denmeh1 Oluşturma zamanı: Eylül 6, 2016 Paylaş Oluşturma zamanı: Eylül 6, 2016 Listede bulunmayan ama sizi tanımlayacak başka sıfatlar olduğunu düşündüğünüz sözcükleri de listenize ekleyebilirsiniz. Oluşturduğunuz liste sizin kendinizle ilgili çekirdek inançlarınızı gösterir. Bu listeye baktığınızda kendinizi nasıl görüyorsunuz? Çekirdek inançlarınız eleştirel mi destekleyici mi? Şimdi listenizdeki sözleri bir başkasına söylediğinizi düşünün. Bu kişinin size verdiği tepki ne olurdu? Kendisini size yakın mı hissederdi uzak mı? Kızar mıydı, mutlu mu olurdu? Sizi katı yargılayıcı biri olarak mı algılardı? Em-patik anlayışlı biri olarak mı? Peki listedeki sözleri biri size söyleseydi o kişiye karşı tabrınız ne olurdu? Testi hakkını vererek yaptıysanız çekirdek inançlarınızın çoğunun olumsuz olduklarını göreceksiniz. Çekirdek inançların ortak özellikleri genellikle çok yargılayıcı ve eleştirel olmalarıdır. Kendinizle ilgili bu düşünceler aslında hiç mantıklı değildir ve bunlar Özsaygınızı düşüren düşüncelerdir. ÇEKİRDEK İNANÇ NASIL BULUNUR? Akıllı, sevimli ve iyi çocuk olmaya çalışan, onaylanmaya, sevilmeye ve kabul görmeye ihtiyaç duyan bir küçük çocuk örneğin abisinin daha çok korunup kollandığını, kendisinin geri plana itildiğini hissettiği bir aile ortamı içinde büyürse; abisi kadar sevilmek, onaylanmak ve kabul görmek için abisi gibi olmaya çalışır. Abisini model alır ve yavaş yavaş kendini ortaya koyarsa sevilmeyeceği inancının tohumlarını bilinçaltında filizlenmeye bırakır. Bu tavrının işe yaradığını deneyimlerse, bu döngü pekişmeye başlar ve biraz daha sevilmek için, korunmak için o gibi olma çabasını sürdürür. Bu arada çocukta ‘ben olduğum gibi kabul edilmiyorum‘ çekirdek inancı oluşmaya başlamıştır. Ayrıca ‘kendim olursam sevilmem‘ inancı da bununla birlikte gelişmeye başlar. Ayrıca değersizlik ve yetersizlik inancı da oluşmaktadır. Çocuk çevresi tarafından başka çocuklar ile kıyaslanmışsa da bu döngü yine güçlenir. Alenin bu tavrı çocuğu ‘sevgi dilenciliği yapmaya zorlar’, güçsüz, bakıma ve korunmaya muhtaç çocuk hayatta kalma ve sevgi ihtiyacı nedeniyle adeta bu rolü üzerine giyer. İçten içe acı çekmektedir, ama bu durumu değiştirecek güce sahip değildir. Bu tavırları ile çocuğu nasıl yaraladığından habersiz aile büyükleri ve ebeveynler sevgi dilenciliğine zorladıkları çocuğunun kendilerine de öfke duymasına neden olur. Kişi özden bir ilişki ile bu büyüklerini içte kalmış bu öfkenin yarattığı içerleme ve mesafe yüzünden büyüdüğünde de sevemez. Buradan yola çıkarak gelelim başka bir çekirdek inancın nasıl çapraz bağ kurarak oluştuğuna.. Bu küçük çocuk abisi gibi olmaya (örn: abi güçlü, özgüvenli, kararlı vs vs olsun) çalışıyorken abisinde kardeşini dışlayan bir yapıya sahipse, onu o da dışlıyorsa(abi de, kendini ‘öncelikli ve değerli, sevginin merkezi çocuk tahtı’ndan ettiği için kardeşine kızgındır) hatta ona kötü davranıyorsa; bu kez de küçük kardeşin bilinçaltı şöyle bir bağlantı kurabilir ve yaşamdaki çözemediği engelleyici çekirdek