Visall Oluşturma zamanı: Ocak 20, 2013 Paylaş Oluşturma zamanı: Ocak 20, 2013 Jozef Ben Efraim Karo Ana maddeler: Yosef Karo ve Şulhan Aruh Yosef Karo'nun yazdığı Şulhan Aruh'un kapak sayfası. Yosef Karo (veya Yosef ben Efraim Karo)'nun 1488'de İspanya'nın Toledo şehrinde doğduğuna inanılmaktadır. Bir varsayıma göre ailesininElhamra Kararnamesi'nin ardından Portekiz'e kaçmasıyla bu ülkede doğmuştur. 1497'te Portekiz'den gelen Yahudi göçmenlerle birlikteİstanbul'a gelen Karo, bir süre Niğbolu, Selanik ve Edirne'de de yaşadı ve 1575'te Safed'de vefat etti. Niğbolu'daki Plevne Sinagogu'nda hahamlık unvanı alan Karo, Edirne'ye yerleşip burada birçok Talmud üstadı yetiştirdi. Yeşiva ve Bet-Din'in başkanlığını yürüten Karo, dev yapıtı olan Beit Yosef'i Edirne'de yazmaya başladı, 1536'da Safed'e yerleşti ve yirmi yıl sonra bu eserini Safed'de tamamladı. Bu eseri, "sadece bilginlerin istifadesi için" hazırlayan Yosef Karo, "herkesin faydalanabilmesi, neleri yapıp neleri yapamayacağını bilmesini sağlamak" için Şulhan Aruh'u yazdı. Yaakov Beirav 1474'te İspanya'da doğup Fas ve Mısır'da hahamlık yapan Yaakov Beirav (veya Yaakov Berab), Osmanlı topraklarındaki Safed'e göç edip1538'de Sanhedrin'i canlandırmak için çaba sarfetti. Sanhedrin'in kurulmasındaki ilk aşama, gerekli hahamların atanmasıydı. Beirav,Yosef Karo ve Moşe Trani gibi bilginleri ikna ederek Semiha aldıysa da bunu ne Kudüs Hahambaşısı'na ne de diğer hahamlara onaylatabildi. Beirav, özel bir meseleden dolayı Osmanlı hükümetince kovuşturmaya uğrayınca ülkeyi terk etmek zorunda kaldı ve böylece Sanhedrin'i canlandırma çabaları askıda kaldı. Yakup ben David Tam ibn Yahya 1475'te Lizbon'da doğan Yakup, 1496'da babasıyla birlikte Portekiz'den İstanbul'a yerleşti. Talmud bilgisiyle kısa zamanda üne kavuşunca, zamanın İstanbul Hahambaşısı Eliyahu Mizrahi tarafından Bet-Din'e üye olarak seçildi ve Mizrahi'nin ölümünün ardından Osmanlı Yahudilerinin manevi lideri olarak kabul edildi. Karayların Yahudi olup olmadığı ile ilgili tartışmalarda onların Yahudi olmadığı tezini şiddetle reddetti. Ayrıca, Kabala'yı iyi bilmesine rağmen, öğretilmesine karşı çıktı. Türkçe, Arapça ve İspanyolca'yı iyi bilen ibn Yahya'nın responsalarının büyük bölümü 1541 büyük İstanbul yangınında yok olduysa da ayakta kalmayı başaranlar, ölümünden sonra 1542'de Oholei Tam adıyla yayımlandı. Ayrıca Dereh Tamim isimli bir eseri de bulunmaktadır. İlk Matbaa Bütün araştırmacıların kabul ettiğine göre, Osmanlı İmparatorluğu'ndaki ilk matbaa, Yahudiler tarafından Kuşta'da yani İstanbul'da kurulmuştur. Araştırmacıların uzlaşamadığı konu basılan ilk eserin tarihidir. Binlerce kâtip ve hattatın işsiz kalma riski bulunduğundan Arapça harflerle basım yapılmasına izin verilmiyor, baskılar İbranice veya Latinceyapılıyordu. Osmanlı topraklarındaki ilk matbaanın kurucuları David ve Samuel ibn Nahman isimli iki Yahudiydi.Basılan ilk kitap Toledolu din bilgini Yakub ben Asher'in Sefer Aturim le Ribi Yaakov ben Arosh isimli eseriydi. Bu eserin basım tarihi Abraham Galante ve Adri K. Offenberg'e göre 13 Aralık 1493, Rosanes'e göre 1503/1504, Yahudi Ansiklopedisi'ne göre 1503, Abraham Ya'ari ve modern Yahudi bibliyografyanın babası kabul edilen Moritz Steinschneider'a göre 1504'tür. 1512 yılında David Nahmias tarafından basılan Midraş Teilim - Vegam Nikra: Midraş Şahar Tov Yakar Mipeninim isimli eserde "Efendimiz Kral Sultan Bayezid hükümranlığı altında basılmıştır. Tanrı krallığını ve kendisini yüceltsin" ibaresi bulunmaktadır. Hristiyan ülkelerdeki gibi kiliselerin baskısının bulunmaması nedeniyle 16.yy'dan 18.yy'a kadar