandığı gibi, kalbler de [günah yüzünden] paslanır."

 

Orada bulunanlar, "Kalblerin cilası nedir ya Rasûlullah" dediler.

 

Peygamber S.A.V. Efendimiz buyurdu ki: "Ölümü çok hatırlamak ve Kur'an-ı kerim okumaktır.(Beyheki)

Müminin kalbi temizdir. Fasıkların kalbi kirlidir, karadır. Kâfirlerin kalbi ise simsiyahtır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: "Müminin kalbi temizdir, orada parlayan bir ışık vardır. Kâfirin kalbi simsiyahtır ve terstir." (Taberani)

 

MÜHÜRLENEN, PASLANAN, GAFİL KALPLERİN DURUMU

 

Rauf PEHLİVAN, yazmış olduğu 'Namaz Beni Neden Terk etti?' isimli eserinde; kalbin manevi hallerini detaylı olarak açıklıyor.

 

Manevi kalp; ilahi vahyin muhatabı olan kalptir. Bu; imanın, inançsızlığın, şuurun, sezginin, düşünce gücünün kaynağı, idrak ve aklın menbaı ve hayatın merkezidir. Bu; takvanın sevginin ve öfkenin membaıdır.

 

Allah Resulü S.A.V ,Efendimiz söyle buyuruyor:

 

"Kalp, hükümdardır, organlarda onun askerleridir. Hükümdar iyi olursa, askerleri de iyi olur. Hükümdar kötü olursa, askerleri de kötü olur, kulaklar hükümdarın dinleme cihazı, gözler nöbetçileri, dil tercümanı, eller kanadı, ayaklar postacısı, ciğer rahmeti, dalak gülmesidir." (Müttaki, 1/215)

 

Vücut, besin yetersizliğinden dolayı hasta olduğu gibi, kalpde iman ve ibadet yetersizliğinden dolayı hasta olur. Bu hastalık, kalbin görevini hakkıyla yapmasına engel olur.

 

Sağlıklı kalpten iman, namaz ve güzel ameller çıkar. Hasta olan kalpten ise küfür, nifak ve günah çıkar.

 

Hasta kalpler için; Allah C.C. Hazretleri Yunus Sûresinin 57. ayetinde söyle buyuruyor:

 

"Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, kalplerde olan hastalıklara şifa ve inananlara bir yol gösterici ve rahmet gelmiştir."

 

 

Bu ayet ile bizi yoktan var eden Yüce yaratıcımız; ihtiyacımız olan şifanın Kur'an da bulunduğunu bildiriyor.

 

İnsanın işlediği günahlar, kalbini kirletir ve paslatır. Konuyla ilgili olarak Allah Resulü S.A.V Efendimiz söyle buyuruyor:

 

“Kul bir günah işlediği zaman kalbine siyah bir nokta düşer. Eğer tövbe edip günah işlemekten vazgeçer ve Allah'tan affını dilerse o nokta silinir, kalp yine parlar. Eğer günah işlemeye devam ederse, o nokta kalbini kaplayıncaya kadar artar." (Tirmizi, 5/434)

 

Kalbin paslanması ile ilgili başka bir hadis şöyledir:

 

"Kalplerde demirlerin paslandığı gibi paslanır." Ashap: "Onların cilası nedir?" diye sordular. Allah Resulü S.A.V. Efendimiz buyurdu ki: "Kur'an okumak, Allah'ı çokça zikretmek, (namaz kılmak) ve ölümü devamlı hatırlamaktır." (Irakî, 1/281)

 

İslam; Kur’an’dan, imandan, namazdan ve bütün ibadetlerden gafil olan kalbe gafil kalp diyor.

"İnsanların hesap verme günü yaklaştı. Onlarsa, hala gaflet içinde Kur'an'a yüz çeviriyorlar. Rableri tarafından kendilerine gelen her yeni uyarıyı, hep alay ederek dinliyorlar. Onların kalpleri hep eğlencededir." (Enbiya, 1-3)

 

Kalbin gaflet hali devam edip günahlara, haramlara iyice dalarsa; Kur’an’dan ve namazdan iyice uzaklaşırsa kalbi cehalet kaplar. Bunlara cahil kalp denir.

 

"Hayır, onların kalpleri bu hususta cehalet içindedir. Ayrıca onların bundan öte bir takım kötü işleri vardır ki, onlar bu işleri yapar dururlar." (Muminun, 63)

 

Hastalanan, kirlenen, paslanan, katılaşan, sapan, gaflete ve cehalete dalan, perdelenen kalp sonunda hakka karşı körleşir. Kalbin körlüğü basiret ve bilincin yok olması demektir. Artık bu kalp Kur’an-ı göremez, namazı ve diğer ibadetleri göremez.