inancını oluşturabilir. Kardeş, abi gibi güçlü, önde ve lider olmalıdır(çünkü ancak bu şekilde kabul görecek ve sevilecektir), ama abi kendisini incitmiş olduğu için kötü insandır. ”Güçlü insanlar kötüdür, güç kötüdür” ”Güçlü olursam yoldan çıkarım”. İşte buyurun çekirdek inanca: Abi gibi güçlü olmak kötü insan olmam anlamına gelir. Zaten erdemli, iyi çocuk olmak zorunda olan ben; ”Kötü insan olmak istemiyorsam güçlü, önder ve lider hatta başarılı biri de olmamalıyım!” Ve küçük kardeş ortamlarda kendini ifade edemeyen, hayır diyemeyen, sürekli çevresi tarafından onaylanmaya ihtiyaç duyan, kendini olduğu gibi ortaya koyamayan, özgüveni, değerlilik ve yeterlilik duyguları düşük bir birey olarak yaşamını sürdürecekken, öte tarafta abisi gibi güçlü, güvenli ve kararlı bir insana dönüşme arzusu taşır.. adeta iki kolundan farklı yönlere çekiliyor gibi hissederek.. Yukarıdakine benzer bir negatif çekirdek inancın varlığını kendinizde ya da çevrenizde göremediyseniz, bir de şunu inceleyebiliriz. Saygınlık, itibar ve para değerlerine sahip bir danışan olsun. Kişi bugün bu değerlerden saygınlık ve itibar gördüğü bir işe sahip bir yaşam sürüyor. Bununla birlikte hayatına daha çok zenginlik, imkan ve parayı çekmek istiyor. Ama bugün bu paraya ne yapsa da ulaşamıyor. Para ile ilgili çekirdek inançlarına baktığımızda, çocukken babasını çok sevdiğini, onu idol aldığını görebiliriz. Baba yaşamında çok başarılıdır, saygın bir işe sahiptir. Bir gün karşısına çıkan bir iş fırsatını ” Bu teklifi ve parayı kabul edersem onların çalışanı olurum ve bugün gördüğüm itibar ve saygı azalacaktır. Ben saygınlığı ve itibar görmeyi ve kararlarımda özgür kalmayı seçtiğim için bu işin ücretli hale gelmesini kabul etmedim”. Görevini gönüllü olarak devam ettirip hizmet sunmayı seçmiştir. Bakıldığında gerçekten de sunduğu gönüllü hizmeti ücrete tabi yapmayı seçmiş olsaydı, gerçekten de özgür kararlar veremeyeceğinden bu kararında haklıdır ve kendine göre doğru seçim yapmış olabilir. Ama bu duruma şahit olan çocuğun bilinçaltı bu detayı atlayarak işlem görür ve paraya dair negatif bir çekirdek inanç oluşturur. Büyüdüğünde saygın, belli bir pozisyona gelmiş ve hatta bugün tecrübeleri ile daha fazla kazanabileceği başka iş projeleri alma imkanı varken, bunu yapamaz. Nedenini bilmediği bir şekilde para kazanabileceği tüm işlerden onu uzak tutan, sabote eden durumlar içinde hapsolur. Bilinçli olarak para kazanmak istiyor, ama bilinçaltında ” saygınlık, itibar = parasızlık”. ”Para saygınlık ve itibarı alır götürür.” İnancı yerleşiktir bir kere. ”Eğer benim için saygınlık ve itibar önemliyse, o zaman fazla para kazanmamam gerekiyor.” Hayatına sürekli kendine yetemeyen erkeleri çeken bir kadın ya da sorumluluk almaktan kaçınan ilişkilerin sürekli yaşandığı benzer ilişki döngülerinde de durum farklı değildir aslında. Hayatına kendine yetersizlik hissettiren kadınları çeken erkeklerin durumları da, hayatına kendine değersizlik hissettiren erkekleri çeken kadınların durumları da farksızdır