Jump to content

Duaya Olan İhtiyacımız


Besti Zilan

Önerilen Mesajlar

Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde üzerinde ısrarla durulan konulardan biri de duadır. Dua kulluğun ve acizliğin iliklere kadar hissedildiği bir ibadetin adıdır. Dua insanda doğuştan var olan fıtri bir olgudur. Bir olan Allah’ın varlığına inanan, hayatları boyunca üstesinden gelemeyecekleri birçok şeylerle karşılaşan, üzüntü, darlık, sıkıntı ve ümitsizliklere maruz kalan insanlar bir şekilde dua eder. Bu durumu Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade etmektedir:

 

“İnsana bir sıkıntı dokundu mu, gerek yan üstü yatarken, gerek otururken, gerekse ayakta iken (her halinde bu sıkıntıdan kurtulmak için) bize dua eder. Ama biz onun bu sıkıntısını ondan kaldırdık mı, sanki kendisine dokunan bir sıkıntı için bize hiç yalvarmamış gibi geçer gider...” (Yunus, 12) Dua Rabb’e yönelişin, Rabb’i hatırlamanın adı, ibadetin kendisi, kulluğun özü, “...Duanız olmasa Rabbim size ne diye değer versin...” (Furkan, 77) ayeti gereği Allah katında kulluğun değer ölçüsü, rahmet kapılarının anahtarı ve kulun manevi silahıdır. Dua, küçükten büyüğe, aşağıdan yukarıya bir çağrı ve yakarıştır. Başka bir ifadeyle dua; talep, niyaz ve iç dökme halidir.

 

KABUL EDİLECEĞİNE İNANARAK DUA EDİN

 

Hızla akıp giden, dününü bugüne çevirmenin imkansız olduğu şu dünya hayatında pek çok sıkıntıyla karşılaşırız. Bunlar için çözüm ve çareler ararız. Kimi zaman sıkıntılarımız maddi imkansızlıkların halli, kimi zaman ruhi sıkıntımızın gitmesi, kimi zaman çoluk çocuğumuzun hayırlı olması içindir. Hangi anne baba çocuğunun iyi bir üniversite kazanmasını, iyi bir eğitim görmesini, kendisine, anne babasına ve vatanına hayırlı bir evlat olmasını istemez ki! Belki çocuklardan daha çok anne babalar telaşlıdır! Hangi anne evladını bir yere gönderdikten sonra onun sağ salim geri dönmesi için dua etmez ki! Ve yine hangi anne baba çocuklarının güzel evliliklerinin devamını istemez ki! Çoğu zaman bunlar için dua ederiz ve etmeliyiz de. Dua etmeyen kendini duadan müstağni gören Müslüman düşünülemez. Dua müminin Rabbi’ne olan muhtaçlığının zahiri göstergesidir. Dua etmenin önemi kadar dua ederken yapılması, riayet edilmesi gereken bazı adaplar da vardır. İmam Nevevi bunları şöyle sıralamıştı: Duanın ederken bunu kalp huzuru ile yapmalı ve dilin söylediğini kalp duymalıdır. Ebu Hüreyre’den (r.a) rivayet edildiğine göre, Nebi (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Kabul edileceğine inanarak, Allah’a dua ediniz. Zira Allah (c.c) gafil ve boş bir kalpten çıkan duaları kabul etmez.” (Tirmizi)

 

NASIL DUA ETMELİ?

 

Dua eden kişinin yediği, giydiğini helalinden olmalıdır. Dua ederken kalp huzuru içinde olunmalıdır. Kıbleye yönelmeli, elleri kaldırmalı ve dua bitiminde elleri yüze sürmelidir. Sesli ile sessiz arasında bir tonla hafifçe dua etmelidir. Dua ederken huşu, yalvarış ve korku içerisinde olmalıdır. Nitekim ayet-i kerimelerde de şöyle buyrulmaktadır: “Rabbinize alçak gönüllüce ve için için dua edin...” (Araf, 55) Dua eden isteğini kesin bir dille istemeli ve kabul olunacağına inanmalıdır.

