Renan Oluşturma zamanı: Ağustos 11, 2017 Paylaş Oluşturma zamanı: Ağustos 11, 2017 Rukye ve tedavi konusunda soracağınız soruları, aradığınız terkip ve dualarınızı bu başlıkta paylaşabilirsiniz... Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
moonwalker Yanıtlama zamanı: Ekim 23, 2017 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 23, 2017 Buraya devam etmek mumkun mü? Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Renan Yanıtlama zamanı: Ekim 23, 2017 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 23, 2017 Olabilir... Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
moonwalker Yanıtlama zamanı: Ekim 23, 2017 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 23, 2017 Olabilir . Peki. Aşağıya yazdığım alıntı olan yazı bana bu siteden bir arkadas kanalıyla geldi ve çok faydalandım. o arkadasın hala burda oldugunu dusunerek kendisine çok tesekkur ederim. cunku sadece bana değil çok kimseye faydası oldu. . eğer bu arkadas bana izin vermezse bu konuyu kapatacağım ve yazmayacağım. Sihir Nedir? Türü ve şekli ne olursa olsun, sihir kurbanın aklını ve kalbini kontrol altına alma girişiminden ibarettir. Sihir sayesinde şeytan kişiyi kontrol altına alma imkanına sahip olarak, sihirle hedeflenen şeyleri ya tamamen ya da kısmen gerçekleştirmeyi başarır. Sihirden kimi zaman öldürmek hedeflenir, kimi zaman bildiklerini unutturmak, kimi zaman duyguları yönlendirmek. Sihrin kimisi hastalık meydana getirir kimisi eziyet. Sihirle ortaya çıkan sonuçlar o kadar çeşitlidir ki, bunları sınıflandırmakta zorluk çekeriz. Sihrin yapılış yöntemleri de aynı şekilde çeşitlidir ve bunları da sınıflandırmak mümkün değildir. Öyle ki her toplumun kendine has sihir ayinleri vardır. Bu işlemde müşterek olan tek bir nokta varsa, o da şeytana ibadet ve Allah‟a ortak koşmadır. Bunun yanı sıra şeytan büyücüden, büyük haramları, özellikle de zinayı işlemesini ister. Çünkü bu kalpten imanı tamamen kaldırır. Şeytan kalbinden hayır bütünüyle kalkmadıkça büyücünün isteğini yerine getirmez. Sihir şu iki şeyden biriyle gerçekleşir: 1- Kişiye tahsis edilmiş şeytanın (karîn) kullanılmasıyla. Bazı büyü ve çarpma durumlarında etki dışarıdan olur ve çoğunlukla insanda zaten var olan karînin zorla kullanılması yoluyla olur. Kimi kez hasta görevli cinin dışarıdan karîne emredişlerini duyar. Bu olay çoğu kez rukye esnasında ya da mescitte yahut teravih gibi uzun bir namaz esnasında olur. Bazı şeytanlar dışarıdan gözlere ve kulaklara etki etme gücüne sahiptirler. Cinin dışarıdan etki ettiği durumlarda hasta iç sıkıntısı ve kalp çarpıntısı gibi cinin içeride olduğunu gösteren şeyleri hissetmez. 2- Özel bir görevli şeytan gönderilmesiyle. Bu görevli şeytan „karîn‟den yardım alır. Eğer hasta, içinde konuşan iki ayrı varlık fark ediyorsa, bu kendisine karîn dışında başka bir görevlinin gönderildiğini gösterir. Eğer hasta sadece vesvese hissediyorsa diğeri halen dışarıdadır ve vücuda girmeyi henüz başaramamıştır. Bu dönemde hastanın uykusunda gördüğü kabuslar dışarıdakinin içeri girme çabasını gösterir. 1 Bu yazı uzun seneler tedavi işiyle uğraşmış tecrübeli bir rukyecinin internet üzerinde yayınlanmış yazılarından derlenip özetlenmiştir. 2 Büyücü Neden Anne Adı Sorar? Çünkü büyü aleminde tüm bilgiler karînden alınır. Karîn yoluyla hastanın vücuduna girmeden önce onun hakkında bilgi sahibi olunur. Kişinin tespiti ise anne adı yoluyla olur. Kısacası, anne adı yoluyla kişi tespit edilir ve karîn aracılığıyla onun hakkında bilgi edinilir. Karîn Karîn kişi doğduğu andan itibaren bedenine girer ve ölüm anına kadar da çıkmaz. Bu nedenle çocukların rahatsız edici şekiller ve rüyalar gördüklerine, bazen sesler duyduklarına tanık oluruz. Öyleyse, en güzeli çocuğa ilk önce kelimeyi tevhidi ve söyleyebileceği başka zikirleri öğretmek, nas ve felak surelerini ezberletmek ve doğumlarından itibaren annenin ve babanın koruyucu duaları çocuğun üzerine okumalarıdır. Bir ailenin karînleri her zaman aynı gruba mensup cinlerden oluşur. Bu grup annenin karîninin grubu olur. Bu grubu tanımak için çeşitli alametlere bakılır. Babanın karîni ise farklıdır. Cinler çok çeşitli gruplara bölünmüşlerdir. Onlar da insanlar gibi yeri ve göğü aralarında paylaşmışlardır. Arap Yarımadasındaki bir cin bir başka bölgedekinden farklıdır. Her birinin mensup olduğu kabile bellidir. Her birinin girebileceği şekil ise diğerinden farklıdır. Örneğin, Arap Yarımadasındaki bir cin fare şekline girmez. Bunu daha ziyade Afrikada görürüz. Bu yüzden hastanın rüyasında gördüğü şekiller de onların hangi bölgelerden olduklarını gösterir. Kişinin vücudunda zaten var olan karîn vücudu hiç terk etmez ve o kimse dinden uzaksa eğer onu rahatsız da edebilir. Kişi dinine sarıldığı zaman bu rahatsızlıklar kalkar. Karîn daha ziyade mide ve on iki parmak bağırsağı tarafından ve vesvese şeklinde yahut tekrarlanan sesle konuşur. Eğer ses uygunsuz bir zamanda geliyorsa ve ilgisiz bir sözse cinler kendi aralarında konuşuyorlardır. Onlara dikkat kesildiğinde susarlar. Bu durum genellikle rukye esnasında olur. Bazen sırt ve omurganın alt tarafından konuşurlar ve kişi bunu kulağıyla işitir. Bazen de büyücülerin yaptıkları gibi kulağa konuşurlar. Bu bazı hastalarda olabilen bir durumdur. Karînin bedende belirli bir yeri vardır ve buradan hiç ayrılmaz. Ama onun bir kısmı bedenin istediği yerine doğru hareket edip uzanabilir. Eğer insan dindar ve muttaki ise karînin ona söz edilmeye değer bir etkisi olmaz. Vücutta gerçek anlamda hareket edebilen ise sihir ve onunla sorumlu olan şeytandır, karîn değil. Sihir maddesi ortadan kalktığında ve sihir iptal olduğunda rahatsızlık ortadan kalkar ve şeytan etkisizleşir. Karînin sırtta, başta ya da karnın altında yerleştiğini söyleyenler büyücüler ve kâhinlerdir, onların sözlerine ise itibar edilmez. Şeytan kendi sırlarını açığa vurmaz ve büyücülere herkesten daha fazla hile yapar. Gerçekte büyücü büyü alemindeki en hakir yaratık kabul edilir. Onun elinden tüm hakları alınır ve hiçbir şeye itiraz edemeyen bir köle haline gelir. Şeytanlardan emir alır ve sahip olduğu bilgiler şeytanların sözlerinden başka bir şeye dayanmaz. Dolayısıyla onlar şeytanların dostlarıdır ve onların sözlerine itibar edilmez. _ 3 Karînin insanın bedeninde bulunma sebebi sadece onu İslam yolundan çevirmektir. İnsanların şeytanlar tarafından maruz kaldıkları eziyetler ise şiddetli düşmanlıktan kaynaklanır. Karîn asla başka bir şey için asıl hedefini terk etmez. Bu yüzden genel olarak şeytanların adeti sihir için başka birini görevlendirmektir. Bundan onları ancak acizlik alıkoyar. Karînin her insanın bedeninde gerçekleştirdiği faaliyetleri vardır. Bunları gücü nispetinde yapar ve bunun için yaşlılık, güçsüzlük, hastalık, nazar ve sihir gibi zaafları kullanır. Allah hastaya şifa verdiği zaman ise zayıflar. Bu şeytan insan iradesine hakim olamaz. Ancak bedenine zarar verebilir, hastalığını şiddetlendirebilir, çeşitli şekillerde ona görünebilir vs. Bazı büyü durumlarında bedene bir şeyin girmesi zorunludur. Bu durumda hastalık büyünün yerleştiği bu bölgeye yönelir. Bazıları cinin buraya yerleştiğini düşünseler de bu hatadır. Çünkü bu nokta sadece cinin bir parçasının uzandığı bir noktadır. Sihrin gereğine göre o bu noktayı hareket ettirerek yerini değiştirebilir. Karînin bulunması normalde herhangi bir hastalık durumu oluşturmaz. Ancak devreye büyü veya nazar girdiği zaman bu şeytan zarar vermek için güç bulmaya başlar. Aslında insan vücudu şeytanların rahat hareket edebilecekleri bir mekan değildir. Ama herhangi bir sebep ortaya çıktığında onların etkileri görülmeye başlar. Şu var ki, karîn insan üzerinde tamamen etkisizdir demek de doğru olmaz. Aksine o insana her durumunda ortaktır. Bu konuda Allah‟ın koruduğu dışında hiç kimse korunmuş değildir. İnsanların çoğu karîn olan şeytanın vehmî bir şey olduğunu ve insanla iç içe olmadığını düşünürler ki, bu insanı helaka götürecek en büyük hatalardan biridir. Karînin insana ait küçük büyük her şeyi bildiği söylenemez fakat o insanın zahirini ve bazı sırlarını bilir. Öyle ki, bazen insan bunları unutur da o hatırlatır. Ayrıca unutkanlığın bir kısmı da şeytanın işidir. Süleyman‟ın (as) ölümü cinlere, büyücülere ve kahinlere, gaybı Allah‟tan başka kimsenin bilemeyeceğine dair bir meydan okuyuştu. Bazı sırları bilmenin gerisinde şeytanların bulunduğunu anladığımızda, gaybı Allah‟tan başkasının bilip bilemeyeceği ile ilgili kuruntular da ortadan kalkacaktır. İnsanlara ait sırlarla, Allah‟tan başkasının bilemeyeceği gayb ilmini birbirinden ayırmak gerekir. Hastanın hastalık sebebi eğer karînden kaynaklanıyorsa, o midenin hemen üstünden ve kalp tarafından bir ses duyar. İyileştiği zaman vesveseler kalabilir ama hastalık etkisi ortadan kalkar. Eğer karînin beraberinde başka bir şeytan varsa, hasta bazen bu ikisinin diyaloglarını duyar. Bazen biri diğerine emretmekte o da emredileni yapmaktadır. Kişideki rahatsızlık hali sihir de olabilir nazar da olabilir. Karîn ise insana ancak iki durumda bu tür zarar verebilir: 1- Sihir ya da nazar sonucu gelmiş başka bir cinin bulunması. 2- Herhangi bir ruhun etkisinin bulunması. Bazen bu iki durum bir arada bulunur ve bu yüzden etki daha güçlü olur. Bu iki maddeyi biraz açacak olursak: İnsana yönelik etki iki yönden gelir: Kendinden ve şeytanından. Alıntıdır ve uygun bulunursa devamı gelecek Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
