İη¢ιѕєℓ Oluşturma zamanı: Aralık 21, 2015 Paylaş Oluşturma zamanı: Aralık 21, 2015 Gözlerimi açmalıyım, diye düşündü doktorun karısı. Gece boyunca birçok kez uyanmış, kapalı gözkapaklarının ardından, yatakhaneyi zar zor aydınlatan ampullerin sönük ışığını fark etmişti ama şimdi arada bir fark oluşmuştu, bir başka aydınlık varmış gibi geliyordu ona, bu belki de şafağın ilk ışıkları ya da gözlerini kuşatan süt deniziydi, kim bilir. Kendi kendine, Ona kadar sayıp gözlerimi aralayacağım, dedi, bunu iki kez söyledi, iki kez ona kadar saydı, gözlerini ikisinde de açmadı. Kocasının, yanında derin derin soluk aldığını, horladığını duyuyordu, Şu adamın bacağı nasıl oldu acaba, diye sordu kendi kendine, ama o anda ona karşı gerçek bir acıma duygusu içinde olmadığını biliyordu, kafasının içindeki bir başka düşünceyi kovmaya, gözlerini açmak zorunda kalmamaya çalışıyordu. Oysa bir an sonra gözleri açılmıştı bile, hem de açmaya karar vermediği halde. Şafağın soluk ve mavimsi ışıkları, duvarların yarısından başlayıp yukarı doğru uzanan ve tavanın yirmi santimetre kadar aşağısında biten pencerelerden içeri giriyordu. Kör olmamışım, diye mırıldandı ve birden paniğe kapılarak yatağında doğruldu, karşısındaki kötü yatağı işgal eden koyu renk gözlüklü genç kız onu duyabilirdi. Kızcağız uyuyordu. Onun yanında, duvara dayalı yatağın içinde yatan küçük çocuk da uyuyordu. Benim gibi yapmış, diye düşündü doktorun karısı, çocuğa en korunaklı yeri vermiş, oysa ikimiz de zayıf birer duvar, yolun ortasına yerleştirilmiş küçük birer taş gibiyiz, düşmanın o taşa takılıp sendelemesini sağlamaktan başka umudumuz yok, düşman mı, hangi düşman, bize saldırmak için kimse buraya gelmeyecek, dışarıda soyulabilir, öldürülebilirdik, kimse buraya bizi tutuklamaya gelmeyecek, araba çalan adam bütünüyle özgür olduğundan bundan daha fazla emin olamazdı, dünyadan o kadar uzağız ki zaman gelecek artık kim olduğumuzu unutacağız, birbirimizin adını bile söylemek aklımıza gelmeyecek, zaten bu neye yarar ki, adlarımızın bize ne yararı olur ki, köpekler birbirini bizim yaptığımız gibi tanımazlar ya da tanısalar bile, kendilerine verilmiş olan adla değil, onun kokusunu öteki köpeklerinkinden ayırt ederek tanırlar, kendilerini de kendi kokularıyla tanıtırlar, biz burada başka tür köpekler gibiyiz, birbirimizi havlamalarımızdan, sözlerimizden tanıyoruz, geriye kalan, yüz çizgileri, göz rengi, ten rengi, saç rengi hesaba katılmıyor, sanki bunların hiçbiri yok, ben henüz görüyorum ama ne zamana kadar. Işıkta hafif bir değişme oldu, hava yeniden kararmıyordu herhalde, olsa olsa, gök bulutlarla kaplanıyor, günün ilk ışıklarını geciktiriyordu. Hırsızın yatağından bir inleme geldi, Yarası mikrop kapmışsa, diye düşündü doktorun karısı, iyileştirecek hiç ilaç yok yanımızda, hiç yardım gelmeyecek, bu koşullarda en küçük bir kaza felakete dönüşebilir, onlar da olasılıkla bunu bekliyorlar, yani hepimizin burada teker teker ölmemizi, yılan ölürse zehir de ölür. Doktorun karısı yatağından kalktı, kocasının üzerine eğildi, uyandıracaktı ama onu uykusundan çekip koparmaya, gözlerinin hâlâ görmediğine yeniden tanık olmaya cesaret edemedi. Çıplak ayaklarının ucuna basa basa hırsızın yatağına yöneldi. Hırsızın gözleri açıktı ve sabit bir noktaya bakıyordu. Nasıl oldunuz, diye sordu doktorun karısı. Hırsız, başını sesin geldiği yöne çevirdi, Kötü, bacağım çok ağrıyor, dedi, kadın, İzin verin de bir bakayım diyecekti ki tam zamanında kendini tuttu, ne büyük bir tedbirsizlik olacaktı bu ama orada yalnızca körlerin bulunduğunu unutan hırsız oldu ve hiç düşünmeden, birkaç saat önce, yani kör olmadan, dışarıda bir doktor, Gösterin bir bakayım, dediğinde yapacağı şeyi yaptı ve üzerindeki örtüyü