İstanbul, İbranice matbaanın merkezi haline geldi. Cemaat Yaşamı Osmanlı döneminde Türk Yahudileri. Örgütlenme ve yönetim İspanya ve Portekiz'den gelip Osmanlı İmparatorluğu'na yerleşen Yahudi topluluklar genel olarak köklerine veya geldikleri bölgelere göre cemiyetlere ayrılmıştı.Her bir cemiyet kendi içinde özerk olup kendi hahamları, öğretmenleri, Talmud Tora ve Hevra Kadişa gibi dinî kurumları, hayır kuruluşları ve hatta bazen Bet-Dinleri vardı. Sırf İstanbul'daki cemiyetlerin sayısı 30 ila 40 arasında olup şehrin Yahudi nüfusu 50.000 civarındaydı.Cemiyetlerin sinagogu Büyük Bet-Din anlamına gelen Bet-Din HaGadol'a bağlıydıHahambaşılık makamının sadece bir cemiyeti ya da bazı cemiyetleri mi yoksa tüm Osmanlı Yahudilerini mi temsil ettiği tam olarak bilinmese de, fiilî olarak Osmanlı Sarayı nezdinde Moşe Kapsali veya Eliyahu Mizrahi gibi İstanbul Hahambaşılığı ülkedeki bütün Yahudilerin muhatabıydı. İmparatorlukta, bir cemiyetin başka bir cemaate ya da bir dinadamının başka bir dinadamına üstünlüğü söz konusu değildi.Saray nezdindeki Hahambaşılık makamı 1520'lerde fiilen sona erdi. Ticaret Hem responsalardan hem de seyyahların ifadelerinden, Osmanlı İmparatorluğu'nun iç, dış, kara ve deniz ticaretindeki Yahudi mevcudiyeti anlaşılmaktadır. Yahudilerin uğraştığı başlıca ticaret kalemleri tekstil ve giyim eşyası, deri eşya ihracatı, yün ticareti, tekstil boya maddeleri ihracatı, doğudan ithal edilen ipek, inci, mücevherat ve baharatın batıya ihracatı, maden ve metaller ile hafif hırdavat ticareti ve gıda maddeleri alım satımı idi. Genel Yaşam Yahudiler istedikleri yere seyahat edebiliyor, evde veya sokakta özgürce çalışabiliyorlardı.[143] Yahudiler dindaşlarına dilencilik yaptırmıyor, evden eve giderek, topladıkları parayla fakirlerini geçindiriyorlardı.[143] 17.yy duraklama dönemi 17.yy'ın ortalarında İstanbullu Yahudi bir kadın betimlemesi. Recueil de divers portraits des principales dames de la Porte du Grand Turc, (~1650)'de yer alan ve yaratıcısı G. la Chapelle olan bir gravür. Gravür şu anda Kudüs'teki İsrail Müzesi'nde bulunmaktadır. Genel durum Sokullu Mehmed Paşa'nın 12 Ekim 1579'da hançerlenerek öldürülmesiyle Osmanlı İmparatorluğu duraklama dönemine girdi. 16.yy'da Osmanlı hâkimiyetinde altın çağını yaşayan Osmanlı Yahudileri, 17.yy'da kültürel ve ekonomik anlamda çöküşe geçti. Bernard Lewis'e göre Yahudilerin gerilemesinin sebebi "tırmanan ayrımcılık, azalan hoşgörü, vahimleşen maddi ve fikrî fakirlikti". Osmanlı Yahudilerinin Avrupa ile temasları azaldı ve bu nedenle yeni gelişmelerden haberdar olunmamaya başlandı. Ayrıca, Avrupa'da kullanılan İspanyolcayerine Yahudilerin dillerinin Ladinoya dönüşmesi ve Latin alfabesi yerine İbrani alfabesinin kullanılması hem ticari hem kültürel ilişkilere darbe vurdu.Sarayda yüksek mevkilerde bulunan Yahudi doktorlar yerlerini zamanla siyasette uzmanlaşan Rum doktorlara bıraktı, Avrupa'nın desteğiyle de ticaret Hristiyan azınlığın eline geçti. Sabetay Sevi olayıyla Yahudiler düş kırıklığına uğrarken, hahamların etkisi o zamana kadar görülmemiş şekilde arttı. Yahudilerin Saray'daki nüfuzu o kadar azalmıştı ki, IV. Murad, Yahudi Cemaati Başkanı Rabbi Yehuda Kovo'yu basit bir nedenle idam etme kararı verdiğinde Saray nezdinde bunu durdurabilecek bir cemaat lideri bulunamadı. Sabetay Sevi Ana maddeler: Sabetay Sevi ve Sabetaycılık 7 Temmuz 1626 tarihinde (İbrani takvimine göre 9 Av 5386'da Mora'dan İzmir'e göç eden Aşkenaz bir ailede doğan Sabetay Sevi, küçük yaşta din kitaplarına merak sardı. 