hacersş Yanıtlama zamanı: Ekim 23, 2017 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 23, 2017 Dikkatimi çekti şu nedenle Rahmetli annem son zamaların da evde insanlar olduğunu kimse yok dediysekte hırsız girdi eve diye yana yakıla adam aradık, biz evde kim var yok diye bakarken biri yanına gitmiş kuran oku demiş eline kuran verecekmiş abdestim yok diye almamış ben odaya girince kenara çekilmiş bana adamı gösteriyor ben görmüyorum babam gelmiş, anneannem gelmiş artık yanımıza gel ben sana bakarım demiş, tabi ben nas , felak, Ayetel kürsi okudum o bana söylerken sessizce gitmişler, Annem ağzı dualı hafız bir kadındı kızım bende okudum gerçekten geldiler sen göremedin dedi.... Keşke bende görebilseydim, zaten ondan 5 gün sonra da hastaneye yatırdık vefat etti. daha çok şey varda aklıma gelmiyor... Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
beliza Yanıtlama zamanı: Kasım 14, 2017 Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 14, 2017 Kulak rahatsızlıkları için önerebileceğiniz dualar var mı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
moonwalker Yanıtlama zamanı: Kasım 30, 2017 Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 30, 2017 SİHİR’DEN KORUNMA VE RUKYE İLE TEDAVİ 1 Sihir Nedir? Türü ve şekli ne olursa olsun, sihir kurbanın aklını ve kalbini kontrol altına alma girişiminden ibarettir. Sihir sayesinde şeytan kişiyi kontrol altına alma imkanına sahip olarak, sihirle hedeflenen şeyleri ya tamamen ya da kısmen gerçekleştirmeyi başarır. Sihirden kimi zaman öldürmek hedeflenir, kimi zaman bildiklerini unutturmak, kimi zaman duyguları yönlendirmek. Sihrin kimisi hastalık meydana getirir kimisi eziyet. Sihirle ortaya çıkan sonuçlar o kadar çeşitlidir ki, bunları sınıflandırmakta zorluk çekeriz. Sihrin yapılış yöntemleri de aynı şekilde çeşitlidir ve bunları da sınıflandırmak mümkün değildir. Öyle ki her toplumun kendine has sihir ayinleri vardır. Bu işlemde müşterek olan tek bir nokta varsa, o da şeytana ibadet ve Allah‟a ortak koşmadır. Bunun yanı sıra şeytan büyücüden, büyük haramları, özellikle de zinayı işlemesini ister. Çünkü bu kalpten imanı tamamen kaldırır. Şeytan kalbinden hayır bütünüyle kalkmadıkça büyücünün isteğini yerine getirmez. Sihir şu iki şeyden biriyle gerçekleşir: 1- Kişiye tahsis edilmiş şeytanın (karîn) kullanılmasıyla. Bazı büyü ve çarpma durumlarında etki dışarıdan olur ve çoğunlukla insanda zaten var olan karînin zorla kullanılması yoluyla olur. Kimi kez hasta görevli cinin dışarıdan karîne emredişlerini duyar. Bu olay çoğu kez rukye esnasında ya da mescitte yahut teravih gibi uzun bir namaz esnasında olur. Bazı şeytanlar dışarıdan gözlere ve kulaklara etki etme gücüne sahiptirler. Cinin dışarıdan etki ettiği durumlarda hasta iç sıkıntısı ve kalp çarpıntısı gibi cinin içeride olduğunu gösteren şeyleri hissetmez. 2- Özel bir görevli şeytan gönderilmesiyle. Bu görevli şeytan „karîn‟den yardım alır. Eğer hasta, içinde konuşan iki ayrı varlık fark ediyorsa, bu kendisine karîn dışında başka bir görevlinin gönderildiğini gösterir. Eğer hasta sadece vesvese hissediyorsa diğeri halen dışarıdadır ve vücuda girmeyi henüz başaramamıştır. Bu dönemde hastanın uykusunda gördüğü kabuslar dışarıdakinin içeri girme çabasını gösterir. 1 Bu yazı uzun seneler tedavi işiyle uğraşmış tecrübeli bir rukyecinin internet üzerinde yayınlanmış yazılarından derlenip özetlenmiştir. Büyücü Neden Anne Adı Sorar? Çünkü büyü aleminde tüm bilgiler karînden alınır. Karîn yoluyla hastanın vücuduna girmeden önce onun hakkında bilgi sahibi olunur. Kişinin tespiti ise anne adı yoluyla olur. Kısacası, anne adı yoluyla kişi tespit edilir ve karîn aracılığıyla onun hakkında bilgi edinilir. Karîn Karîn kişi doğduğu andan itibaren bedenine girer ve ölüm anına kadar da çıkmaz. Bu nedenle çocukların rahatsız edici şekiller ve rüyalar gördüklerine, bazen sesler duyduklarına tanık oluruz. Öyleyse, en güzeli çocuğa ilk önce kelimeyi tevhidi ve söyleyebileceği başka zikirleri öğretmek, nas ve felak surelerini ezberletmek ve doğumlarından itibaren annenin ve babanın koruyucu duaları çocuğun üzerine okumalarıdır. Bir ailenin karînleri her zaman aynı gruba mensup cinlerden oluşur. Bu grup annenin karîninin grubu olur. Bu grubu tanımak için çeşitli alametlere bakılır. Babanın karîni ise farklıdır. Cinler çok çeşitli gruplara bölünmüşlerdir. Onlar da insanlar gibi yeri ve göğü aralarında paylaşmışlardır. Arap Yarımadasındaki bir cin bir başka bölgedekinden farklıdır. Her birinin mensup olduğu kabile bellidir. Her birinin girebileceği şekil ise diğerinden farklıdır. Örneğin, Arap Yarımadasındaki bir cin fare şekline girmez. Bunu daha ziyade Afrikada görürüz. Bu yüzden hastanın rüyasında gördüğü şekiller de onların hangi bölgelerden olduklarını gösterir. Kişinin vücudunda zaten var olan karîn vücudu hiç terk etmez ve o kimse dinden uzaksa eğer onu rahatsız da edebilir. Kişi dinine sarıldığı zaman bu rahatsızlıklar kalkar. Karîn daha ziyade mide ve on iki parmak bağırsağı tarafından ve vesvese şeklinde yahut tekrarlanan sesle konuşur. Eğer ses uygunsuz bir zamanda geliyorsa ve ilgisiz bir sözse cinler kendi aralarında konuşuyorlardır. Onlara dikkat kesildiğinde susarlar. Bu durum genellikle rukye esnasında olur. Bazen sırt ve omurganın alt tarafından konuşurlar ve kişi bunu kulağıyla işitir. Bazen de büyücülerin yaptıkları gibi kulağa konuşurlar. Bu bazı hastalarda olabilen bir durumdur. Karînin bedende belirli bir yeri vardır ve buradan hiç ayrılmaz. Ama onun bir kısmı bedenin istediği yerine doğru hareket edip uzanabilir. Eğer insan dindar ve muttaki ise karînin ona söz edilmeye değer bir etkisi olmaz. Vücutta gerçek anlamda hareket edebilen ise sihir ve onunla sorumlu olan şeytandır, karîn değil. Sihir maddesi ortadan kalktığında ve sihir iptal olduğunda rahatsızlık ortadan kalkar ve şeytan etkisizleşir. Karînin sırtta, başta ya da karnın altında yerleştiğini söyleyenler büyücüler ve kâhinlerdir, onların sözlerine ise itibar edilmez. Şeytan kendi sırlarını açığa vurmaz ve büyücülere herkesten daha fazla hile yapar. Gerçekte büyücü büyü alemindeki en hakir yaratık kabul edilir. Onun elinden tüm hakları alınır ve hiçbir şeye itiraz edemeyen bir köle haline gelir. Şeytanlardan emir alır ve sahip olduğu bilgiler şeytanların sözlerinden başka bir şeye dayanmaz. Dolayısıyla onlar şeytanların dostlarıdır ve onların sözlerine itibar edilmez. Karînin insanın bedeninde bulunma sebebi sadece onu İslam yolundan çevirmektir. İnsanların şeytanlar tarafından maruz kaldıkları eziyetler ise şiddetli düşmanlıktan kaynaklanır. Karîn asla başka bir şey için asıl hedefini terk etmez. Bu yüzden genel olarak şeytanların adeti sihir için başka birini görevlendirmektir. Bundan onları ancak acizlik alıkoyar. Karînin her insanın bedeninde gerçekleştirdiği faaliyetleri vardır. Bunları gücü nispetinde yapar ve bunun için yaşlılık, güçsüzlük, hastalık, nazar ve sihir gibi zaafları kullanır. Allah hastaya şifa verdiği zaman ise zayıflar. Bu şeytan insan iradesine