 

"Yeryüzünde dolaşmıyorlar mı ki olanları akıl edecek kalpleri, işitecek kulakları olsun. Gerçek şudur ki, gözler kör olmaz, fakat asıl göğüslerin içindeki kalpler kör olur." (Hac, 46)

 

Allah C.C. Hazretleri; bizleri Kur’an’ı okuyan, okuduğunu kalbi ile idrak eden ve anlayan, anladığı ile amel eden kullarından eylesin.

 

La ilahe illallah kelimesini çok söylemek, kalbi temizlemekte çok tesirlidir. Her gün, belli miktar okumak iyi olur. Abdestli ve abdestsiz söylenebilir. (Kayyum-i Rabbani, Cilt 1, Madde 14)

Rabbimizin gazabını söndürmek için (La ilahe illallah Muhammed’ün Rasûlullah) güzel kelimesinden daha faydalı bir şey yoktur. Bu güzel kelime, Cehenneme götüren gazabı söndürünce, daha küçük olan başka gazaplarını elbette söndürür. Bu güzel kelime, Kıyamet için ayrılmış olan 99 rahmet hazinesinin anahtarıdır. Küfür karanlıklarını, şirk pisliklerini temizlemek için, bu güzel kelimeden daha kuvvetli, hiçbir yardımcı yoktur. Bir kimse, bu kelimeye inanınca, imanın zerresi hasıl olur. (Kayyum-i Rabbani, Cilt 2, Madde 37)

 

KALB İLE İLGİLİ BAZI AYETLERİN TEFSİRİ

 

Konuyla ilgili olarak, Enfal Suresinin 2. ayetinin tefsirini de sizlerle paylaşmak istiyorum. Bahsi geçen ayet İbn-i Kesir Tefsirinde şöyle açıklanmaktadır:

 

Mü'minler ancak onlardır ki; Allah anıldığı zaman kalbleri ürperir, Allah'ın âyetleri kendilerine okunduğu zaman imanları artar ve Rablarına tevekkül ederler. (Enfal, 2)

 

Ali İbn Ebu Talha'nın İbn Abbâs'dan rivayetine göre o, “Mü'minler ancak onlardır ki; Allah anıldığı zaman kalbleri ürperir.” âyeti hakkında şöyle demiştir: Allah'ın farzlarının yerine getirilmesi sırasında Allah'ı zikretmekten münafıkların kalblerine hiç bir şey girmez. Onlar, Allah'ın hiç bir âyetine îmân etmezler, tevekkül etmezler, yanlarında kimse olmadığı zaman, yalnız iken namaz kılmazlar, mallarının zekâtını vermezler. Allah Teâlâ, onların mü'minler olmadıklarını haber verip sonra gerçek mü'minleri şöyle niteler: “Mü'minler, ancak onlardır ki; Allah anıldığı zaman kalbleri ürperir, (Allah'ın farzlarını yerine getirirler.) Allah'ın âyetleri kendilerine okunduğu zaman îmânları artar ve Rablarına tevekkül ederler.” O'ndan başkasından hiç bir şey ummazlar. Süddî ve birçokları da böyle söyler. Allah anıldığı zaman kalbleri ürperen, yani korkan, Allah'ın emirlerini yapan, yasaklarını terk edenler; işte bunlar, gerçek mü'minlerdir ve gerçek mü'minin sıfatı budur.

 

Nitekim Allah Teâlâ, başka âyetlerde şöyle buyurur : “Onlar ki, fena bir şey yaptıklarında veya kendilerine zulmettiklerinde Allah'ı anarlar ve hemen günâhlarının bağışlanmasını dilerler. Günâhları, Allah'tan başka kim bağışlar? Hem onlar, yaptıklarında bile bile ısrar da etmezler.” (Âl-i İmrân, 135), “Kim de Rabbinin makamından korkup ta nefsini kötü heveslerden alıkoyduysa, şüphesiz ki onun varacağı yer cennettir.” (Nâziât, 40-41). Bu sebepledir ki Süfyân es-Sevrî, Mü'minler ancak onlardır ki; Allah anıldığı zaman kalbleri ürperir.” âyeti hakkında Süddî'nin şöyle dediğini işitmiş : “O, öyle bir kişidir ki haksızlık etmek ister —veya bir günâha niyetlenir demiştir— kendisine Allah'tan kork denilir de kalbi ürperir, titrer.

 

Yine Sevrî'nin Abdullah İbn Osman kanalıyla... Ümmü Derdâ'-dan rivayetinde o, “Mü'minler ancak onlardır ki; Allah anıldığı zaman kalbleri ürperir.” âyeti hakkında: Kalbdeki korku, kuru hurma dalını tutuşturup yakmak gibidir. Sen onun ürpertisini hissetmez misin? demişti. Karşısındaki: Evet, hissederim, dedi. Ümmü Derdâ : İşte bu hissi duyduğun zaman, Allah'a duâ et. Zîrâ duâ bunu giderir, dedi.