yine. Yani sağlıklı bir ilişki deneyimleyip mutlu doyumlu bir ilişkiyi arzuluyor ama bulamıyorsak da, başarı istiyor ama olamıyorsak da, ya da başarılıyız ama kendimizi geldiğimiz başarılı pozisyonda bile başarılı ‘hissedemiyorsak” da bilinçaltı inançlarına bakmalı, bir uzmandan bu konuda yardım almalı, çekirdek inanç tespiti ve temizliği yapılmalıdır. Aksi halde çocukken alfa zihin dalgası düzeyinde oluşmuş bu koruma kaydı , yazılımı ve programlarını, bugün zihin beta dalgası düzeyinde çözemememizin nedeni de aynıdır. Bilinçaltı temizliği, özel çalışma ve yöntemlerin sistemli bir şekilde uygulanmasını gerektirir. Çünkü ancak bilinçaltının kayıt yaptığı dalga boyunda (alfa), onunla aynı dili konuşabildiğiniz bir düzlemde kayıtlı negatif inanç değiştirilebilir ve dönüştürülebilir. ÇEKİRDEK İNANÇLAR NASIL OLUŞUR? Cesaret kırıcılar: Anne, baba, öğretmen gibi otorite figürleri tarafından sürekli söylenerek aktarılan inançlardır. (Sevimsiz, beceriksiz, başarısız, yeteneksiz gibi yüklemeler) Doğrudan deneyim: Bizzat yaşayarak bazı şeylerin nasıl işe yaradığı öğrenilir. Fakat çocuklar hatalı inançları kapmaya daha meyillidir. Çocuk merkezli mantık: Güvenilen bir yetişkin veya ebeveynin söylediği bir şeyi çocuk sorgusuz, sualsiz, içselleştirebilir. Annenin kızını korumak için söylediği “iyi kızlar otururken bacaklarının açmazlar” gibi bir söz ileride evlilik ve cinsellikte problem olarak karşımıza çıkabilir. Bilinçsiz taklit: Çocuklar kültürel değerleri, konuşma biçimlerini, düşünme ve tepkisel tarzları, diğer insanların spesifik inançlarını kolayca alabilirler. Örneğin, babanın çalışıp para kazanması, annenin de evde temizlik, yemek, bulaşıkla uğraşması kültürel değerlerden kaynaklanan bir inanç olarak yerleşir. Sahip olduğumuz inançların bir kısmı yetenek ve davranışlarımıza olumlu yönde etki ederken, bir kısmı da olumsuz, negatif etki yapmaktadır. Ne istediğimi bilmiyorum, yeterince akıllı ve zeki değilim, çok gencim, çok yaşlıyım, zamanım yok, vaktim az kaldı, bilmiyorum ki, ya başaramazsam, başaramazsam herkes bana güler, sorumluluğum çok fazla, bende yetenek yok gibi çok sık duyduğumuz bu önergeler en yaygın sınırlayıcı inançlardır. Bu benim hakkım değil, bunu hak etmiyorum hisleri veya ben kiloluyum, çok zayıfım, burnum çok uzun gibi fiziksel özelliklerinden memnun olmama gibi kişisel öz saygı problemleri değersizlik duygusu yaratarak, kişinin mümkün olan hedefe ulaşamamasında rol oynamaktadır. Yeterince iyi değilim, herkes bana bakıyor gibi yargılanma korkuları da kişileri başarısızlığa itmektedir. Başarısızlık (hata yapma) korkusu veya başarırsam bu kadar adamı nasıl idare ederim, hep aynı başarıyı gösteremezsem gibi başarı korkuları da bilinmeyenden korkmak kaynaklıdır. Bilinmeyenden korkmak ise ümitsizlik duygusundan beslenir. Kişi bir şekilde hedefine ulaşamayacağına inanır. Araştırmalar insanların inanç, varsayım ve tutumlarını değiştirmekte zorlandıklarını ortaya koymaktadır. Avusturya’daki bir araştırmada kişilere inanç ve