Renan Oluşturma zamanı: Nisan 22, 2013 Paylaş Oluşturma zamanı: Nisan 22, 2013 Ülserli kolit (kolitis ülseroza), özellikle organik ve ruhsal etkenleri kesin sınırlarla birbirinden ayrılamadığından, tedavisi güç bir hastalıktır. Tedavide olumlu ve kalıcı sonuç elde etmek için hastalıkta en önemli rolü oynayan etkenin belirlenmesi çok önemlidir. Nedenlerin Belirsizliği Yıllardır süren araştırmalara karşın, ülserli kolitin nedenleri tam olarak aydınlatılamamıştır. Eldeki veriler gözlem, deney sonuçları ve varsayımlardan öteye gitmemektedir. Dönem dönem bu hastalık, özgül bakteri enfeksiyonlarına, kalınbağırsak mukozasındaki damar bozukluklarına, kalınbağırsak duvarı epitelinin salgıladığı koruyucu salgıyı yok eden enzimlere, bağırsak mukozasının başta süt olmak üzere besinlere ya da alerji yapıcı maddelere karşı aşırı duyarlı oluşuna bağlanmıştır. Hastalığın alerjiyle bağlantısına dayalı bir varsayıma göre ülserli kolit lezyonları, özbağışıklık (otoimmün) tepkimeleri sonucu gelişmektedir: Organizma, kalınbağırsak duvarına yönelik öz antikorlar üreterek burada yıkıma yol açar. Ülserli kolit tedavisinde hasta ile hekim arasında son derece hassas bir ilişki kurulur. Hastalık ile hastanın kişilik yapısı arasında sıkı bir bağıntı bulunduğu yolundaki varsayımlar giderek ağırlık kazanmaktadır. Ülserli kolit hastalarının büyük bölümünde alevlenme dönemlerinin, ruhsal gerilimlere denk geldiği gözlemlenmiştir. Aynı biçimde uygun psikolojik yaklaşımların hastalık belirtilerinin gerilemesinde etkili olduğu da bilinmektedir. Gene de olguların belki de yüzde 50′yi aşmayacak bir bölümünde ruhsal durum ile hastalık arasında ilişki gösterilebilmiştir. Ama böyle güçlü bir bağıntının önemini koruması nedeniyle ülserli kolit, psikosomatik hastalıklar arasında sayılmaktadır. Ülserli Kolit Hastasının Kişilik Yapısı Ülserli kolit hastaları bazı şemalara göre sınıflandırılabilir. Ama klinik uygulamada tüm kişilik yapılarını böyle bir sınıflandırmaya sığdırmak güçtür. Bu hastaların çoğu aşırı ölçüde düzenli, temiz ve titizdir. Yaşamın sunduğu seçenekler karşısında kararsızdırlar. Ama bu kararsızlık özellikle inatçı kişilik yapısında olmadıkları anlamına gelmez. Şaşırtıcı bir biçimde çevre koşullarına uyum gösterme ve boyun eğme eğilimindedirler. Bu hastalar çoğunlukla duygusal yaşamlarına ilişkin kararlarda çok dikkatli davranırlar. Yaşam deneyimlerinin entelektüel boyutlarda değerlendirilmesi bu kişileri sıkar. Toplumun ahlak değerlerine ve davranış kurallarına yaklaşımlarında esnek olmayı başaramazlar. Bu katı tutum diğer davranışlarına da yansır; örneğin sözcük seçiminde gösterdikleri titizlik ve mizah duygusundan yoksun oluş, bu hastaların belirleyici özelliklerindendir. Çoğu zaman aşırı utangaçlıkları ve saplantı derecesindeki endişeli tutumları nedeniyle kolay kolay neşelenemezler. Bir bölümü de çevrelerindeki insanların davranışlarına duyarlı ve dikkatli bir yaklaşım gösterir: Birlikte yaşamak zorunda oldukları kişilerin onları dışlayacağı ya da kıracağı korkusuyla sürekli diken üstündedirler. Kendilerini korumak için gösterdikleri bu korku dolu davranış biçimi, zaman zaman aşırıya kaçan kibarlığa ve ne pahasına olursa olsun başkalarının hoşuna gitmek adına sergilenen uysal davranış biçimlerine dönüşür. Buna karşılık bazı hastalar da çevrelerindekilerin onlara kötü davranacağı korkusuyla kendilerini çevreden soyutlar, hatta kibirli bir tutum benimserler. Bununla çelişen bir başka hasta tipi de aşırı düzensiz, pasaklı ve çevresiyle