hakim olamaz. Ancak bedenine zarar verebilir, hastalığını şiddetlendirebilir, çeşitli şekillerde ona görünebilir vs. Bazı büyü durumlarında bedene bir şeyin girmesi zorunludur. Bu durumda hastalık büyünün yerleştiği bu bölgeye yönelir. Bazıları cinin buraya yerleştiğini düşünseler de bu hatadır. Çünkü bu nokta sadece cinin bir parçasının uzandığı bir noktadır. Sihrin gereğine göre o bu noktayı hareket ettirerek yerini değiştirebilir. Karînin bulunması normalde herhangi bir hastalık durumu oluşturmaz. Ancak devreye büyü veya nazar girdiği zaman bu şeytan zarar vermek için güç bulmaya başlar. Aslında insan vücudu şeytanların rahat hareket edebilecekleri bir mekan değildir. Ama herhangi bir sebep ortaya çıktığında onların etkileri görülmeye başlar. Şu var ki, karîn insan üzerinde tamamen etkisizdir demek de doğru olmaz. Aksine o insana her durumunda ortaktır. Bu konuda Allah‟ın koruduğu dışında hiç kimse korunmuş değildir. İnsanların çoğu karîn olan şeytanın vehmî bir şey olduğunu ve insanla iç içe olmadığını düşünürler ki, bu insanı helaka götürecek en büyük hatalardan biridir. Karînin insana ait küçük büyük her şeyi bildiği söylenemez fakat o insanın zahirini ve bazı sırlarını bilir. Öyle ki, bazen insan bunları unutur da o hatırlatır. Ayrıca unutkanlığın bir kısmı da şeytanın işidir. Süleyman‟ın (as) ölümü cinlere, büyücülere ve kahinlere, gaybı Allah‟tan başka kimsenin bilemeyeceğine dair bir meydan okuyuştu. Bazı sırları bilmenin gerisinde şeytanların bulunduğunu anladığımızda, gaybı Allah‟tan başkasının bilip bilemeyeceği ile ilgili kuruntular da ortadan kalkacaktır. İnsanlara ait sırlarla, Allah‟tan başkasının bilemeyeceği gayb ilmini birbirinden ayırmak gerekir. Hastanın hastalık sebebi eğer karînden kaynaklanıyorsa, o midenin hemen üstünden ve kalp tarafından bir ses duyar. İyileştiği zaman vesveseler kalabilir ama hastalık etkisi ortadan kalkar. Eğer karînin beraberinde başka bir şeytan varsa, hasta bazen bu ikisinin diyaloglarını duyar. Bazen biri diğerine emretmekte o da emredileni yapmaktadır. Kişideki rahatsızlık hali sihir de olabilir nazar da olabilir. Karîn ise insana ancak iki durumda bu tür zarar verebilir: 1- Sihir ya da nazar sonucu gelmiş başka bir cinin bulunması. 2- Herhangi bir ruhun etkisinin bulunması. Bazen bu iki durum bir arada bulunur ve bu yüzden etki daha güçlü olur. Bu iki maddeyi biraz açacak olursak: İnsana yönelik etki iki yönden gelir: Kendinden ve şeytanından. Şeytan Tarafından Olan Etki: Sihir‟den Korunma Ve Rukye İle Tedavi Herhangi bir korku, üzüntü, öfke ya da sevinç nedeniyle olur. Bu gibi durumlar şeytanın gücünü artırarak kişiye hakim olmasını sağlar. Sonuçta hastanın onun verdiği eziyetleri bastırıp ona hakim olabilmesi için zamana ihtiyacı olur. Ruh Tarafından Olan Etki: Kişinin kendi ruhundan daha güçlü bir ruhun etkisiyle olur. Nitekim, ruhların birbirleri üzerinde şaşırtıcı etkileri vardır. İyi olan ruh bir diğeri üzerinde iyi etki oluştururken kötü olan ruh kötü etki oluşturur. Kötü etki genellikle nazar edenden ve sihir yapandan gelir. Fakat etkilerin tümü şeytanların yardımıyla gerçekleşir. Büyücü Neden Hastaya Ait Bir Şeyler İster? Bazıları bunun şahsın kim olduğunu anlamak için olduğunu sanırlar. Bu yanlıştır. Büyücü tırnak, saç, üzerinde hastanın kokusu olan giyecek, bedenden çıkan kan vs. şeyleri elde edip onların üzerine büyü sözlerini okuyarak üfler ve böylece kişiye büyü isabet eder. Hatta arada bir cin olmasa bile! Fakat daha sonra hâdim olarak adlandırılan yardımcı cin ve hâris (bekçi) olarak adlandırılan cin devreye girerler. Birincisi büyünün gereğini yerine getirmek için girişir. İkincisi büyünün yerini bekler. Eğer kişi üzerinde yeterli etki oluşmamışsa hâdim bedene girmeyi başaramaz. İnsan bedeninden çıkan şeyler eğer bol suyla yıkanırsa veya üzerine tuzlu su dökülürse sihir gerçekleşmez. Eğer herhangi bir büyü tehlikesi varsa, en doğru olan, vücuttan çıkan salgıların yıkanıp yok edilmesi elbiselerin ise olduğu gibi bırakılmayıp hemen suya basılmasıdır. Saçılan, içilen, koklanan, telefon yoluyla veya kişinin yakınından kulağına okunan sihir ise direkt etki oluşturur. Büyü önce kişiye etki eder, ardından hâdim görevini yapmak üzere gelir. Bu cin anında vücuda giremez. Genellikle uyku yahut bayılma esnasında ve çoğunlukla ağızdan girer. Ruh Hastalanır mı? Evet, ruh hastalanır. Zira hastalıklar bedeni ve kalbi olmak üzere iki türlüdür. Bedenin hastalığında çoğu kez ruh da hastalanır. Kalp hastalıkları ise riya, kendini beğenme, kibir, nifak ve arzulara düşkünlük gibi sebeplerden doğar ve kimi zaman nazar ve sihir gibi şeylerden kaynaklanır. Birinci kısımdakilerden sorumlu olan kişinin kendisiyken, ikinci kısımdakiler Allah‟tan bir imtihan olarak gelir ve bunların gerisindeki hikmeti de yalnızca o bilebilir. Tedavi Nasıl Olmalıdır? Bedeni hastalıkların tedavisi çoğunlukla maddi ilaçlarla olur. Ruhla ilişkili olanların ilacı ise Kur‟an ve zikirlerdir. Bu tür rahatsızlıklarda maddi ilaçların etkisi sınırlıdır. Herhangi bir ruhsal hastalık durumunda ruh şeytanla iç içe geçer ve kişi bazen kendisini çift karakterli yahut iki ayrı şahsı kendisinde taşıyormuş gibi hisseder. Bu kişinin içinde mevcut olan iyilik ve salahtan dolayı böyledir. Bunun karşısında ise şeytana ait pis ruh yer alır. Ruh bedenin her bölümüne sirayet eder. Ona karışmış olan şeytan ruhu ise aynen onun gibi bedenin her bölümüne sirayet edebilir. Bundan dolayı şeytanın bedenin çeşitli bölümlerini sahibinin kullandığı gibi kullandığına tanık oluruz. Bu yüzden de hasta beklenmedik hareketlerde bulunur. Kimi zaman şeytan ağlar ve hasta kişi kendisi ağlıyormuş gibi hisseder. Bazen sebepsiz yere korkar, halbuki asıl korkan şeytandır. Bazen kendisini ölecekmiş gibi hisseder, ama aslında bunu hisseden yine şeytandır. Bu gibi duygular hisseden kimse kaza ve kader konusunda bir şeyler okuduğunda sıkıntı duyar ve delirecekmiş gibi hisseder. Ama buna önem vermeyip her gün azar azar bu konuda okumaya devam etmelidir. Ta ki ruhu güçlensin, şifa bulsun ve şeytanın gücü kırılsın. Zira bunun ilacı kaza ve kadere imandır. Şu ayet bu durumdaki kişilere son derece etkilidir: “De ki: Bize Allah‟ın yazdığından başka bir şey dokunmaz. Bizim mevlamız odur, mü‟minler Allah‟a tevekkül etsinler.” (et-Tevbe: 51) Tedavi iki yolla gerçekleşir: 1- Ruhun ve bedenin tedavisi. 2- Etkinin ortadan kaldırılması. 1- Ruhun ve Bedenin Tedavisi: Ruhun tedavisinin pek çok aşaması vardır. Hastanın, ruhunun selamette olduğuna emin oluncaya dek kendisini tedavi etmesi gerekir. Ruhi her hastalığın, bu hastalığın zıddı bir ruhi ve hissi tedavisi mutlaka vardır. Hastalık durumunda, şeytanın ruhu insanınkinden güçlü olur ve insanın bedeni bazen şeytanın ruhunun beden üzerinde etkin hale gelmesine dayanamaz. İşte bu yüzden tedavi yapan kimselerin (rukye okuyanların) rukye esnasında şeytanın etkin hale gelmesini (konuşmasını vs.) istememeleri gerekir. Zira bu durumda tansiyon yükselir ve beden çok zayıf düşer. Bundan, şeytanın her istediği zaman etkin olabileceği anlaşılmamalıdır. Bunda asıl olan hastanın ruhunun güçlü olup olmamasıdır. Tedaviye başladıktan sonra şeytan zayıflayacağı için zamanla etkin olacak gücü bulamayacaktır. Örneğin insan sanki hapşıracakmış gibi kendisini sıkarsa şeytan etkinleşemez ve geri çekilir. Şeytanın etkinleşmesine engel olmak isteyen şah damarları üzerine okuyup üflemeli ya da muavvizeteyni (Nas ve Felak sureleri) okurken iki şah damarı üzerine beş saniyeyi geçmemek kaydıyla baskı uygulamalıdır. Bedende tedavi kan damarları ve sinirler üzerinde döner. Kalp hizasında öndeki ve arkadaki damarlarla sırt ve baştaki sinirler yoluyla onu yakalayabilirsin! Abdest Organları ve Şeytanın Bunlar Üzerindeki Tasarrufu Çoğu kimse şeytanın maddi bir varlık olmadığı için bu organlardan dışarı doğru uzanabileceğini bilmez. O bunu özellikle de uyku ve uyuklama anlarında yapar. Sihir‟den Korunma Ve Rukye İle Tedavi Şeytan herhangi bir taraftan kendisini uzatarak bir şeye dokunabilir, onu hareket ettirebilir, tıklayabilir yahut ses çıkarabilir. Ama o bunları yalnızca insanın dalgın olduğu zamanlarda yahut uyku uyanıklık arasında yapar. Çoğu hasta buna tanık olmuştur. Onlardan bazıları yakınında bir şeyin hareket ettiğini görür veya bir ses duyar ama örneğin Bakara suresini ve tüm sığınma dualarını okuduğu halde bunun nasıl olduğuna bir anlam veremez. Halbuki o bunları yapmıştır ama abdesti bozulduktan sonra tekrar almayı unutmuştur! Önemli: Hasta eğer çok etkili bir sihre maruz kalmışsa ya da kendisi zayıfsa şeytan güç kazanır ve hasta gerekli zikirleri ve korunmaları uyguladığı halde onun üzerinde çok etkili olabilir. Böyle bir durumda kusur bu zikirlerde ve korunmalarda değil hastanın kendisindedir. Zira zikirler ve Kur‟an onları destekleyen bir ruhi güçle, sıdkla ve Allah‟a muhlis bir yönelişle birlikte etkili olur. Rukye esnasında hastanın vücudunun belli bölgelerinde görülen titremeler cinin o bölgeye geldiğini gösterir. Buralar cinin genellikle uyku esnasında dışarı uzandığı bölgelerdir. Buralardaki sinirler zayıf ve gergin olduğu için hasta buraların hafifçe titrediğini hisseder. Bu yüzden hastanın buraları ve özellikle de vücudunun uç bölgelerini yağlaması gerekir. Tedavi İçin Yapılması Gereken Öncelikli Şeyler 1- Ruhu güçlendirmek. 