Allah Teâlâ'nın : “Allah'ın âyetleri kendilerine okunduğu zaman îmânları artar.» sözü, şu âyeti gibidir : «Bir sûre indirilince onlardan kimi; bu, hanginizin îmânını artırdı? der. îmân etmiş olanlara gelince, onların îmânını artırmıştır. Ve onlar birbirleriyle müjdeleşirler.” (Tevbe, 124) Buhârî ve başka imamlar, îmânın kalblerde derece derece ve birbirinden farklı olduğuna, îmânın fazlalık kabul edeceğine bu ve benzeri âyetleri delil getirmişlerdir. Nitekim ümmetin cumhurunun mezhebi de budur.

 

“Ve Rablarına tevekkül ederler.» Allah'ın dışında hiç kimseden bir şey ummazlar. Ancak O'na yönelirler, ancak O'nun katına sığınırlar. İhtiyaçlarını ancak O'ndan isterler ve ancak O'na rağbet ederler. Bilirler ki Allah'ın dilediği olur, dilemediği şey olmaz. Mülkünde yegâne tasarruf sahibidir. Tekdir, ortağı yoktur. Hükmünü geciktirebilecek kimse de yoktur. O, hesabı çabuk olandır. Bu sebepledir ki Saîd İbn Cübeyr: Allah'a tevekkül îmânın aslıdır, temelidir, demiştir.

 

Bakara Suresinin 7. ayeti, kalbin mühürlenmesi konusuna değinmektedir. İbn-i Kesir tefsirinden nakil ile:

 

Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözlerinin üzerinde bir perde vardır ve onlar için büyük bir azâb vardır. (Bakara, 7)

 

Süddî der ki; Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir yani damgalamıştır. Katâde de bu âyet konusunda der ki: “Şeytân onları doğru yoldan çıkarttı ve onlar da şeytâna itaat ettiler. Bunun üzerine Allah onların kalplerine, kulaklarına ve gözlerine perde koydu. Onlar hidâyeti görmezler, duymazlar, anlamazlar ve düşünmezler.”

 

İbn Cüreyc der ki: “Mücâhid bu âyet hakkında şöyle dedi. Bildirildi ki günahlar her noktadan kalbin çevresini sarar ve nihayet onun üzerine üşüşür ve işte bu, kalbin mühürlenmesidir.”

 

A'meş dedi ki: Mücâhid bize eliyle gösterdi ve şöyle dedi: Onlar kalbin avuç içi gibi olduğunu görüyorlar, kul günah işlediği zaman kalbe eklenir ve başparmağını göstererek şöylece dedi. Bir daha günah işlerse ona eklenir ve Öbür parmağını gösterdi. Bir daha günah işlerse ona eklenir ve diğer parmağını göstererek işte böyle dedi. Neticede bütün parmaklarını üst üste ekledi, sonra onun üzerine bir damga ile damga basılır dedi.”

 

İbn Cerîr der ki: “Rasûlullah S.A.V. şöyle haber verdi: “

 

Günahlar ardarda gelince kalbi kapatır. Günah onu kapatınca Allah tarafından mühürleme ve damgalama gelir. Bu takdirde îmân kalbe girecek yol bulamadığı gibi küfürden kurtaracak bir kurtarıcı da bulamaz. İşte bu Allah Teâlâ'nın «Allah onların kalblerini ve kulaklarını mühürlemiştir.» âyetindeki mühür ve damga gibidir. Gözlerin idrâk ettiği şekilde eşyada ve kaplarda bulunan damga ve mührün benzeridir ki; o kalbin içinde bulunan şeye ulaşmak için ancak mührü veya damgayı koparmak veya çıkarmak icâb eder. Allah'ın, kalblerini mühürlemekle nitelendirdiği kişilerin kalbine imân bu mühür bozulmadan ulaşmaz. Ancak damga bozulup bağ koparılınca ulaşır. İyi bil ki; «Allah onların kalblerini ve kulaklarını mühürlemiştir.» kavlinde durmak ve «Gözlerinin üzerinde bir perde vardır.« cümlesini de tam okumak gerekir. Çünkü damga kalp ve kulakta olur, perde ise gözde olur. Nitekim Süddî tefsirinde Ebu Mâlik'ten... O da Resûlullah'ın ashabından bir guruptan nakletti ki, «Allah onların kalblerini ve kulaklarım mühürlemiştir» âyeti Allah'ın sözünü onlar dinlemez ve anlamazlar demektir. «Gözlerinin üzerinde bir perde vardır.» Yani gözlerinin üzeri örtülüdür, gerçeği göremezler, ona erişemezler demektir.