uyumsuz tiptir. Bu hastalar düzenli, kendine hâkim, çevresinden gelecek kinci davranışlara karşı önlem alan ve aşırı duyarlı hasta tipinden belirgin bir biçimde ayrılır. Gene de tüm bu hasta tipleri derinlemesine incelendiğinde, kendine güveni olmayan, aşağılık duygulan altında ezilen ve çevresine karşı kendini sürekli borçlu hisseden bir kişilik yapısı ortaya çıkar. Çoğunlukla bu kişilik yapısı, açıkça olmasa da bir güven kaynağı arayışıyla kendim belli eder. Bu, hastanın güvensizliklerini ve altında ezildiği duygularını giderecek bir kaynaktır. Bu sıkıntılı ve gerilim dolu durum, hastanın toplumdaki imgesiyle büyük ölçüde çelişir: Bu kişiler arkadaş canlısı olarak bilinirler; hiçbir zaman sonu belirsiz serüvenlere atılmamaları, erdemleri ve sarsılmaz ahlak değerleri, işlerinde son derece başarılı olmaları, onların toplumun gözünde iyi bir yere oturtulmalarını sağlar. Ama ülserli kolit hastasının gerçek kişilik yapısı bire bir ilişkilerde ortaya çıkar: Aslında insanlarla mekanik sayılabilecek kadar renksiz, yalnızca yaşamın gerektirdiği düzeyde çeşitlilik gösteren ve ender olarak dostluk duygularıyla bezenmiş ilişkiler kurarlar. İnsan ilişkilerindeki bu zayıflık, kişinin yaşamında kilit rol üstlenmiş birisine (anne ya da babası) aşın biçimde bağlanmasıyla karşıtlık oluşturur. Bu ilişkide hastaya model oluşturan kişi, her karar alma sürecinde başvurulan ve dış dünyayla ilişkilere aracı olan bir varlıktır. Özünde bir bağımlılık ilişkisi olan bu yakınlaşma, anne ya da baba dışında bir kişiyle de kurulmuş olabilir. Anne Babanın Rolü Ülserli kolit hastalarının annelerinin çoğunlukla duygusal bakımdan soğuk, sert tutumlu, duygu ve neşeye uzak, yaşam sevincinden yoksun kişiler olduğu bildirilmektedir: Bu anne tipi aile bireylerinden ve genellikle de çocuklarından yakınır, kendini ailesi uğruna kurban ettiğine inanır ve çocuklarına suçluluk duygusu aşılamaktan kaçınmaz. Kişi annesiyle ilişkisinde onun duygu ve davranışlarına aşırı duyarlılık gösterir. Bu hastaların psikolojisinde babanın rolü ise geri planda kalır ve daha çok cinsiyet karşıtlığıyla belirlenir: Kadın hastalar babalarım genellikle nazik, duygusal, fazla iddialı olmayan kişiler olarak tanımlarlar ve onlara içgüdüsel denebilecek bir düşkünlükleri vardır. Erkek hastalar ise babalarını kaba ve tehdit edici bir varlık ya da zayıf, başarısız, anneleriyle başa çıkacak güçte olmayan birisi olarak görürler. Tedavi Bu hastalar genellikle ilaç tedavisine hızla bağımlılık geliştirirler. Tedavinin daha başarılı olduğu durumlarda tam bir ilaç bağımlılığı görülmez. Gene de her iki durumda ilaçla kurulan ilişki hastalığın gidişi açısından büyük önem taşır. Herhangi bir nedenle ilacın kesilmesi, hastalığın alevlenmesine yol açar. Tedavide hekimin üstlendiği sorumluluk da çok önemlidir. Hekim, yalnızca davranışlarıyla hastalığın iyileşmesi ya da alevlenmesinde belirleyici bir rol oynamakla kalmayıp, bu hastaların arayışı içinde olduğu model rolünü de üstlenir. Hekimin görevi yalnızca tıbbi yardımla sınırlı değildir. Hastalığın nedenini araştırmak isteyen hekim hastayı aile yaşamı içinde de gözlemlemeli ve tüm ipuçlarını değerlendirmelidir. Bu araştırma sırasında hekim, çoğunlukla karşısında hastalıkta rolü olabileceğini yadsıyan bir anne ya da bir eş bulur. Hasta yakını suçluluk duygusunu çeşitli biçimlerde bastırabilir, ama en sık görülen davranış alman önlemleri uygulamada hastayı sıkı bir denetim altında tutmaktır Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.