tutumlarının hataları objektif olarak gösterildiği halde kişilerin yeni bilgiye olan farkındalıklarını karartıp göz ardı ederek inanç sistemlerini korumaya çalıştıkları net olarak görülmüştür. Bu süreçte şahıslar algıda seçicilik savunma mekanizmasını kullanarak kendilerinde bir kör nokta yaratmakta ve yeni bilgiyi kaydedilemez, işlenemez hale getirmektedirler. Fakat bu hiçbir zaman inançların değiştirilemeyeceği anlamına gelmemelidir. İnançlar üç kategoride toplanabilir. Kendimiz ile ilgili inançlarımız Diğer insanlar ile ilgili inançlarımız Dünya ile ilgili inançlarımız Bu üç kategori çoğu zaman birbiriyle örtüşür. Kişisel inançlar, psikolojik problemin oluşumunda ve varlığını sürdürmesinde çok kuvvetli etkiye sahiptir. Çünkü kişinin ne düşüneceğini, ne fark edeceğini, ne hatırlayacağını büyük ölçüde onlar belirler. Güçlü bir çekirdek inanç, değişime yönelik tüm kapıları kapatabilir. Hipnoterapide ana prensip aşağıda belirttiğimiz alanlara verilen hipnotik telkinlerle kişinin inanç sistemini doğru şekilde yönlendirmektir. Kimlik: Kişinin kim ve ne olduğu ile ilgili inançlarıdır. Bunlar geçerli hiçbir kanıt ve faaliyete bağlı olmayan, test edilip, sorgulanamayan inançlardır. Ben iyi biriyim, ben doğuştan kötüyüm, çok yakışıklıyım, benden kimse hoşlanmaz, ben gerçek bir dehayım, ben zavallıyım gibi inançlar kişinin farklı durumlarda nasıl davrandığını tanımlayan ifadelerdir. Bu ifadeleri değiştirmek çok zor olabilir. Çünkü ne zaman bu inançların aksine bir kanıt ile onlara gösterilse çoğunlukla değiştirilen kanıt olmakta, inançlar yerinde kalmaktadır. Bu inançlar hipnotik mantık kullanılarak değiştirilebilir ve değişim direkt telkinlerin tekrarıyla güçlendirilir. Davranış: Kişinin rolleri ve bunlara bağlı kabul edilmiş davranışları ile ilgili inançlarıdır. Bu inançlar kişinin dünya ile ilgili öğrendiklerini ve belirli durumlara nasıl tepkiler verdiğini gösterir. Bunlar daha çok kişinin yaptığı aşırı genellemelerden kaynaklanır. Kişi herhangi bir durumun bazı öğelerini alır ve ilgisiz bir durumla eşleştirir. Örneğin bazı insanlar haksız ve temelsiz bile eleştirilse, bunu bilmelerine rağmen kendilerini suçlu hissederler. Bilinçaltındaki utanma ve yetersizlik duygularını abartarak karşı taraftan özür dilerler. Bir süre sonra bu durum kızgınlık duygularını arttırır. Artan bu kızgınlık duygusu da öfke ve küsme gibi uygun olmayan davranışları tetikler. Uygun olmayan davranış kalıplarının, benzer durumlar ve o hatıralara ait olaylarda yüzlerce kez tekrarlanmasıyla verilen tepki otomatik hale gelerek yerleşmiş olur. Bu süreç tamamlandığında kişiler verdikleri tepkileri son derece doğal ve doğru bir davranış olarak içselleştirmişlerdir. Bu inançlar ve davranış kalıpları sorgulandıkları andan itibaren değiştirilebilmektedir. Hipnotik telkinler sayesinde insanların otomatik, kalıplaşmış yanlış ve olumsuz davranışlarını değiştirmek kolaylaşmaktadır. Yetenek: Kişinin kalıplaşmış temel inançlarındaki esneme sınırı, kişinin değişim yeteneği ile doğru orantılıdır. Yetenek