 

BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİ’NİN KALP HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİ

 

Üstad Bediüzzaman Hazretleri, İşaratü'l-İ'câz isimli eserinin 46 ve 62 sayfalarında kalbin nurlanmasından şöyle bahsetmektedir:

 

Hidayet imanın kendisidir. Bediüzzaman'ın ifadesi ile "Hidâyet büyük bir nimettir, vicdanî bir lezzettir ve ruhun cennetidir."

 

İman, Saadettin-i Taftazaniye göre "Cenâb-ı Hakk'ın istediği kulunun, cüz-i ihtiyarının sarfından sonra ilkâ ettiği nurdur." Bu nur vicdanı ışıklandırdığı gibi, insanın tüm kâinat ile bir ünsiyet peyda etmesine, kalbinde büyük bir kuvve-i maneviyenin husule gelmesine sebeptir. İman ile kâinatın yaratıcısına dayanan ve güvenen bir insan o kuvvet ile her musibete, her hâdiseye karşı mukavemet edebilir. Bu imanın verdiği genişlik ile geçmiş ve gelecek zamanlarla alakadar olmaya başlar. Yine iman nuru ile saadet-i ebediyeden bir parıltı vicdanını ve kalbini aydınlatır. Böylece insan o iman ile vicdanındaki bütün emel ve istidatlarının tohumları neşv-ü nemaya başlar ve ebed memleketine doğru harekete geçer.

 

HOCAMIN DİLİNDEN KALP VE KALBİN DURUMU

 

Hocam Abdullatif Topcu Efendi Hazretleri, kalbin durumu ile ilgili şöyle buyurmuştur:

 

İnsanlar ileriyi görmelidir. En ileriyi görende Allah’ın huzurunda hesap verdiğini gören kişidir. Allah bizi hesaba çekecek. Bir gün mutfakta fayansın üzerinde gayet küçük bir sinek gördüm. Birde hareketli. Ey Allah’ım dedim; ben bu paltonun içinde üşürken bu sinek nasıl yaşıyor. Onunda kalbi var, damarları var, organları var. Birde uçmayı da biliyor. Onu hangi üniversitede öğrenmiş acaba. İşte Allah dostları çevresindeki her şey de Allah’ın kuvvetini, gücünü görür. Kalp gözü kapalı ise kafasındaki gözde kapalıdır. Allah’ın yarattıklarını, Allah’ın gücünü, kudretini, kuvvetini göremez. Ama kalp gözü açıksa diğer gözü de açıktır.”

 

Müslüman eliyle kötülüğe dur der. Yapamazsa diliyle engel olur. Onu da yapamazsa kalbiyle buğz eder. Ama imanın en zayıf derecesi budur. İnsan kötülüğe kalbinde buğz etmezse o kalp ölüdür. Bir Müslüman kötülüğe “dur, hayır” der. Ama ölü kalp basar geçer.

Allah C.C. Hazretleri şöyle buyurdu: “Onların gözleri vardır görmez, kulakları vardır duymaz, kalpleri vardır ama anlayamazlar. Ben Azimüşşan onları azabıma yazdım.” Peki, Allah C.C. Hazretleri veli kulları için ne buyurmuş: “Ben veli kullarımdan korkuyu ve kederi kaldırdım.”

 

Teheccüt Namazı; çok önemlidir ve mutlaka her müslüman tarafından kılınmalıdır. Teheccüt vakti; gecenin kalbidir. Yasin Kuran ’ın kalbidir. Birde insanın kalbi Allah’a dönerse; bu üç kalbin bir arada olması çok iyi olur. Teheccüt namazını Yasin ile kılmak çok daha iyi olur. Teheccüte mutlaka kalkın. Teheccüt maddi ve manevi dertleri giderir. Kalbin manevi hastalıklarını giderir.

 

KALBİN TEMİZLENMESİ NURLANMASI NASIL OLUR?

Gavs-i Sani Hazretleri K.S. kalp temizliğinin zikir ile yapılacağını aşağıdaki gibi açıklıyor:

Kalbi temizlemek lazım. Kalbi temiz tutmak lazım. Kalbin temizliği zikirle olur. Başka türlü olmaz… Olmaz…

”Zikre devam ediniz, virde önem veriniz. Çünkü kalbin tek ilacı zikirdir.”

 

”Yüce Allah’ı zikre devam ediniz. Zikir çekerken uyanık olunuz. Allah zikrini kalbinizin içine yerleştiriniz. Zikir kalbe yerleşince siz istemeseniz de kalp Yüce Allah’ı zikreder. Midenizi düşünün; o,siz istemesiniz de kendi işini görür. Siz uyurken bile işine devam eder. İçine zikir yerleşen kalp de böyledir.”

 

”Bir insan yemek yemese aç kalır, halsiz düşer, kalbin gıdası da zikirdir ve çekilmeyince o kalb ölür.”