2- Etkiyi ortadan kaldırmak. 3- Musallat olmuş cini zayıflatmak. Bu üçüncüsünü gerçekleştirebilmek için öncelikle nefsin hastalıklarını tedavi etmek gerekir. Bunları ise şöyle sıralayabiliriz: a- Nifak: Nifak şirkten sonraki en kötü hastalıktır. Bu yüzden de hastanın kendisini tüm nifak özelliklerinden kurtarması gerekir. Buna yardımcı olarak okunması gereken en etkili sureler Bakara, Tevbe, Ahzab, Muhammed sureleridir. Bunlar tekrarlandığında ruh üzerindeki etkileri açık biçimde görülür. b- Haram Yemek Bunu terk etmekle birlikte bunun günahından kurtulmanın en güzel yolu çok sadaka vermek ve muhtaçlara ihsanda bulunmaktır. c- Zina d- Riya, kibir, kendini beğenme. Cinler Birbirlerini ve Kurbanlarını Nasıl Tanırlar? Cinlerin bir özelliği vardır ki, çoğu kimse tarafından bilinmez. Bu özellik onların kokularıdır. Onlar birbirlerini ve gruplarını kokularıyla tanırlar. İşte bu koku bazen bir kısım hastalarda kuvvetli biçimde açığa çıkar, hasta iyileştikten sonra da ortadan kaybolur. Bu koku kişiden kişiye değişir. Bu nedenle de büyücüler eğer hastanın üzerinden alınan elbisedeki koku yeterli değilse hata ederler. Eğer hastadaki karîn farklı bir gruptansa ne büyücü ne de beraberindeki şeytanlar hasta hakkında bilgi edinebilirler. Çünkü cinlerin aralarındaki düşmanlık malumdur. Onlar razı olacakları bir şeyler almadan birbirlerinin isteklerini yerine getirmezler. Onların bilinmeyen yönlerinden birisi de birbirlerine seslenişleridir. Onlar bunu yapmak için ya avuç içleriyle ya da topuklarıyla tekrar tekrar yere vururlar. Bu cinlerin yardım isteme yollarından biridir. Tedavi eden kişi hastanın böyle yaptığını görürse ona engel olmalıdır. Tedavi eden kişi ve çevresindeki kimseler hastanın hareketlerini takip edip tetikte olmalıdırlar. Zira onlar da cinlerden zarar görebilirler. Bundan dolayı evlerini korumalı, aile fertlerine korunma dualarını öğretmelidirler. Ama cinler böyle bir şeyi genellikle büyük bir baskı ve eziyet gördüklerinde yaparlar. Benim başıma böyle bir şey gelmişti ve ailemle birlikte pek çok eziyet görmüştüm. Hasta dolayısıyla eziyete maruz kalmak çoğunlukla ya onunla yan yana yatmakla ya da abdestsiz yatmakla olur. Bunun dışında daha pek çok sebep de vardır. Bedenin içindeki cinler diğerlerine işte bu şekilde seslenirler. Pek çok tedavici ve özellikle de bu işte uzmanlaşmış olanlar ya da uzman birinden bu işi öğrenmiş olanlar bunu iyi bilirler. Tedavi işiyle uğraşan kimsenin cinlerin bu gibi hallerini bilmesi gerekir. Çünkü bu tedavide büyük bir fayda sağlar. Günümüzde bu alandaki en büyük sorun bu gibi şeylerin bilinmemesidir. Rukye yapan kişinin sadece iyi bir okuyucu olması yeterli değildir. Gerekli bilgilere sahip olduktan sonra geriye kalan elinden geleni yapmaktır. Musibeti kaldırmak ise Allah‟tandır ve buna başka hiç kimsenin gücü yetmez. Bugün rukye yapan pek çok kimsenin kusuru rukyeyi okuyup sonra ne olduğuna bakmaması ve hastayı takip etmemesidir. Büyücüler bazen büyüyü akan bir suyun yanına koyarlar ve bununla sürekli bir kanama olmasını amaçlarlar. Bazen büyüyü mezarlıklara gömerler ki hiç çıkarılamasın ve ebediyen devam etsin. Bazen sürekli ateş yakılan bir yere gömerler ki, ateş her tutuşturulduğunda hedeflenen kimsenin kalbi tutuşsun. Bazen rüzgar esen yerlere asarlar ki, rüzgar onu her hareket ettirdiğinde amaçlanan şey meydana gelsin. İşte cinler bu tarz sembolik şeylerle hareket ederler. Bazı büyücüler cinlerin insanlar hakkındaki rüyalarını yorumlarlar ki, bunlar cin aleminin anlayış tarzına örnek oluşturur ve bunu bizim dilimizle ifade eder. Ama aynı büyücüler Allah tarafından olan rüyaları yorumlayamazlar! Büyü maddesi bazen vücut yüzeyinde yanık benzeri yahut bacaklardaki varis benzeri şeyler oluşturur. Kişinin üzerine direkt olarak okunan ya da telefon ahizesi yoluyla okunan büyü etki eder. Kulaklık ya da ahize yoluyla kulağa okunan büyünün etkisi daha hafif olur. İçinde yiyecek ya da içecek olan bir şeye büyü okunmuşsa eğer, o yiyecek ya da içecek bozulur yahut kurtlanır. Bu kurtlar beyaz ve üzerinde siyah iki nokta bulunan kurtlardır. Bazı büyücüler büyüyü bu şekilde yenilerler. Bilinmesi gerekir ki, kişi eğer Allah‟ın zikrini ve salavatı terk eden biri değilse, çoğunlukla büyü ilk yapılışta tutmaz ve şahsın bu yiyecek ve içecekten defalarca alması gerekir. Bazen de kişi büyü maddesini alır ve fark etmeden vücudundan tekrar atar. Vücuttan atılan büyü dışkıda görülür yahut normal kokunun dışında çok kötü bir kokuyla kendini belli eder. Büyü vücuttan bir kerede de çıkabilir, azar azar birkaç kerede de çıkabilir. Bazen cin büyü olduğu iddiasını ortaya atar fakat buna itibar edilmemelidir. Kişi büyünün varlığı ile yokluğunu ayırt etmede dikkatli olmalıdır. Eğer Allah bir kişiye büyü isabet etmesini takdir etmişse, cin bunu itiraf etmez aksine inkar eder. Bu durumu anlamak tedavi edenin anlayışına ve bilgisine kalmıştır. Bazı durumlar sihir gibi görünür fakat işin aslı –içerideki cin istesin istemesinzamanla ortaya çıkar. Büyü ilk yapıldığında, etkilenen kişi bayılabilir. Bazıları yedikleri ya da içtikleri şeyden dolayı karınlarında madeni bir şey varmış gibi ağırlık hissederler. Büyü bazen vücut sıvazlanarak yapılır. Sıvazlanan bölge genellikle baş ve saçlar olur. Büyü kulağa okunduğunda ya da koklandığında burundan ve kulaklardan kurt çıkabilir ve bu durum büyü bozulana kadar devam eder. Büyü eğer kolon bölgesindeyse aynı kurtlar burada oluşur ve rukye ile bazı bitkiler dışında bir ilaç buna fayda etmez. Cinler ışıktan korkarlar ve çıkmak için karanlık olmasını isterler. Işık cine acı verir ve o buna dayanamaz. Özellikle de televizyon ve bilgisayar ekranı gibi güçlü ışık yayan şeylere hasta yoğunlaşmakta güçlük çeker. Ancak bu gibi şeyler tedavi maksadıyla kullanılmaz. Zira bunların zararları faydalarından çoktur. Cin vücuttaki açıkları kullanır. Bunlar gözler, kulaklar, burun gibi açıklık bulunan organlarla eller ve ayaklar gibi uç noktalardır. Kendisinde büyü bulunan kişinin vücuduna yapılan baskı ve masaj yararlıdır. Bedeninde sihir olan kişiye masaj yapılması çok yararlıdır. Rukye ile tedavi gören ve kendisi de okuyan kişi çabuk sonuç alır ve bazen masaj esnasında sihir vücuttan çıkar. Sihirin çıkma alametlerinden biri bulantı ve kusmadır. Ancak hastadan kusması istenmemeli ve kendi haline bırakılarak masajla birlikte kusması beklenmelidir. Karında hareket hissetme ve ishal de büyünün hareket ettiğini gösterir. Ancak burada bir noktaya dikkat etmek gerekir: Bazen cin herhangi birinin elini üzerine koymasından dolayı rahatsızlık duyar ve hasta bundan dolayı bulantı hissedebilir. Bulantı ve kusma onun bedenden çıkmasının yakın olduğunu gösterir. Karının üzerine veya vücudun bir başka yerine el konulduğunda hissedilen daralma çoğunlukla insan büyülenmiş olduğunda bu bölgenin büyünün toplandığı yer olmasındandır. Bazen bu bölgede cildin altında sertlik hissedilir. Bir başkası buraya elini koyduğunda hasta dayanamaz ve mide bulantısı duymaya başlar. Aynı şekilde cinin uzandığı bölgelere dokunulduğunda da hasta rahatsız olur, korku hisseder, ağlar veya titrer. Eğer ağlamanın kaynağı mide tarafıysa ve sebepsiz