 

Duaya Allah Teala’ya hamd-ü sena ettikten sonra ve Rasulü’ne de salat-ü selam getirdikten sonra başlanmalı ve bitirirken de aynı şekilde bitirmelidir. Ayrıca dua ederken Allah dostlarını, sadat-ı kiramı tevessül ederek dua etmelidir. Onların hürmetine istenilen şeylerin, yapılan duaların reddolunmayacağı belirtilmiştir. Ayrıca duada istenilen şeyin tekrarlanması da güzel görülmüştür. İbn Mesud’dan (r.a) rivayet edildiğine göre, dua ederken üç defa tekrarlamak ve üç defa mağfiret dilemek Rasulullah’ın (s.a.v) hoşuna giderdi. (Ebu Davud)

Büyükler çok özel bir şey sebebiyle dua edilmek istendiğinde abdest alınıp öyle duaya başlanılmasını da tavsiye etmişlerdir. Bu aynen evimize gelecek olan bir misafir için hazırlık yapmaya benzer. Onun gelişi için gerekli hazırlıkları nasıl yaparsak, gerçekleşmesini arzu ettiğimiz bir iş için Yüce Allah’a dua etmeden önce böyle bir hazırlık yapmak hoş görülmüştür. Sadaka vermek gibi Rab’bin hoşnutluğunu kazandıracak amellerde bulunmak da tavsiye edilmiş ve bu tür davranışlar kavli duadan önce yapılan fiili dualardan addedilmiştir. Bir başka husus da dua ederiz ve ettiğimiz duanın hemen kabul görmesini isteriz. Ancak duanın kabulünde acele etmemelidir. Duayı ettikten sonra takdiri Alemlerin Rabbi’ne bırakmalı, “Dua ettim, kabul edilmedi” dememelidir. Belki sonra kabul edilebilir. Yahut kabulü bir şeye bağlanabilir. Yahut onun duası sebebiyle başına gelebilecek bir bela ve sıkıntı giderilmiş olur. Bu hususta, Ebu Hüreyre’den (r.a) rivayet edildiğine göre, Hz. Nebi (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Biriniz acele edip, ‘Ben dua ettim ama duam kabul olunmuyor!’ demedikçe duası kabul olunur.” (Buhari)

 

Selman-ı Farisi’nin bildirdiği hadis-i şerifte, Rasul-i Ekrem (s.a.v) “Muhakkak ki Allah Teala, huzurunda ellerini uzatıp kendisinden isteyen kulunun o iki elini boş çevirmekten haya eder” buyurdu. (Ebu Davud)

Kulun duası ile ilahi rahmet arasında doğrudan ve sıkı bir ilişki vardır. Duayı terk eden kimse, kendisini ilahi rahmetten mahrum etmiş demektir. İlahi rahmetten mahrum olan kimsenin de duadan nasibi olmaz. Rahmet Peygamberi Efendimiz (s.a.v) bu ilişkiyi şöyle beyan ederler: “Dua kapılarının kendisine açıldığı kimseye (yani dua nasip olan kimseye) kabul kapıları ve rahmet kapıları da açılır.” (Tirmizi) Adamın biri, Hz. Zünnun el-Mısri’ye, “Ey efendim, bana Allah’ın en azametli adını (İsm-i Azam’ı) öğret” der. Hz. Zünnun bu soruyu soranı azarlayarak, “Peki sen bana Allah’ın en küçük adını öğret ki, ben de sana en büyüğünü öğreteyim” buyurduktan sonra, soru sahibine şöyle der: “Ey kardeşim, şunu bil ki Allah’ın bütün adları büyüktür. Yeter ki sen samimi ol. O zaman bu adlardan hangisiyle istersen, isteğin gelir.” (Şarani)

 

Şu unutulmamalıdır: Dua sadece dara düştüğümüz zaman sarılacağımız bir şey değildir! Duanın hayatımızın neresinde olduğunu sorgulamamız gerekir. Dua müminin günlük virdi gibi olmalıdır. Dua için bir vakit tayin etmek elbette olmaz. Ancak duanın devamlılığı için beş vakit namazın akabi bunun için en elverişli zamanlardır.

 

Hüseyin Okur

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Şu unutulmamalıdır: Dua sadece dara düştüğümüz zaman sarılacağımız bir şey değildir! Duanın hayatımızın neresinde olduğunu sorgulamamız gerekir. Dua müminin günlük virdi gibi olmalıdır. Dua için bir vakit tayin etmek elbette olmaz. Ancak duanın devamlılığı için beş vakit namazın akabi bunun için en elverişli zamanlardır.

 

 

katılıyorum......emeğine sağlık....

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...