15 yaşına geldiğinde, "öğrenmekten çok öğretecek" kapasiteye gelen Sevi,Tevrat ve Talmud'u ezbere biliyor, Kabala'yı inceliyor ve Zohar ile ilgileniyordu. Mesianik fikirlerinin oluşmasında Isaac Luria'nın da etkisi oldu.Kabalistik çalışmalara göre 5408'de (1648'de) geleceğine inanılan mesihin kendisi olduğuna inanan Sevi, bu amaca hazırlanıyordu. Dinen söylenmesi günah olan Tanrı'nın adını İzmir sinagoglarında ve sokaklarında bağırmaya başlayıp mesih olduğunu iddia etmeyi sürdürünce 1651'de İzmir'den kovulması kararlaştırıldı. İki kere evlenmesine rağmen bekâretini koruyan Sevi, bir daha evlenmeyeceğini ve zaten hâlihazırda Tevrat ile evli olduğunu dolayısıyla mesih olduğunu tekrarlamaktaydı.Selanik'i terk etmek zorunda kalan Sevi, İstanbul'a gelince burada 9 ay barınabildi. Rüyasında mesihle evleneceğini gördüğünü söyleyen Polonyalı hafifmeşrep bir kadın olan Sara, rüyasını herkese tekrarlamaktaydı. Sara ile evlenen Sevi, bir rivayete göre, fakir Kudüs halkı için topladığı paraları Sara'yı getirtmek ve görkemli bir düğün yapmak için harcamıştır. Gazzeli Natan isimli bir genç, bir peygamberin ortaya çıkıp mesihin geleceğini haber vermesi inancına dayanarak Sevi'nin mesih, dolayısıyla kendisinin peygamber olduğunu iddia etti. Natan, kurtuluş gününden sonra olacakları şöyle anlatıyordu: « ... Sevi'nin savaş gerektirmeden Sultan'ın tacına sahip olacağını, aradan dört beş yıl geçtikten sonra da kaybolan kavimleri geri getireceğini ve yeniden hayata dönecek olan Musa Peygamberin 13 yaşındaki kızı Rebeka ile evleneceğini... » Mesih'in geldiği haberi Orta ve Kuzey Avrupa'da da heyecan yaratmıştı. İstanbul Hahambaşılığı'nın uyarılarına rağmen bir girişimde bulunmayan İzmir Hahambaşılığı'nın durumu kontrol altında tutma çabaları da bir sonuç vermedi. Sevi, sinagoglarda okunan bazı dualarda Sultan'ın adının kullanılıp şükran bildirilmesi gereken geleneği değiştirip kendi adının okunmasını emretti. Yasağa izin veren ve günahı mübah kılan Sevi, 15 Sivan 5426 (18 Haziran 1666)'nın kurtuluş günü olduğunu ileri sürdü. Sabetay Sevi Sevi'nin etkisi o kadar artmıştı ki Yahudiler dışında bazı Hristiyan ve Müslümanlardan da kendisine inananlar bulunmaktaydı. Örneğin,Bektaşi dervişinin başkanlığında birkaç kişilik Müslüman grubu da Sevi'nin meslihliğini kabul etmişti. Gerek Saray'a sunulan raporlar doğrultusunda, gerekse İstanbul Yahudi Cemaati'nin şikayetleri sonucunda zincire vurulan Sevi, İstanbul'a getirilip Köprülü Fazıl Ahmed Paşa'nın başkanlığında Divan huzuruna çıkarıldı. Çok daha hafif cezalara idam cezası verilirken Sevi'nin zindana atılması, muhtemelen bir kahraman yaratılmak istenmemesindendir. Sevi'nin nakledildiği Gelibolu'daki Kumkapı kalesi, hücreden çok bir ziyaret yerine dönüştü. Polonya cemaatlerini temsilen gelen zamanın ünlü hahamlarından Nehamya ha-Kohen, "Sabetay ile Mesih arasında herhangi bir ilgi görmediğini" açıkladı. Bir mucize gerçekleştiremediği taktirde idam edileceğinin bildirilmesi üzerine, Mehmet Efendi adını alan Sevi İslam dinine geçti ve müritleri tarafından adına Aziz unvanı eklendi.Sevi'nin Müslümanlığa geçmesine sevinenler arasında Yahudiler de bulunmaktaydı. İstanbul hahamlarının İzmir Yahudi Cemaati'ne gönderdiği mektupta şöyle yazmaktaydı: « Sultan Dördüncü Mehmed, Sabetay'ın çıkarttığı rezalete nihayet vererek Yahudiliği büyük bir felaketten kurtardı. Bundan dolayı Yahudilik kendisine minnettardır. » Din değiştirdikten on yıl sonra 17 Eylül 1676'da ölen Sabetay Sevi'nin ideolojisi özellikle üç ülkede gelişti: Türkiye (Selanik, İstanbul ve İzmir), İtalya (Leghorn ve Modena) ve Polonya. Vikipedi özgür ansiklopedisi.. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.