bir ağlamaysa, bu şeytandandır. Hastaların ağlamalarının çoğu kendileriyle ilgili değildir. Daha önce de belirtildiği gibi cin kişinin ruhuyla iç içe geçer, karışır. Bu karışmanın dozu kişiden kişiye değiştiği gibi tedavi esnasında da farklılık gösterir. Hastanın kendisinde iki ayrı şahsın varlığını hissetmesi cinin güçlü hastanın zayıf olduğunu gösterir. Tedaviyle birlikte bu his ve cin tarafından olan bu hakimiyet zayıflar. Tedavide öncelikli olan bazı şeyler vardır ki, her hastanın bunları etraflıca bilmesi gerekir. Tedavinin başlangıcı başarılı olmayabilir ve başlangıçta istenmeyen durumlar ortaya çıkabilir. Aşağıda bu noktaya değinilecek inşallah. Tedaviyi Kur’an’la Yapmak Uyulması Gereken Yöntemdir Rukye yapanların ve hastaların uyguladıkları Kur‟an‟la tedavinin belirli bir yöntemi vardır, buna aşağıda değineceğim. Çünkü bu konu son derece önemlidir ve çoğu kimsenin içine düştüğü hayal kırıklığına ve ortada kimilerinin bilmediği bir tedavi yöntemi olduğu düşüncesine engel olur. Önemli: Tedavi eden kişinin içinde taşıdığı niyeti ve amacı cin anlar. Nitekim hasta bazı kereler tedavi edecek kişinin evine geleceğini yahut kendisi hakkında bir başka kişini söylediği şeyi bilir. Bunların tümü insanoğlunun içindeki karînin işidir. Bundan dolayı tedavi edenin de hastanın da rukye işinde doğru bir yol tutmaları gerekir. Rukyede asıl olan şifa elde etme ve hastalığı ortadan kaldırma niyetidir. Kıraatta Niyet Okuma esnasında niyet değişir değişmez karîn bunu anlar ve örneğin niyet yakma niyeti olursa yanıyormuş izlenimi verir. Niyet hapsetmek olursa hapsolmuş izlenimi verir ve hareket edemediğini söyler. Niyet görmesini engellemek olursa, bana ne yaptınız göremiyorum! der. Niyet öldürmek olursa gizlenir ve ne ses verir ne de hareket eder. Eğer bıçak getirir ve seni keseceğim derseniz kan çıkıyormuş gibi sesler duyabilirsiniz ve size kesildiğini söyler… Eğer tedavi eden kişi ondan kendisine sihrin yerini söylemesini ya da açıklamasını isterse onunla oynamaya başlar. Cin övülmekten hoşlanan tedaviciyi sever. O rukye yapanın ve hastanın kalbinde doğacak kendini beğenme duyguları karşılığında zelil görünmeye hazırdır. Tüm bunlar cinin insanlarla, rukye yapanlarla ve hastalarla oynamasından ibarettir. Tedavicinin sergileyeceği en isabetli tavır susmak, cinle hiç konuşmamak ve faydalı olan şeye önem vermek olacaktır. Böyle davranan kimse Allah‟ın yardımıyla cine galip gelecektir. Cin rukye yapan karşısında aciz düşünce hastayı kullanır ve onu bu kişiden uzaklaştırmaya çalışır. Kısacası, gerek tedavi eden gerekse hasta, niyetlerinin cinden gizli kalmayacağını anladıklarında başka yolları terk ederek gerçek anlamda faydalı olana yönelebilir ve vakitlerini boşa harcamazlar. Bu yol cini köşeye sıkıştırır ve sonunda teslim olmaktan başka çare bulamaz. Şeytan insanın tüm yaşamına ortaktır. O hiçbir anı kaçırmaz. Bu, içinde hiçbir mübalağa olmaya bir gerçektir. Şeytanın asıl çalışma alanı kalptir. O bunun dışına yani diğer organlara sadece hastalık, zayıflık, gaflet gibi bazı durumlarda yönelir. Eğer şeytan kalbi etkilemeyi başaramasaydı insan hayal bile edemeyeceği şekilde rahatlık, huzur ve mutluluk içinde olurdu. Şeytan yorulmadan ve usanmadan gece gündüz çalışır. Eğer insanın içinde onu ifsat edecek bir şey bulamazsa, onu hüzün yoluyla, korkutucu rüyalar yoluyla ve vesveseler yoluyla rahatsız eder. Karîn her ne kadar insan bedenine yerleşmiş ve onu hiçbir şekilde terk etmiyor olsa da, Allah subhanehu ve Teala bedenin sahipliğini insana vermiştir. Bedenin sorumluluğu ve kontrolü insana aittir. Buna ek olarak Allah insana bir başkasının kendi bedenini işgal etmesine engel olacak güçlü vesileler de vermiştir. Eğer bunu bozacak bir durum oluşursa, bunu kalbi ya da ruhî hastalıklar diye adlandırmaktayız. Karîn İnsanın Niyetini ve Amacın Bilir mi? Elbette ki, evet, zira bu gaybdan sayılmaz. Allah‟ın kalplerde gizleneni bildiğini haber vermiş olması, onun iki meleğin ve şeytanın da bunu bilmesini sağladığı gerçeğiyle zıtlık oluşturmaz. O kendisinin kalplerde olanı bildiğini açıklamıştır. Zira bir kısım insanlar gizli konuştuklarında veya bir olayı gizlediklerinde Allah‟ın bunu bileceğine inanmıyorlardı. Bunun ispatı Kuran‟ın pek çok yerinde mevcuttur. Şeriatla ilgili konular niyet, kasıt ve itikat gibi kalp amelleri etrafında şekillenir. Kafir, münafık ve Müslüman ile doğru ve yalancı arasındaki ayırım bu kalp amellerine dayanır. Bu niyetlerin ve inançların ifsadı kalbe şüphelerin girmesiyle ve amellerde ihlasın ortadan kalkmasıyla olur. Böylece şirkler, bidatlar ortaya çıkar ve şeriatın amacından uzaklaşılır. İnsanın amelleri konusundaki muhasebesi bu noktada başlar. Bildiğimiz o iki melek, iyiliğe yalnızca niyet etmekle birlikte hemen bir hasene yazarlar. Kötül üğe niyet edip işlememe sonucunda da yine bir hasene yazarlar. Dolayısıyla kalbin niyetini tek bilen şeytan değildir. İyi amelin aslı kalbe dayandığı gibi kötü amelin aslı da kalbe dayanır. Yahut amel iyidir niyet de iyidir ama niyete riya, kendini beğenme, hile, haset gibi bir takım şeyler karışarak onu bozarlar. Şeytanın telkini ile ya niyet baştan tamamıyla bozuk olur ya da ona bir şeyler karışması yoluyla bozuk hale gelir. İnsan bir şeye niyet eder etmez şeytan hemen onu bozmak için devreye girer. İnsanın, şeytanın kendisinin baş düşmanı olduğunu bilerek kalbi muhasebeyi her şeyden öne alması gerekir. Mü‟minin, şeytanın kalbi üzerindeki etkisini tüm gücünü kullanarak bertaraf etmesi gerekir. Mü‟minin, organlarından önce kalbi amel eder. Münafık ise böyle değildir. O kalbine hiç önem vermeksizin organlarına yönelir. Hakikatte şeytanın insanoğlunun kalbi üzerinde bir gücü ve hakimiyeti yoktur. Ama kalbe karışan farklı duygular güçlü olunca şeytan bu hakimiyeti elde eder. Bunun sebeplerinden en önemlileri Allah‟tan uzak olmak, şeytanın kalbe attığı şüpheleri onaylamak, arzulara düşkünlük, riyaya geçit vermek ve kendini beğenmektir. Bir tedavicinin bu gibi noktalara çok dikkat etmesi ve her zaman tetikte olması gerekir. Kur’an Okumada Yöntem Tedavi maksadıyla Kur‟an okumanın bir yöntemi vardır. Bunu aşağıda açıklamaya çalışacağız. Ta ki, herkes şeytanın davranışlarında bu durum açığa vurulmasa bile, ayetlerin ona eziyet verdiğini gereğince anlamış olsun. Kur‟an‟ı şeytana hitap etmek için okumak, bununla onun dilini düğümlemeyi, gözünü kör etmeyi onu hapsetmeyi vs. amaçlamak şüphesiz hatalı bir tutumdur. Kur‟an‟ı büyücüler bu gibi amaçlarla kullanırlar. Onlar Kur‟an lafızlarını kullanarak onlara hitap ederler, onları getirirler, gönderirler… Dolayısıyla, bu kapının en başından kapatılması gerekir. Yine bazıları Kur‟an‟ı sessiz biçimde okurlar. Böyle olunca karşıdaki kişiler onun bilip kendilerini bilmediği bazı gizemli ayetler okuduğunu düşünürler. Bu gibi şüpheleri ortadan kaldırmak için en güzel olanı sesli okumaktır. Nitekim Kur‟anın tamamı kalbi hastalıklar için şifadır. Ama şeytanlara gelince, onlara karşı okumanın elbette bir yöntemi vardır ve tabi ki her ayet onları aynı derecede etkilemez. Cinlere Etki Eden Ayetleri Tanımanın En Kolay Yolu Hepimizin bildiği gibi cinler çok hilecidirler ve bazen tedavi edeni bile aciz bırakırlar. Onlara karşı aynı silahı kullanarak hileye başvurmak gerektiği düşüncesinde olan hata eder. En doğrusu, düzgün ve sağlam bir yol tutup bundan şaşmaksızın devam etmektir. Böyle yapıldığında birkaç hafta ya da birkaç ay sonra etkiler görülmeye başlar. Bu gerçekleştikten sonra ise artık başka bir delil aramaya gerek yoktur. Yola devam edilir ve Allah‟ın izniyle amaca ulaşılır. Aslında onların en azgınları bile olsa, cinler kolay etkilenirler. Yeter ki tedavi eden kişi kararlı olsun. Kolay ve Faydalı Bir Yol Başparmak hastanın avuç içine konulur ve istenilen rukye yahut sure okunur. Okuyan kişi bazı ayetlere geldiğinde nabzın hızlandığını hissedecektir. Bu olay ayak altından da kontrol edilebilir. Eğer sağ taraftan nabız hissedilmezse sol tarafa bakılır. Rukye yapan kişi bağırmalara çağırmalara değil, bu şekilde nabza itibar etmelidir. Okuyan kişi ayetleri birer kez değil üç ya da yedi gibi rakamlarla tekrar tekrar okumalıdır. Bu şekilde cinin nasıl etkilendiğini ve istemese bile ortaya çıktığını açıkça görecektir. Okumaya bu şekilde odaklanan kimse faydasını Allah‟ın izniyle görecektir. Yâ Sîn Suresinin Faydası Ve Cini Etkileyecek Ayetler Yâ Sîn Suresi çoğu kimsenin bu alanda faydasını gördüğü çok önemli surelerdendir. Büyü, çarpma ve kanser gibi hastalıklardan bu sure yoluyla pek çok insan şifa bulmuştur. Şu var ki, ondan nasıl faydalanacağımızı bilmemiz gerekir. Hiçbir cin bu sureye direnemez. Düzenli olarak her gün üç kez okunacak olursa çok iyi sonuçlar alınabilir. Okuma yapılırken şu noktalara dikkat edilmelidir: 1- Duyulacak bir sesle okumak. 