”Kalbin gıdası zikirdir. Günahlar ise, şeytanın gıdasıdır. Kalbini diriltmek ve beslemek isteyen kimse Yüce Allah’ın zikrini çok yapmalıdır. Günah işleyenler, kalplerini zayıflatıp şeytanı kuvvetlendirmiş olurlar. Şeytanı kuvvetli olanın dini zayıf olur. Onun için haramlardan uzak durmalıdır.”

 

”Zikir kalbin gıdasıdır; gıdasını almayan kalp zayıflar, sonra ölür. Kalp ancak zikir ile beslenir, kuvvetlenir, tatlanır, manen hayat bulur. Haramlar ve işlenen günahlar ise, şeytanın gıdasıdır. İşlenen günahlar, insanın kalbini zayıflatır; onun düşmanı olan nefsi ve şeytanı kuvvetlendirir. Bu nedenle, insanın içinde kalp, nefis ve şeytan devamlı mücadele hâlindedir. Rabbül-Alemin: Dikkat edin, uyanık olun; kalpler ancak Allahın zikriyle huzur bulur, buyurmuştur.” (Ra’d 28)

Seyyid Abdülhakîm Arvasi HHhazretleri buyuruyor ki:

 

Zikretmekle kalb temizlenir, Allah'ın sevgisi elde edilir, ibadetin tadı duyulur, iman kuvvetlenir, namaz kılmak hevesi artar, dinimizin emir ve yasaklarına kolayca uyulur. Taklitçilikten kurtulup, vicdaniliğe kavuşulur. Kur’an-ı kerimdeki, (Allahü teâlâyı çok zikredin!) emri bunu göstermektedir. (Cuma10) [saadeti Ebediyye]

 

Akıllı kimse kalbini ihmal etmez. Hiç kimse kalbinin terbiyesini küçümseyemez. Bu iş, insanın en birinci işidir. Her mümin, Yüce Allah ile hukukunu ve dostluğunu kontrol etmelidir. Kalbinin katılığına üzülmeli, ağlamalı, bir çaresine bakmalıdır. Karnı acıkan bir Müslüman, açlığını gidermeden nasıl rahat edemiyorsa, kalbinin ihtiyaç ve hastalıkları için de aynı çabayı göstermelidir. Yoksa derdi hiç bitmez. Kalbinin ilacına yönelen kimse, ciddi olmalıdır, ilacına ve doktoruna sımsıkı sarılmalıdır.

 

Yahya B. Muaz (Rahmetullahi Aleyh) kalbi şöyle anlatır: “Kalp içli bir et parçasıdır. İçi yaratılış cevheri ile doludur. Çevresi teklik bahçesi ile kuşatılmıştır. Altı nurani bir meydandır. Allah-u Zülcelal ona her an ve her dem, rahmet ve şefkatle nazar eder. Bu halinde o kalp, Allah ve onun zikrinden alıkoyan şeyler arasında döner durur. Bir yandan Allah-u Zülcelal’in şefkat ve merhamet bakışı, bir yandan da onu ayırmak isteyen masiva.

 

Bir büyük zata şöyle sormuşlar: “Bir kalp bozulduktan sonra, o eski haline nasıl getirilebilir?” Şu cevabı vermiş: “ Hakkın saltanatını oraya kurmakla.” Bunun nasıl olabileceği sorulduğunda ise şöyle demiş: “Hakkın zatından gayrı ne varsa oradan çıkıp gidinceye kadar. Sonra, Hak Saltanatı kurulur.”

Ebu’d Derda (ra) şöyle anlatıyor: “Allah-u Zülcelal’in bir takım kulları vardır ki, onların kalbi Hak aşkı ile uçar. Onların bu uçuşuna, şimşeklerin hızı, bir misal dahi olamaz.”

 

Resulullah (sav) Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Ebu Bekir sizi, kıldığı namaz ve tuttuğu oruçla geçmedi. Onun kalbine şu mana yerleşmiştir. Allah azı, az olduğu için reddetmez. Çoğu da, çok olduğu için kabul buyurmaz. O, ancak takva sahiplerinin yaptığını kabul buyurur.”

 

Bazı büyükler şöyle anlatırlar: “Kalbini her hangi bir makama bağlayanlar, doğruluktan yana nasipsizdirler. Asıl doğru, kalbini makamların sahibine verendir. Bu hal mücerret (saf; katıksız) olacak. Allah-u Zülcelal ile ikinci bir varlık bilinmeyecek.”