olgusu kişinin ne yapabildiğini, kendisine neyi ne kadar yapmak için izin verdiğini açıklamaktadır. Birçok insan, diğer insanlarla ilgili objektif bir değerlendirmeye girmeden birçok özellik ve yeteneğin kendisinde kısıtlı olduğuna inanmaktadır. (İsim hafızası, yön bulma becerisi, iradesine hakim olma gücü, cinsel performansı, matematik yeteneği gibi) Böyle çekirdek inançlarda sosyal fobileri ortaya çıkarmaktadır. Yetenek ile ilgili inançlar çoğu zaman test edilmemiş birçok varsayımlardan gelmektedir. Kişiler bilinmeyenden korktukları için yeteneklerini sınamadan inançlarında ısrar etmektedirler. Bu tür inançları hipnoz altında hipnotik telkinlerle değiştirmek mümkündür. Kurallar: Tüm insanlar yaşam pratiğinde, günlük hayatta otomatik kurallarla davranmaktadır. Neyi nasıl satın alacağız, kim nasıl konuşacak, ne giyilecek, ne zaman, nerede, nasıl yenecek, ne zaman, nasıl eğlenilecek, nasıl dinlenilecek gibi günlük hayatta rutin olarak yaptığımız tüm davranışlar otomatik olarak yapılmasa, bunları düşünüp planlamaktan hiçbir şey yapamazdık. Bu kurallar genel olarak sorgusuz sualsiz benimseyip varlık yapımıza kattığımız dünya görüşümüzü oluşturmaktadır. Dünya görüşlerimiz ise çoğunlukla zaman içerisinde günün şartlarına uymayıp, mantıksız, yersiz, anlamsız kalabilmektedir. Hipno-terapi sırasında terapist, diğer insanlarla ilişkideki yeni kuralları, belli durumlarda nasıl davranılacağını, belli ortamlarda nelere dikkat edileceğini doğrudan telkin yöntemiyle değiştirebilmektedir. Kurallar çok hızlı ve kolaylıkla değiştirilebilmektedir. Çünkü kuralları çekirdek inançlar gibi çok derinlere kök salmış değildir. Bilinçaltına trans halinde yerleştirilen yeni kural sanki her zaman oradaymış gibi algılanır ve problemsiz olarak uygulamaya geçer. Beklentiler: Diğer insanları nasıl algıladığımız ve beklentilerimizle ilgili inançlar bebeklik ve çocukluk dönemlerimizde aile üyelerimizle etkileşimden kaynaklanan genellemelere dayanmaktadır. İnsanlara güven olmaz, herkes benim hatamı arıyor, herkes benden faydalanma peşinde gibi inançlarımız diğer insanlarla ilişkimizde iletişimsizlik yaratmaktadır. Beklentiler çoğu zaman, kişinin kendisiyle ilgili inançlarından kaynaklanır. Ben iyi değilim ki, herkes bende bir kusur buluyor gibi. Dünya görüşü: Altta kalanın canı çıksın, her koyun kendi bacağından asılır, ağlamayana meme vermezler, hayatta korkaklara asla yer yok, hayat senin veya benim kaybedeceğim bir oyundur gibi atasözlerimize bile giren birçok ifade ve yaşam tarzı her duruma uygulanabilen inançlardır. Bu tür evrensel inançlar yerleşik ve sinsi olup, insanlar bu inançlarını rasyoneliz etmek için sürekli deliller arar ve bunları bilinçaltlarına yerleştirir. Evrensel inançlarda mantık aranmaz ve kullanılmaz. Bu nedenle hipnozda doğrudan telkin, bu inançlarda etkisiz kalır. Hipno-terapi sırasında kullanılan yeniden çerçeveleme teknikleriyle bu tür inançlar uygunuyla değiştirilebilmektedir. Alıntı. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.