2- Hiçbir nedenden dolayı okumayı kesmemek. 3- Okuma esnasında hastanın vücudunun bir bölümünü özellikle de iki omuz adalelerini tutmak ya da okuyan kişinin işaret parmağını hastanın avuç ortasına ya da iki ayaktan birinin ortasına (alt kısmına) koymak. 4- Yağ üzerine veya başka ilaçların üzerine okumak. En etkili ilaçlar ise safran veya meyanköküdür. (Bunlar su ile kaynatılarak hazırlanır). 5- Öncesinde Fatiha suresinin okunması ve “iyyake na‟budu ve iyyake nesteîn” kısmının çok tekrar edilmesi. Yine Ayetelkursi‟nin okunması ve “ya‟lemu ma beyne eydihim ve ma halfehum”, “ve la yuhitune bişeyin min ılmihi”, “ve la yeuduhu hifzuhuma ve huve‟l-aliyyu‟l-azim” bölümlerinin tekrar edilmesi. Felak suresinin okunup “ve min şerri‟n-neffasati fi‟l-ukad” ile “ve min şerri hasidin iza hased” kısımlarının tekrarı. Nas suresinden “ellezi yuvesvisu fi sudurinnas” kısmının tekrarı. 6- İlaçların üzerine okunurken ağzın kaba yaklaştırılması. Her surede ve önemli bir nedenle durulduğunda istiazenin tekrarlanması. Bunlar üflenerek 10-15 dakika okunduktan sonra Ya Sin suresine geçilir. Sure aşağıdaki altı çizilerek vurgulanmış ayetler daha fazla tekrarlanarak okunur: وَ وَ وَ لْ وَ ا مِ وا وَ لٌْ مِ وا وَ لٌْ مِ مٌِ ي لْ ا وَ دّ اًا وَ مِ لْ وا وَ لْ مِ مِ ي لْ ا وَ دّ اًا وَ وَ لْ وَ لٌْ وَ هُ ا لْ ا وَ هُ ي لْ ا وَا هٌُ لْ مِ هُ وَ وا وَ ق وَ لا وٌَ ا وَ ق لْ مِ ا تَّ مِ هُ ا لْ ل هُ لْ وَ مِ وٌَ وا} 20 {ا تَّ مِ هُ ا وَ وا اَّ وٌَ لْ وَلهُ هُ ك لْ ا وَ لْ اًا وَ هُ ا ا لْ ي وَ ت هُ وَ وا} 21 {ا وَ وَ المِ اً وَا وَ لْ هُ هُ ا مَِّ لاذيا وَ وَ ط وَ مِ اً وَ إمِلوَ لٌْ مِ ها هُ ت لْ وَ هُ وَ وا} 22 {ا وَ وَتَّ مِ هُ ذا مِ وا هُ مِ مِ ها آلمِ وَ ي اً ةاإمِوا هٌُ مِ لْ مِ وا ل لْ ح وَ وا مِ هُ ض ا ا هُ ت لْ غ مِ وا وَ وَ وَ وَ هُ ت هُ ي لْ ا وَ لٌْئ اًا وَ وَا هٌُ قمِ هُ ذ مِ وا} 23 {اإمِ اًإمِذ اًالَّ مِ اً وَ ض وَ لٍ لا مِ لٌٍ وا} 24 {اإمِ اًآ وَ هُ نا مِ وَ هُ ك لْ ا وَ لْ وَ هُ مِ وا { } مِ ا وَ لا لْ هُ مِ لا لْ ل وَ وَ ةا وَ ق وَ لا وٌَ الوَ لٌْ وَ نا وَ ق لْ مِ اً واا ا ل اً اً ا اً وا ل ك وٌ Altı çizilerek vurgulanan ayete kadar her ayet tekrar tekrar okunur. Bu ayete gelinince üzerine yoğunlaşıp uzunca tekrar edildiğinde cin iyice daralır. { هُ لْ وَ ح وَ وا مَِّ لاذيا وَ وَ وَ ا لْ اوَ لْ وَ وَ اا هُ ك وَ ي ا مِ ا هُ ت مِ هُ نا لْ اوَ لْ هُ ا وَ مِ لْ وا وَ هُ مِ مِ ي لْ ا وَ مِ ا وَ ا وٌَ لْ وَ هُ وَ وا 36 Bu ayet de çokça tekrarlanır. وَ آ وٌَ ةٌ ةالَّ هُ ي لْ ا ل لٌْ هُ لا وَ لْ وَ هُ ا مِ لْ هُ ها ل وَ ي وَ ا وَ إمِ وَ ذ ا هُ ا ا لْ ظ مِ هُ وَ وا} 37 {ا وَ ل لْ هُ ا وَ ت لْ مِ يالمِ هُ لْ وَ ت وَ ق الَّاوَ ا وَ ذلمِ وَ كا وَ ت لْ ق مِ هٌُ ا لْ ل وَ مِ مٌِ ا لْ ل وَ مِ مٌِ ا} 38 {ا وَ لْ ل وَ ق وَ وَ ا وَ ق لْ وَ ههُ وَ وَ مِ وَ لا وَ حتَّىا وَ وَ ا وَ ك لْ ل هُ لْ هُ مِ وا لْ ل وَ ق مِ مٌِ ا} 39 {ا وَ ا ل لْ هُ ا وٌَ وَ مِ غ اًلوَ وَ ي ا وَوا هُ ت لْ مِ وَ كا لْ ل وَ ق وَ وَ ا وَ وَ ا ل لٌْ هُ لا وَ مِ هُ ا ل وَ ي مِ ا وَ هُ كلٌّا مِ اً { وَ وَ لٍ كا وٌَ لْ وَ هُ ح وَ وا { 40 Bu kısım da ayet ayet tekrarlanır. وَ هُ مِ وَ ا مِ اً ل مِ ا وَ إمِ وَ ذ ا هُ ا ا وَ وا لْ اوَ لْ وَ مِ ثاإمِلوَىا وَ مِ ي لْ ا وٌَ مِ هُ وَ وا} 51 Baş tarafı çok tekrarlanır إمِوَّا وَ لْ وَ ح وَ اا لْ ل وَ مِ ةا لْ ل وٌَ لْ وَ ا مِ اً هُ هُ غ لٍ لا وَ مِ ك هُ ي وَ وا} 55 {ا هُ ا لْ ا وَ وَ لْ وَ هُ هُ ي لْ ا مِ اً مِ ظ وَ لٍ لا وَ وَىا لْ ااوَ وَ ئمِ مِ كا هُ تَّ مِ ك هُ ؤ وَ وا} 56 {الوَ هُ ي لْ ا مِ وٌَ ي ا وَ مِ ك وَ ي ةٌ ةا وَ لوَ هُ ي ا ا وٌَ هُ وَ وا} 57 { وَ وَ ةٌ ا وَ ق لْ اًا مِ وا اٍّا مِ ح لٌٍ ا} Ayet ayet tekrarlanır. وَ ا مِ ذ مِ ها وَ وَ ي هُ ا لَّتمِ اً هُ ك هُ ت لْ ا هُ ت وَ هُ وَ وا} 63 { لْ وَ لْ وَ ا ا لْ ل وٌَ لْ وَ ا مِ وَ ا هُ ك هُ ت لْ ا وَ ت لْ ك هُ هُ وَ وا} 64 {ا لْ ل وٌَ لْ وَ ا وَ لْ اتمِ هُ ا وَ وَىا وَ لْ وَ مِ ا مِ ي لْ ا وَ هُ ت وَ ك هُ وَ ا وَ لٌْ مِ مٌِ ي لْ ا وَ وَ ت لْ وَ ي هُ ا وَ لْ هُ هُ هُ ي لْ ا مِ وَ ا وَ ك هُ ا وٌَ لْ ك مِ هُ وَ وا . Önceki ayetler tekrarlanarak okunduktan sonra bu kısım çokça tekrarlanır. وَ وَ ا وٌَ لْ ح هُ وَ كا وَ ق لْ لهُ هُ ي لْ اإمِ ا وَ لْ وَ هُ ا وَ هٌُ مِ وَ وا وَ وَ ا هٌُ لْ مِ هُ وَ واا} 76 {ا وَ وَ لوَ لْ ا وٌَ وَ ا لْ لْمِ وَ هُ وا وَ وَ وَ لْ ق وَ ههُا مِ وا لْ ط وَ لٍ ةا وَ إمِ وَ ذ ا هُ ا وَ ا وَ مِ ةٌٌ ا مِ ةٌٌ وا} 77 {ا وَ وَ ض وَ وَ اا لوَ وَ ا وَ وَ اًا وَ وَ مِ وَ اً وَ لْ وَ ق هُ ها وَ ق وَ لا وَ لْ وا هٌُ لْ ح مِ اًٌ لْ ل مِ وَ ظ وَ ا وَ مِ ا وَ ا وَ مِ ةٌٌ ا} 78 {اقهُ لْ لا هٌُ لْ ح مِ وٌٌَ ي ا لَّ مِ ذيا وَ وَ وَ وَ ا ا وَ وَ لا وَ لٍ ا وَ هُ ا وَ ا مِ هُ كلِّاا وَ لْ لٍ ا وَ مِ ةٌٌ ا 79 {ا لَّ مِ ذيا وَ وَ وَ لالوَ هُ ك ا وَ وا ل وَ مِ ا لْ اوَ لْ وَ ض مِ ا وَ اًا وَ إمِ وَ ذ ا وَ هُ ت ا لْ هُ ها هُ ت قمِ هُ وَ وا } 80 {ا وَ وَ لوَ لٌْ وَ ا لَّ مِ ذيا وَ وَ وَ ا ل وَ وَ مِ نا وَ لْ اوَ لْ وَ ا مِ وَ ق مِ لٍ ا وَ وَىا { وَ لْ وا وٌَ لْ هُ وَ ا مِ لْ وَ هُ ي ا وَ وَىا وَ هُ ا وَ ا لْ ل وَ هُ ا لْ ل وَ مِ هٌُ ا} 81 {اإمِ وَ ا ا وَ لْ هُ ههُ إمِ وَ ذ ا وَ وَ وَ ا وَ لٌْئ اًا وَ لْ وا وٌَقهُ وَ لالوَ هُ ها هُ ك لْ وا وَ وٌَ هُ ك هُ وا} 82 {ا وَ هُ لْ وَ ح وَ وا لَّ مِ ذيا مِ وٌَ مِ مِ ها { وَ وَ هُ ك هُ نا هُ كلِّا وَ لْ لًٍ ا وَ إمِلوَ لٌْ مِ ها هُ ت لْ وَ هُ وَ وا { 83 Yine bu kısım da ayet ayet tekrarlanır. Hastanın üzerine üfleme işlemi tekrarlardan sonra yapılır. Özellikle de altı çizili bölümler tekrarlandıktan sonra. İlaçlar üzerine okunurken ise ayetler tekrarlanmaz ve ağız kaba yaklaştırılarak sure okunur. Özellikle de tedavinin sonuna yaklaşmış olanlar Ya Sin suresini yukarıda bahsettiğimiz şekilde günde üç kez okumalılar. Allah‟ın izniyle çok yararını göreceklerdir. Yatağa düşmüş kanser hastaları bile önce Allah‟ın fazlı sonra bu sure sayesinde –sureyi belirttiğim gibi okudukları taktirde- sağlıklarına tekrar kavuşacaklardır. Bu sure cini vücuttan çıkmaya zorlar. Cin inat etse ve meydan okusa bile, tedavi edenin ya da hastanın kendisinin sureyi okumaya devam etmesi durumunda Allah‟ın izniyle cin teslim olacaktır. Bunu size söylerken uzun süreli tecrübelerime dayanıyorum. Elbette ki Kur‟an‟ın tamamı şifadır. Ama bu sure ile şifa bulmak isteyen onu söylediğim tarzda okusun. Bunu uygulayacak olanın sonuç alacağına dair güveni olmalı, yöntemini değiştirmemeli, aksine ısrarla devam etmelidir. Allah‟ın izniyle beklediği sonuca ulaşacaktır. Şeytana karşı okumanın ve ona eziyet vermenin en iyi yolu ayetleri tanımaktan geçer. Onlara etki eden ayetlerden önceki ayetler birer birer tekrarlanır, etkili olan ayetlere ulaşınca hepsi birden çokça tekrarlanır. Bunu yapmayan düşmanına çok zor, belki senelerce uğraştıktan sonra galip gelebilir. Kur’an’la Tedavi İki Yönlüdür 1- Kalbin hastalıklardan arındırılması ve imanla takviye edilmesi. 