 

Sabit Nessac bir konuşmasında şöyle anlattı: “Ben, nice yıllar Kur’an okudum. Bu halimde Allah’tan da korkardım. Ama hiçbir şey elde edemedim. Bu arada korkudan geçmeyi düşündüm ve ümitle okumaya başladım. Birkaç yılım da böyle geçti. Fakat yine bir şeyin sahibi olamadım. Bunun üzerine, korkuyu da, ümidi de bıraktım. Yalnız Allah için okudum. İşte o zaman, her şeyi buldum. En büyük azizliğe o zaman kavuştum. En büyük mertebeleri o dem buldum.”

 

Nice büyükler, yaptıkları nefse karşı çetin mücadeleden sonra, şu kanaate varmışlardır; Bir kimse kendisini Allah-u Zülcelal’e ne kadar yakın hissediyorsa, ona o kadar yakındır.

 

Yahya b. Muaz (Rahmetullahi Aleyh) şöyle anlatıyor: “Kalbi dünyaya verirsen, ziyan olur. Ahirete atarsan erir. Mevla’ya teslim edersen, hoş olur.”

 

Risâleonline isimli web sitesinde yayınlanan bir makalede, kalp temizliği aşağıdaki şekilde yapılmalıdır:

Kalb temizliği, kalbin manevi kirlerden ve hastalıklardan arınmış olması demektir. Bu temizliğin en büyüğü, kalbin küfür karanlıklarından temizlenerek, iman nuruyla aydınlanmış olmasıdır.

 

Sonra, Allah’a karşı ibadet ve kulluk şuuru taşımak, O’na asi olup nankörlük etmekten şiddetle sakınmak, Kısacası Rabbine karşı olan vazifelerinde titiz davranmaktır. Daha sonra, kalbin kötü duygu ve niyetlerden arınarak İslam ahlakının gerektirdiği güzel duygularla donanmasıdır. Bu duygulardan en mühim bazılarını alt alta sıralayalım.

 

1- Gurur, kibir ve kendini beğenmişlik duygularından arınmak, tevazu sahibi ve alçak gönüllü olmak.

2- Hakperest ve başkalarının haklarına saygılı olup haksızlık ve yanlışlıktan taraf olmamak.

3- Şefkat ve acıma duygusuna sahip olup zalimlikten uzak olmak.

4- Gösterişi terk edip Allah rızasını her şeyin önünde görmek

.5- Bencillik ve cimrilik duygularını terk edip yardımseverlik ve cömertlik duyguları taşımak.

6- Su-i zan ve kötüye yormayı terk edip, hüsnü zan ve hoşgörü sahibi olmak.

 

Başka bazı maddelerin de bunlara ilave edilmesi mümkündür. Biz ilk anda en çok hatıra gelmesi gerekenleri yazmaya çalıştık. Özetle, iman, ibadet ve güzel ahlakın üçünü birden taşımadıkça insanın kalbi temizlenmiş olmaz.

 

Benim kalbim temiz diyen kişiye, hayır senin kalbin temiz değil manasına gelecek bir tarzda konuşmak da doğru değildir. Bunun yerine ona şöyle bazı sorular sorulabilir:

 

1- Kalb temizliğinin ölçüsü nedir?

2- Kalbi yaratan Allah, bizden nasıl bir kalb temizliği beklemektedir?

3- Kişinin kendi kendini temize çıkarması, gerçek durumu yansıtır mı?

4- Kişinin kendini bu şekilde övmesi kalb temizliğine uygun bir davranış mıdır?

 

Allahu Teâlâ Hazretleri insana, Allah’ı yüceltmeye ve onu sevmeye ve ona tapmaya yarayacak; beğenmek, takdir etmek, kusursuz bulmak, sevmek, tapmak gibi bazı güzel duygular vermiştir. Fakat insan nefsi bu kabiliyetlerini Allah’a yönlendirmesi gerektiği halde nefsine yönlendirir ve kendine tapmaya başlar. Kendinin çok değerli ve üstün bir insan olduğuna ve kusursuz, tertemiz olduğuna inanır. Eğer kendisine, ibadeti terk etmek ve büyük günahlara girmek gibi bazı önemli yanlışları gösterilirse, bu sefer kendini şöyle yüceltir:

 

“Sen benim dışarıdan böyle göründüğüme bakma. Benim kalbim temiz.” Yani her hâlukârda kendini kusursuz görmeye şartlanmıştır.

