Renan Oluşturma zamanı: Ağustos 15, 2013 Paylaş Oluşturma zamanı: Ağustos 15, 2013 Tasavvuf terminolojisi zamane insanlarını tasnif ederken bir İbnülvakt, bir de Ebülvakt’ten söz eder. İbnülvakt, “devranın çarkına uygun yaşayan, geçmişle gelecekle uğraşmak yerine içinde yaşadığı zaman neyi gerektiriyorsa onu yaparak tecelliyi arayan” kişidir. İçinde bulunduğu zamanda kendisi için yapılması en uygun olan şeyle meşgul olup tavırlarını ona göre belirler. Bunun zıddına Ebülvakt denir. Yani zamane ile meşgul olmak yerine vaktini hakikatin peşinde istikrarlı bir şekilde harcayan kişidir. Yani hale ve vakte hakim olan sufiye Ebülvakt, mahkum olana ise İbnülvakt denir. Takdir edersiniz ki bu çağda ibnülvakt gibi yaşayanlar, yani zamanın gerektirdiği şekilde hizmete koşanlar zor bulunur. Ebülvakt tavrında olanlar ise hakiki birer Anka’dır da onları gören bulunmamıştır. * * * Günümüz gençliği eğlenceye çok önem veriyor, eğlenmek için israf ölçüsünde zaman ve para harcıyor. Hatta bazılarının hayat felsefesi yalnızca eğlenceli bir ömür sürmekle alakalı. “Yaşa”mak eylemi onlar için sınırsız bir eğlenceyi ifade ediyor ve fırsatı kaçırmayacak şekilde ancak ünlem işaretiyle kullanılıyor: “(Sınırsız) Yaşa!” Materyalizm ve tüketim ekonomisi de bu eğlence çılgınlığına aşırı imkân sağlıyor, adeta çanak tutuyor. Oysa eğlenmek kadar öğrenmek de genç olmanın şanındandır. Yani eğlenceye ayrılan emek ve para kadar öğrenmeye de yatırım yapmak, belki daha fazlasını harcamak gerekir. Hayır, bunları anlatmaktan maksadım ne öğrenmenin çok çok önemli olduğunu yeniden vurgulamak, ne de eğlenceyle geçen ömrün beyhude ömür olduğuna dair ahkam kesmek. Bir malumat çöplüğü olan internet, Twitter (tevatür) veya Google’dan bilgi edindiğini zanneden insanlara bunu anlatamam, ama ne var ki dizi filmlerden magazinel tarih öğrendiğini düşünenlere de birkaç söz etmeden geçemeyeceğim. Tarih demek, doğru, “hikâye” demektir (history-story). Buradan tarihin hikâyeye ihtiyaç duyduğu sonucunu çıkarabilirsiniz. Yani tarihi anlatırken hikâye ederek anlatmak gerekir. Bu da hikâyenin ögelerini (kişi, zaman, mekân) duygu ile birleştirmek, anlatıma bir ruh katmak, olayları anlamlı kılmak ve okuyucunun zihninde canlanmasını sağlamakla mümkündür. Eğitim sistemimizdeki akademik tarihçilik maalesef belgelere dayalı bir kronoloji anlatımını önemsemiştir. Ortaöğretim veya üniversite kürsüsünden dışarıdaki tarih ise bilimsel olmak yerine kültürel olana yönelmiş, okuyucuya soğuk bilimsel kitaplar yerine hayat dolu, anlam ve ruh içeren hikâyeler vermiştir. Reşat Ekrem, Ahmet Refik, Feridun Fazıl, Turhan Tan gibi isimler, evet, bir üniversite kürsüsünde değillerdi, ama gençlere, gün gelip üniversitede tarih okumayı özendirecek kültürel tarih bilinci veriyorlardı. Kültürel üretimler, insanları, bilimsel üretimlere uzanabilecekleri yolların başına kadar götürürler. Bunu şimdilerde daha iyi görmek mümkündür. Çevrenize bakınız, artık gençlerin tarihe bakış açıları eskisi gibi değil. Pek çok genç, tarihçi olmak istiyor. Yani popüler tarih romanları veya dizi filmler izleyerek tarihi tanımaya, sevmeye başlıyorlar, sonra da bilimsel tarihe ulaşmak için ülkü besliyor, üniversitede tarih eğitimi almayı seçiyor, tarih felsefesini sorguluyorlar. İçlerinde, İbn Haldun’u, Voltaire veya Hegel’i bile tanıyanlar var artık. Farkına varmakta geciksek de, seyrettikleri dizileri veya okudukları romanları gerçek tarih ile karşılaştırmak için can atan yüz binlerce genç yaşıyor aramızda. Geçenlerde biriyle karşılaştım, Namık Kemal ve Ahmet Midhat Efendi’den anlatmaya başladı, Kemal Tahir, Tarık Buğra, Yaşar Kemal derken yerli yazarları geçti, dünya edebiyatının tarihî roman örneklerinden uzun uzun anlattı. Walter Scot’ın İvanho’sundaki tarih hatasından, Gogol’un Taras Bulba’daki başarısından, Aleksandr Duma Fills’in Monte Kristo’sundaki abartılardan veya Amin Maalouf’un romanlarındaki Osmanlı düşmanlığından, Umberto Eco’nun Ortaçağ takıntısından heyecanla bahsetti. Ona artık tarihi romanlarla fazla zaman harcamamasını, bizatihi tarihin kendisine yönelmesini önerdim. Hem de hiç zaman kaybetmeden. Sonra da kendi kendime düşündüm: Tarih sevgisi, tarihi yalnızca anlatmakla değil, zengin tahliller ve tasvirler yaparak içine anlam katmakla mümkündür. Tarih mademki bilimsel bir araştırma ve soruşturma disiplinidir, o halde üniversite mensubu bilim adamlarına muhtaçtır. Bir bilim adamı ürettiğini mutlaka bilimsel katmanda üretmelidir, ama bu onun aynı bilgiyi kültürel katmanda üretmesine mani olmamalıdır. Sonuçta bizim akademisyen tarihçilerimiz çok okunan tarihler yazdıkları veya kitapları roman gibi heyecanla okunduğu vakit tarih sevgisi bir bilince ve ardından kimliğe dönüşecektir. Bu da onların ebülvakt makamından tenezzülen ibnülvakt haline geçmeleriyle mümkündür. İskender Pala Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.