kaldırdı. Gözleri gören bir kişi, o yarı karanlıkta bile kana bulanmış çarşafı, yaranın çevresi şişmiş kara deliğini görebilirdi. Bandaj çözülmüştü. Doktorun karısı, örtüyü dikkatle örttü, sonra, hafif ve hızlı bir hareketle, elini adamın alnına koydu. Derisi kuru ve alev alevdi. Işık yeniden değişti, bulutlar açılmıştı. Doktorun karısı yatağına döndü ama yatmadı. Uykusunda mırıldanan kocasına, ötekilerin gri örtülerin altındaki siluetlerine, kirli duvarlara, sahiplerini bekleyen boş yataklara bakıyordu ve dinginlik içinde, o da kör olmak, nesnelerin görünen kabuğunun ötesine geçmek, onların özlerine, çaresizlik içindeki kör noktalarına ulaşmak istedi. Birden, yatakhanenin dışından, olasılıkla binanın iki ön kanadını birbirinden ayıran boşluktan, şiddetli bir bağırma sesi duyuldu, Dışarı, dışarı, Çıkın dışarı, Defolun, Burada kalamazsınız, Buyruklara uymak zorundasınız. Gürültü patırtı büyüdü, sonra azaldı, bir kapı gümbürtüyle kapandı, yüreği daralmış bazı kişilerin hıçkırıklarından, ayağını bir yere çarpıp sendeleyen birinin çıkardığı gürültüden başka ses duyulmuyordu şimdi ve bunlar oradakilerin aşina olduğu seslerdi. Yatakhanedeki herkes uyanmıştı. Herkes başını girişe çevirmişti, içeri girecek olanların kör olduğunu anlamak için, gözlerinin görmesine gerek yoktu. Doktorun karısı ayağa kalktı, yeni gelenlere yardım edecek, onlara birkaç hoş söz edecek, yataklarına kadar eşlik edecek, onları uyaracaktı, Sakın unutmayın, Bu yatak soldan yedinci yataktır, Şu yatak sağdan dördüncü yatak, yanılmayın sakın, evet, biz burada altı kişiyiz, dün geldik, evet, ilk gelenler bizleriz, adlarımız mı, adlarımızın ne önemi var, hırsızlık yapmış bir adam, sanırım, malını çaldırmış bir başka adam, koyu renk gözlük takan, göz yangısını iyileştirmek için gözüne göz damlası damlatan gizemli bir genç kız, mademki körüm, gözlük camlarının koyu renk olduğunu nereden biliyorum, diye düşüneceksiniz, söyleyeyim, çünkü kocam göz doktorudur ve kızcağız tedavi olmak için ona geldi, evet, kendisi de burada, herkes bu hastalığa yakalandı, ah, bu doğru, bir de gözleri şehla küçük bir çocuk var. Yerinden kıpırdamadı, kocasına, Geliyorlar, demekle yetindi. Doktor, yatağından çıktı, karısı, pantolonunu giymesine yardım etti, oysa bunun önemi yoktu, nasıl olsa hiç kimse onu göremezdi, tam o anda körler içeri girmeye başladı, beş kişiydiler, üç erkek, iki kadın. Doktor, sesini yükselterek seslendi, Sakinliğinizi yitirmeyin, birbirinizi niteleme il, biz burada altı kişiyiz, siz kaç kişisiniz, herkese yer var. Kaç kişi olduklarını bilmiyorlardı, binanın sol kanadından bu yana yöneltildiklerinde birbirlerine temas etmişler, zaman zaman da çarpışmışlardı kuşkusuz, ama kaç kişi olduklarını bilmiyorlardı. Yanlarında eşyaları da yoktu. Kendi kuşların da yataklarında kör olarak uyanıp yakınmaya başladıklarında, ötekiler onları paldır küldür kapının önüne koyuvermiş, hiç olmazsa orada onlarla birlikte olan yakınlarına ya da dostlarını ve daha etmelerine bile izin vermemişlerdi. Doktorun karısı, en iyisi birbirlerini saymaları ve her birinin kimliğini açıklaması, dedi. Körler, kıpırdamıyor, duraksıyorlardı ama içlerinden birinin başlaması gerekiyordu, iki erkek aynı anda konuşmaya başladı, hep böyle olur, sonra ikisi birden sustu, üçüncü erkek konuşmaya başladı. Bir, dedi, sonra durakladı, adını söyleyecek gibi oldu, ardından, Polis memuruyum, dedi, doktorun karısı, Adını söylemiyor, bunun önemsizliğini o da biliyor olmalı, diye düşündü. Ardından, bir başka erkek kendini tanıtmaya başlamıştı, İki, deyip öncekinin örneğini izledi, Ben taksi şoförüyüm. Bu pasaj, Can Yayınları'nın Jose Saramago - Körlük adlı kitabından alıntıdır. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.