 

İnsanın bu halini Üstad Bediüzzaman şöyle anlatır:

 

“Fıtratında tevdi edilen (yaratışında emanet bırakılan) ve Mabud-u Hakikî'nin (Hakiki ibadete layık olan Allah’ın) hamd ve tesbihi için ona verilen cihazat ve istidadı (ruhundaki manevi cihaz ve kabiliyetleri), kendi nefsine sarfederek ‘Hevâsını ilah edineni gördün mü’ (ayetinin) sırrına mazhar olur. Kendini görür, kendine güvenir, kendini beğenir.” (17 ve 26. Söz’ün zeyli)

 

Allah’ın bizden istediği, nefsimizi avukat gibi savunmak değil, bunun tam aksini yapmaktır. Ayette şöyle emrediyor: “nefislerinizi temize çıkarmayın!” Yani bizlere düşen vazife, “benim kalbim temiz gibi” sözlerle nefsimizi temize çıkarmak değil, nefsimizin, göremediğimiz ve görmek istemediğimiz kusurlarını teşhis ederek, onlar için istiğfar ve bağışlanma dilemek ve tedavi etmek için çareler aramaktır. Kulun kendi kendini temize çıkarması ahrette hiçbir fayda vermez. Çünkü orada insanlar, kendi lehlerindeki şehadetleriyle değil, defterlerinde yazılan amelleriyle muamele göreceklerdir. Önemli olan bu dünyada, kendini ve başkalarını nefsin hileleriyle kandırmak değil, orada temize çıkabilmektir.

Bakın Kur’an, hesap günü defterlerinde yazılı olan amelleri gördüklerinde günahkâr kimselerin yaşayacakları şaşkınlıklarını nasıl tasvir ediyor! “Ve (mahşer günü) kitap (amel defteri, ortaya) konulmuştur. Artık günahkârları görürsün ki onda (yazılı) olanlardan korkarak: “Vay hâlimize! Bu defter nasıl olmuş da küçük büyük hiçbir şey bırakmadan hepsini sayıp dökmüş?” derler. Böylece yaptıklarını hazır olarak bulmuşlardır. Rabbin ise hiç kimseye zulmetmez.” (Kehf, 49)

Allah C.C. Hazretlerini her an zikretmeliyiz. Allah dostu veli zatlar, kalbin bir an dahi Allah’tan uzak ve gaflette kalmasına izin vermezlerdi. Konuyla ilgili olarak Bakara Suresi 152. Ayette şöyle buyrulmuştur:

 

"Öyle ise siz Beni zikredin. Ben de sizi zikredeyim. ”

 

Bu ayetten de anlaşılacağı üzere zikir bir emirdir. Farzdır. Ben de sizi zikredeyim buyruğu bu emre verilen, O’nun cevabından ibarettir. Sen O’nu zikret, O da seni zikredecek, ne büyük bir ikram ve müjde. Unutmayın Allah'ın sizi anması, sizin onu anmanızdan daha büyük ve yücedir.

Zikrullah dil ile olur, sonra kalbe iner yerleşir, oradan da azalara yayılır. Vücud zikir olur, o zikredeni görenin aklına Allah gelir. Zikreden zikrin anahtarı olur.

 

Allah Resulü S.A.V. Efendimiz buyurdu ki:

 

"İnsanlar arasında zikir anahtarları vardır. Onlarda Allah'ın zikrini gördüklerinde hemen zikrederler."(Taberani)

 

Allah’ı öyle zikret ki seni gören her şey coşkuyla Allah’ın zikrine koşsun, O’nu zikretsin. O’na şükretsin, nankörlerden olmasın. Zikretmemek büyük nankörlüktür. Hele O’nun seni zikredeceğini bile bile.

 

Ankebut Suresinin 45. Ayetinde şöyle buyrulmuştur: “Allah'ı zikretmek en büyük ibadettir.” Bir kulun, Yaratıcısı olan Rahman’ı zikretmesinden daha faziletli bir şey yoktur.

 

Hocamın duası ile yazımızı sonlandıralım:

 

Allah bizleri; aşkından, zikrinden, şükründen, muhabbetinden, Rızayı İlahisinden, Habibinin izinden, Habibinin sünnetinden, ahkâm-ı Kur’aniye’den bir an Vahid dahi ayırmasın. Kalplerimizi nurlandırsın. Hem dil ile hem kalp ile zikretmenin manevi coşkusunu yaşamayı nasip etsin.

 

Selam ve dua ile

 

KAYNAKLAR

İmâm Gazali, İhyâ Ulûmi’d-Din, Üçüncü Cilt, Bedir Yayın Evi

Rauf PEHLİVAN, Namaz Beni Neden Terk etti?

İbn-i Kesir Tefsiri

Bediüzzaman, İşaratü'l-İ'câz

Bediüzzaman, Sözler

Mehmet Ildırar, Semerkand Dergisi, 137.sayı

Risâleonline, Makaleler

Saadeti Ebediyye

Kayyum-i Rabbani, Cilt 1, Madde 14 ve Cilt 2, Madde 3

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Allah bizleri; aşkından, zikrinden, şükründen, muhabbetinden, Rızayı İlahisinden, Habibinin izinden, Habibinin sünnetinden, ahkâm-ı Kur’aniye’den bir an Vahid dahi ayırmasın. Kalplerimizi nurlandırsın. Hem dil ile hem kalp ile zikretmenin manevi coşkusunu yaşamayı nasip etsin....

 

 

 

Aminn ....Allah razı olsun kardeşim .....

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Kalbin arınması gereken hastalıklarla ilgili İmam Gazalî hazretleri şöyle buyurmuştur: “Ey aziz kişi, bil ki bedenin her bir parçası kendisine verilen işi yapmak içindir. İşini yapmaması, yapamaması onu hasta eder. İşini yarım yapmak, doğru yapmamak da rahatsızlığa yol açar.

 

Bunlardan biri olan kalp, vücudun en önemli organıdır. Onun işi Allah’ı bilmek, O’nu sevmek, insanı ibadete, kulluğa sevk etmektir.

 

Kalp sevgi için yaratılmıştır. Bedenin bir organı olarak vücuda kan pompalamakla beraber, içinden nuranî bir bağla Allah’ın “emir” ve “letaif” âlemine bağlıdır. Bilgi, ilim, marifetullah onunla bilinir. Marifetullah dört şeyi bilmekle olur: Dünyayı bilmekle, ahireti bilmekle, nefsi bilmekle, Allah’ı bilmekle...

 

Bütün bu bilgi insanı kulluğa götürür, Rabbine ibadet eden bir insan yapar. Allah’ın zikrinden gafil olmamak, Allah’tan bir nefes ayrılmamak lazım gelir.

 

 

güzel bir paylaşım olmuş teşekkürler...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Allah bizleri; aşkından, zikrinden, şükründen, muhabbetinden, Rızayı İlahisinden, Habibinin izinden, Habibinin sünnetinden, ahkâm-ı Kur’aniye’den bir an Vahid dahi ayırmasın. Kalplerimizi nurlandırsın. Hem dil ile hem kalp ile zikretmenin manevi coşkusunu yaşamayı nasip etsin....

 

 

 

Aminn ....Allah razı olsun kardeşim .....

 

 

Bizim yaptığımız şey; büyüklerin eserlerindeki o etkileyici cümleleri bir araya getirmekten ibarettir. Allah bu dine hizmet etmeyi nice nice defalar nasip etsin.

 

Kalbin arınması gereken hastalıklarla ilgili İmam Gazalî hazretleri şöyle buyurmuştur: “Ey aziz kişi, bil ki bedenin her bir parçası kendisine verilen işi yapmak içindir. İşini yapmaması, yapamaması onu hasta eder. İşini yarım yapmak, doğru yapmamak da rahatsızlığa yol açar.

 

Bunlardan biri olan kalp, vücudun en önemli organıdır. Onun işi Allah’ı bilmek, O’nu sevmek, insanı ibadete, kulluğa sevk etmektir.

 

Kalp sevgi için yaratılmıştır. Bedenin bir organı olarak vücuda kan pompalamakla beraber, içinden nuranî bir bağla Allah’ın “emir” ve “letaif” âlemine bağlıdır. Bilgi, ilim, marifetullah onunla bilinir. Marifetullah dört şeyi bilmekle olur: Dünyayı bilmekle, ahireti bilmekle, nefsi bilmekle, Allah’ı bilmekle...

 

Bütün bu bilgi insanı kulluğa götürür, Rabbine ibadet eden bir insan yapar. Allah’ın zikrinden gafil olmamak, Allah’tan bir nefes ayrılmamak lazım gelir.

 

 

güzel bir paylaşım olmuş teşekkürler...

 

Çok güzel yazmışsınız; "Allah'tan bir nefes ayrılmamak lazım gelir." Gaflette geçen günleri, saatleri, anları düşündükçe????

 

Butun Alimler cok guzel aciklamis, ozelliklede Gazali Hz ve Beduzzaman. Cok tesk

 

Fahr-i âlem Peygamber S.A.V Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurnuştur: "Benim ümmetimin alimleri, Ben-i İsrail'in Peygamberleri gibidir." Bu dinin alimlerine ne büyük bir övgü. Her biri başımızın tacı, gönlümüzün sultanıdır.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

 Paylaş

  • Benzer Konular

    • Kalbin Amelleri ve Güzel Halleri

      Kalbin Amelleri ve Güzel Halleri     1-İbtihal:ALLAHa tazarru ve niyaz edip samimi kalple duaları çoğaltmak.   2-İttaba:Bidatten uzak sünneti seniyyeye tabi olmak.   3-İhtisab:Yaptığı her işte sevabını ALLAH’tan ummak.   4-İhsan:ALLAHı görür gibi taat etmek ihsan makamıyla itaat etmek.   5-İhbat:Huşu ve tevazu ile Rabbine yönelmek.   6-İhlas:Gösterişten uzak onun rızasının gözeterek amel işle

      , Yer: İslamiyet

×
×
  • Yeni Oluştur...