2- Ona eziyet verecek zikirlerle ve Kur‟an‟la şeytanın yenik düşürülmesi. Birinciyi bırakıp da ikinciden başlayan, senelerce uğraşsa da başarı elde edemez. Ama güçlü bir rukyeci kendisine okursa başka. Bu durumda iyileşebilir belki ama yine de tehdit altındadır. Ruhsal Hastalıklar Zikirle Tedavi Edilir Rukye uygulayanla doktor arasındaki fark açıktır. Ruhsal hastalıklarda doktor sadece hastalığın belirtilerini tedavi eder. Bunun sonucunda hasta biraz rahatlar. Ama daha sonra hastalık herhangi bir sebeple ve hızla geri döner. Kur‟an‟la tedavi eden ise hastalığın gerisindeki gerçek sebebi ortadan kaldırmaktadır. Elbette ki bazen başarısızlıklar olur. Ama bunun sebebi çoğunlukla tecrübe ve bilgi eksikliğidir. Ruhsal hastalığın şiddetlenmesi çoğunlukla şu dört sebebe dayanır: Şiddetli öfke, şiddetli üzüntü, şiddetli korku, şiddetli sevinç. Rukyeyle tedavi şu şekilde olmalıdır: Önce günahları terk etmek sonra çok zikretmek ve çok Kur‟an okumak. Bir süre böyle devam ettikten sonra rukyeye başlamak. Bundan sadece çocuklar müstesnadır. Buna dikkat eden Allah‟ın izniyle şifa bulur. Bilinçaltı dedikleri şeye gelince, bu da şeytanın oyunundan başka bir şey değildir. Örneğin bir kimseyi hipnotize eder ve sonra konuştururlar. Bununla bilinçaltındakileri açığa çıkardıklarını iddia ederler. Burada konuşan şeytandır. Kişinin hipnotize olmayı kabul etmesi, şeytanın bedenini kullanmasına izin vermesi demektir. Hastanın İyileşmesi Herhangi Bir Nefsi Arzu ya da Şüphe Gibi Bir Sebeple Gecikir mi? Ben bunu iyileşmenin engellerinden sayıyorum. Ama böyle olan kişiyle diğerlerinin karışmaması için bunu biraz açalım: Sağlam insanın kalbi selimdir ve kalbinde kendisini günaha sürükleyecek bir şey bulunmaz. Aklına gelen şeyler havatırdan (gelip geçen düşünceler) ibarettir ve kalıcı değildirler. Kalbinden geçenler devam etmez ve zikirle ya da istiğfarla geçer gider. Kalbi hasta insan ise gününü bu hastalıklara rehin olarak ve kalbi bunlara bağlı olarak geçirir. Aklından ve kalbinden geçenler kalıcıdır. Namazı ve okuması ondan bu gibi şeyleri neredeyse hiç def edemez. O hastalığını tedavide neredeyse hiçbir fayda elde edemez. Sanır ki, şeytanı çok güçlü de ona bir etkisi olamıyor. Ya da sihri o kadar kuvvetli ki, onu yalnızca başka bir büyücü çözebilir. Kalbi zikirden uzak, şehvetler ve şüphelerle dolu ve başka bir kaygısı yok! Bu kimse tedaviden neredeyse hiçbir yarar göremez. Doktor doktor gezer ama bir fayda bulamaz. Şifanın Allah‟tan olduğunu dili söyler ama kalbi buna inanmaz. Kalbi Allah‟tan başkalarına bağlıdır. Kur‟an‟ın şifa olduğunu söyler ama kendisine Kuran okuması söylendiğinde birkaç dakika okuyup bırakır. Ardından ne olduğuna ve nasıl olduğuna bakmaksızın başka vesileler arar. Hiç kimse onu doğruya yöneltemez. Şifa büyücülerin elinde demez ama büyüleri onların Kuran‟dan daha iyi çözeceğine inancı vardır ve tabi ki bu inancı açığa vurmaz. Kalbin harabı ile cin çarpması, sihir ve nazar arasında bağlantı var mıdır? Kalbin harabı aslında ruhi hastalığın kaynağıdır. Kalp harabı olmasa bunların etkisi güçlü olmaz. Alıntıdır ve gönderen arkadaşdan Allah razı olsun. Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
moonwalker Yanıtlama zamanı: Kasım 30, 2017 Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 30, 2017 Salihlerde tutulur. Bu gibi hastalıkların isabeti kalbi hastalıklı kimseler için bir ceza, salihler içinse bir imtihan yahut başka bir hikmet sebebiyledir. Hepimiz Nebi‟ye (sav) nasıl sihir isabet ettiğini ve yine Eyyub‟un (as) başına gelenleri biliriz. Bitkilerle Tedavi Cinler tarafından eziyete maruz kalan kimseler tedavinin başlangıcında ya da tedavinin bir döneminde rahatlama hissederler ama daha sonra öyle bir duraklama yaşarlar ki, tedavinin bir adım bile ilerlemediğini hissederler. Bu nedenle de durumlarının değişmeyeceğini ve hep böyle kalacaklarını, zorlu bir hastalığa tutulduklarını, faydalı olan her şeyi denediklerini ve artık hiçbir şeyin fayda vermediğini düşünürler. Her şeyden önce şunun bilinmesi gerekir ki, sahip oldukları güçler açısından insanlar farklılık gösterirler. Kimilerinin bir rukye yapana hiç ihtiyaçları olmaz, zira onlar gerekli olan sabra, ruhsal ve bedensel güce sahiptirler. Bu, Allah‟tan onlara bir nimettir. Ama bir başkası aynı güce sahip olmayabilir. Bu noktadaki hikmeti ancak Allah bilebilir. Her şey onun elindedir. İhsan eden, nimetlendiren, veren ve alan odur, o yaptıklarından sorulmaz. Tedavilerinde duraksama olanlar şu öğütlere kulak versinler: 1- Küçük olsun büyük olsun her eziyet karşısında şöyle de: مِ دّ اللهمِا وَ مِ دّ ا مِ لوَ لٌْ مِ ها وَ مِ هُ و،ا ل هُ ي ا وَ مِ لْ مِ اً مِ اً هُ مِ وٌَ تمِ اً وَ لْ هُ لْ مِ اً وَ لٌْ اً ا مِ لْ وَ ي Bunu söylemeyi başlarda unutabilir, kaçırabilirsin. Ama sonra hiç farkında olmadan söylediğini göreceksin. Allah‟a çok yönelmekle musibetlerin ecirleri katlanır. 2- Kaza ve kader gerçeğini hiçbir an unutma. Hakkındaki her şeyin yazılı olduğunu, Allah‟ın her şeyi bilip takdir etmiş olduğunu unutma. Allah‟a dayan ve korkma. 3- Kitap ve Sünnet‟teki dualardan seçeceğin sabah ve akşam zikirlerini kesinlikle ihmal etme. Tedavideki en önemli adımlardan birini bunlar oluşturur. Her seferinde yapacağın zikir 130‟u geçsin. Zikir konusunda sünnet dışında gelen rakamlara itibar edilmemelidir. Ama rakamlar ziyadeden kinayedir. Dolayısıyla, önemli olan herhangi bir rakam kadar yapmak değil, çok yapmaktır. Özellikle de “La ilahe illallahu vahdehu la şerike lehu lehu‟l-mulku ve lehu‟lhamdu ve huve ala kulli şeyin kadir” sözünü çok (bir oturuşta 400-600 arası) tekrarla. Bu kelimeyi tevhiddir, şeytanın ve sihrin belini kırar. Sabah ve akşam 500‟er kere ya da daha fazla tahiyyattaki gibi salat oku. Cinlerin bir kısmı salattan çok etkilenirler ve ona uzun süre dayanamazlar. Bunu yaptığında hasta göğsünde sıkıntı, midesinde ya da karnında şiddetli ve garip bir hareket vs. hissederse bilsin ki doğru yoldadır, kurtuluş Allah‟ın izniyle yakındır. Sabah ve akşam 400 defadan daha çok “subhanallahi ve bihamdihi” de. Günde 500 defadan daha fazla “la havle ve la kuvvete illa billah” de. Çok önemli bir şey daha: Buruc suresi gibi kısa surelerden birinin seçilerek evde, arabada, büroda sürekli tekrarlanması. Ta ki, kalp kendini buna bırakarak kişi farkında bile olmadan bunu söylüyor hale gelsin. Tüm bunlardan amaç dilinde daima Allah‟ın zikri olmasıdır. Ancak bu takdirde Allah‟ın nuru kalbe girer ve şeytan Allah‟ın izniyle, küçülmüş olarak oradan çıkar. Tüm bu zikirleri işitilir bir sesle yap ve mümkün olduğunca tek başına kal ki, kimse araya girerek sana engel olmasın. Şurası muhakkak ki, birileri seninle konuşmak isteyecek, sana unuttuğun bir şeyi hatırlatacak yahut herhangi bir dünya işiyle seni meşgul etmek isteyecektir. Bu vesveselere hiç iltifat etme ve zikretmeye devam et. Bu şekilde devam ettiğinde öfke ve asabiyet hali yaşayabilirsin. Hatta bu durumda baygınlık geçirenler bile olmuştur. Ama sen asla vazgeçme ve yaptığına devam et. Cin uzun süre dayanamayacak ve belki de sihir bu esnalarda vücuttan atılacaktır. Bu zikirleri yapmak için en hayırlı vakitler güneş doğmadan ve batmadan önceki vakitlerdir. Herhangi zorlayıcı bir nedenden ötürü bu zikirleri zamanında yapamazsan sakın tamamen terk etme ve bir iki saat sonra da olsa yap. Bunlara devam ettiğin takdirde hiç kuşkusuz zayıflık, yorgunluk, baş dönmesi, iç sıkıntısı gibi şeyler hissedersin. Bunların şeytandan olduğundan şüphen olmasın. Sen onu kalbinden vurduğun ve kaçamadığı için bunları hisseden odur. Bu arazlar kalıcı değildir, bir süre sonra geçecektir. Bunlar şeytan ruhuyla insan ruhu arasında açık bir meydan okuyuştur. Eğer bu aşamada ona galip gelebilirsen, Allah‟ın izniyle sonraki aşamalarda er ya da geç galip geleceksin demektir. 4- Hasta aklını kaybedecek ve delirecekmiş gibi hisseder, kalbi hızla ve şiddetle ya da çok yavaş atar, öyle ki, hasta kalbinin duracağını sanır. Uykuya dalmakta güçlük çeker (özellikle de sol tarafına yattığında). Vesveseler ve şüpheler duyar. Etrafındakilerden kuşkulanır. Hiçbir yerde rahat edemez. Çok yakında ölecekmiş ya da öldürücü bir hastalığa yakalanacakmış gibi hisseder. Şiddetli unutkanlık baş gösterir. Bir yerde duramaz ve oradan oraya dolaşır. Bir bakarsınız evdedir, bir bakarsınız sokakta, bir bakarsınız bir arkadaşının yanında… Bir yere gitmek için yola çıkar ama oraya varmadan geri döner. Kendini rahatlatacak bir şeyler arar ama bulamaz. Doktora görünmek için hastaneye gider ama ona ne diyeceğini bilemediği için doktoru görmeden geri döner. Göğsünden bir şeyin başına yükseldiğini hisseder ve ardından kendinden geçecek gibi hisseder. Bayılmamak için kendini tutmaya çalışır. Yattığında uyuyamaz ve vesveselerle boğuşur. Uyumak üzereyken yahut yaslanıp rahatladığında kendisine bir şey çarpmış gibi hisseder ve sıçrar. Böylece uykuya dalamaz. Bazen yanı başında biri nefes alıyormuş gibi hisseder. Bazen uyanık halde garip şekiller görür. Daha buna benzer hastanın tarif edemediği pek çok şey… Değerli kardeşim, tüm bunlara rağmen kesinlikle korkma! Allah‟ın düşmanından korkma ve kendinden emin bir biçimde „Allahu Ekber‟ de. İyi bir donanımla savaşını ilan et. 5- Hasta direnemediği korku nöbetleri geçirir. Böyle bir durumda “Hasbiyallahu la ilahe illa huve aleyhi tevekkeltu ve huve rabbu‟l-arşi‟l-azim” veya “Hasbiyallahu ve nime‟l-vekil” de ve bunu 100 defa ile 300 defa arasında tekrarla. Bu esnada sesini yükselt. Allah‟ın izniyle korku geçecektir. Korkunun sebebi musallat olmuş cinin kendi grubu dışında başka bir cin görüp onun tarafından tehdit edilmesi vs. bir sebepten dolayı olabilir. Zira onların arasında insanlarda olduğu gibi merhamet duygusu yoktur. Bu tip nöbetler genellikle aniden ve hiçbir sebep yokken olur. 6- Bu gibi durumlarda Kuran‟dan şunlar okunur: a- İki hafta ya da bir ay boyunca her gün Fatiha ve Bakara, ardından yedi kez Muavvizeteyn (Nas ve Felak) okunur. Bu süre dolunca her gün şu surelerin okunmasına geçilir: b- Kehf, Tâ Hâ, Yâ Sîn, Duhân, Vâkıa, Hadîd, Haşr, Mulk, Cin, Fatiha, Muavvizeteyn. İki hafta ya da bir ay tamamlanınca tekrar a şıkkındaki surelere dönülür. Bu iki ayrı rukye birbirine karıştırılmadan okunmalıdır. Bunların her biri aynı zamanda yağ, su ve ilaç olarak kullanılan her şeyin üzerine de okunmalıdır. c- Rukyenin okunması esnasında abdestli olmak ve duyulabilir bir sesle okumak gerekir. Bu nokta önemlidir. Okuma teravih ya da gece namazında okuduğumuz hızda olmalıdır. Her sureden sonra ve uzun surelerde her iki sayfada bir suya ya da diğer ilaçlara üflenmelidir. Yeme, içme, konuşma gibi bir nedenle okuma bölünmeyip bir oturuşta tamamlanmalıdır. d- Tedavi esnasında, tedavi amacıyla yiyip içilenler hariç diğerleri (sürülen yağlar gibi) belki ertelenebilir yahut hafifletilebilir. Ama bunu yapmamak daha iyi olur. Çünkü harici ilaçlar tedavi esnasında meydana gelen olumsuz durumları hafifletici etkiye sahiptir. e- Okunmuş suya, yağa veya başka ilaçlara eklemede bulunmamalı ve bunların üzerine en geç beş günde bir yeniden okunmalıdır. Bu işi hastanın bizzat kendisi yapmalıdır. f- Zaruret olmadıkça okunmuş sudan başka su içilmemelidir. Okunmuş sudan özellikle aç karnına ve uykudan önce olmak üzere her vakit içilmelidir. Buna dikkat edildiği takdirde okunmuş suyun etkisi daha güçlü olacaktır. g- Önemli olan şeylerden birisi de hastanın abdestli olarak yatması, uykudan önceki zikirleri okuması ve muavvizeyeyni avucuna üfleyerek vücudunu sıvazlamasıdır. Böylece şeytan gece boyunca etkisiz kalacaktır. Şeytan uyutmamak için seninle uğraşacaktır. Hayali olarak seni biriyle tartıştıracak, sinirlerini gerecek, keşke şöyle olsaydı, böyle olsaydı gibi düşüncelere daldıracaktır. Sen de buna karşı zikirle mücadele et. Vesveseler ilk anda kesilmeyecektir elbette. Ancak bir sürelik alıştırma ve kararlılıktan sonra Allah‟ın izniyle şeytan yenik düşecektir. Tedavide içecekler çok önemlidir. Bunlardan birisi Meyanköküdür. Meyankökü Herhangi bir aktara giderek 1kg. yeni çekilmiş meyankökü al. Bunu 5 litre suda 15 dk. Kaynat ve dört saat dinlenmeye bırak. Meyankökü dibe çökene kadar yerinden hiç oynatma. Dört saat sonra süz. Süzüldükten sonra çıkan su iki litreyi geçmez ve rengi de siyah olur. Bu su ağzı kapanabilen cam bir kaba boşaltılır. Yukarıda verdiğimiz sureler üzerine okunarak buzdolabında saklanır. Bu sudan her gün sabah aç karnına, ikindiden sonra ve yatmadan önce orta boy bir çay fincanı içilir. Hazırlanan miktar bu şekilde on gün kadar yeter. Tansiyonu 150/90‟ın üzerinde olanlar aynı miktar suya meyankökünü 250 gr. katsınlar ve içtikten sonra bir saat boyunca başka bir şey yemesinler. Meyankökü içemeyenler onun yerine 2 litre suda beş gram safranı eriterek aynı şekilde bunu içsinler. Hastalara ve tedavicilere benim tavsiyem zeytinyağını başka hiçbir şeyle karıştırmadan olduğu gibi kullanmalarıdır. Onun sırrı hiçbir şeyle karışmamasındadır. Aynı şekilde verdiğim rukyeler de başka bir şey katılmadan okunmalıdır. Zira tecrübeler bunu göstermiştir. Zeytinyağı çocuklar ve hamileler için çok faydalıdır. Safrakesesi, idraryolları ve mesanedeki taşlar için çok iyidir. Özellikle de limonla karıştırılırsa. Başka bir şeyle karıştırılmaya ve onun özelliğini almaya en uygun yağ susamyağıdır. İçinde ilaçların en iyi çözündükleri yağdır susamyağı. Hasta kardeşler tedavinin son günlerinde kendilerine yardım edecek birine ihtiyaç duyacaklardır. Onlar alçalmış olarak bedeninizden çıkana dek tedaviden vazgeçmeyin. Bilin ki, canınız boğazınıza dayanmadan zafere ulaşamazsınız. Nice mü‟minler sınandılar ve şiddetli biçimde sarsıldılar. “Sizden öncekilerin başına gelenler sizin de başınıza gelmeden cennete girebileceğinizi mi sandınız? Onlara belalar ve sıkıntılar dokunmuş ve öylesine sarsılmışlardı ki, sonunda Rasul ve onun beraberindeki müminler „Allah‟ın yardımı ne zaman?‟ demişlerdi. Bilin ki, Allah‟ın yardımı yakındır.” Mümin böyle olmalıdır. Onun sebatla mücadele etmesi, silahla savaşması ve Allah‟ın kendisine yardım edeceği inancını taşıması, onun vadini tasdiklemesi gerekir. Kuşkusuz Allah da onu tasdikleyecektir. Allah‟ım, bedenlerimizden önce kalplerimize şifa ver. Rabbimiz, her bir şeytanla aramızdaki hükmünü ver. Allah‟ım, ey kavî, ey hâlık, ey bârî, ey musavvir… onları sana havale ediyor ve onların şerlerinden sana sığınıyoruz. Şeytanlar Kötü Kokuları mı Severler? Her ne kadar onlar kendileri kötü kokuyor olsalar da, bu durum onların ille de kötü kokuları sevmelerini gerektirmez. Onlardan kimi güvercinler gibi kokarlar, kimi kükürt gibi kokar, kimi de kokmaz. Bunlar tecrübe yoluyla tespit ettiklerimiz. Bazen hastanın hastalığının bir döneminde tüm vücudunun koktuğuna tanık oluruz. Elbette ki bazı yiyecekler vücut kokusunu etkilerler, ama bizim burada kastettiğimiz daha farklı ve hastada sürekli bulunan, tedavi ile birlikte hafifleyen, hasta iyileşince ortadan kalkan bir koku. Başkası için bağlayıcı olmayan benim şahsi tespitim cinlerin ve şeytanların da insanların sevdikleri kokuları, yiyecekleri ve içecekleri sevdikleridir. Bu nedenle üzerinde cin bulunan bir hastanın güzel ve pahalı kokulardan veya buhurlardan hoşlandığı görülür. Yine bazı tasavvufçuların, özellikle de kendilerinin ulvi ruhlar diye adlandırdıkları ama aslında şeytanlardan ibaret olan varlıkların yanlarına geldiği esnada güzel kokulardan hoşlandıklarını görürüz. Yine, âşık bir cin sebebiyle hastalanmış olanların güzel şeylerden, güzel ve temiz elbiselerden ve hoş kokulardan hoşlandığı görülür. Büyücülerin kullandıkları buhurlarda öyle kimilerinin zannettikleri gibi büyük sırlar yoktur. Sadece cinler sembollerle, kokularla, ölü kemikleriyle ve hayvan türleriyle muamelede bulunurlar. Örneğin, her buhurun kendine has bir kokusu vardır ve her büyüsel işlemde kullanılan bir koku vardır. Ayrılık büyüsü için kullanılan koku ile bağlamak maksadıyla yapılan büyü için kullanılan koku aynı değildir. Kimilerinin söyledikleri gibi kokular şeytanların gıdaları değildir. Bunlar onlar için anlayacakları bir tür dildir. Onların bizlerden farklı varlıklar olduklarını göz önünde bulundurduğumuzda bu durum bize garip gelmeyecektir. İnsanların sevdikleri yiyecekleri onlar da severler. Bu durumu dikkatten kaçırmamamız gerekir. Zira üzerine Allah‟ın adının anılmadığı her yiyecekte onların da nasibi vardır. Buhurlarla Tedavide Bir Kural: Bitkisel olsun olmasın zehirli olan her madde şeytanlara zarar ve eziyet verir. Zehir içeren pek çok madde yakıldığında oksitlenme sebebiyle daha da güçlenirler. Bu maddelerin kokuları güzel de olabilir kötü de olabilir. Kâfûr, misk, reyhan… bu maddeler şeytana eziyet verir mi? Kesinlikle evet… Bunların hepsi de zehirli maddeler içerirler ve gerek vücuda sürülme gerekse koklanma yoluyla onlara zarar verirler. Misk ve kâfur yenilip içilebilir mi? En iyisi bunların sürülerek ve koklanarak kullanılmaları ve bunu yaparken –diğer bitkilerde olduğu gibi- aşırıya gidilmemesidir. Gül, her ne şekilde kullanılırsa kullanılsın cine eziyet verir ve güçlü ilaçlardandır. Menekşe de her şekilde kullanılabilir ve etkide sidr gibidir. Sedef otu güzel bir kokudur ve koklandığında strese iyi gelir. Ancak zehirlidir ve ister sürülerek, ister buhur olarak ister içilerek kullanılsın etkilidir. Zeytin ağacı ister yağ olarak, ister yaprağı buhur olarak kullanılsın etkilidir. Nar, özellikle de yaprağı ve çiçeği etkili olduğu gibi meyvesinin koklanması ve buhuru etkilidir. Sidr yaprağı da gerek içilerek olsun gerek suyuyla yıkanarak, gerek buhur şeklinde olsun etkilidir. Cin Buhurlarla Beslenir mi? Bunun için ne doğru ne de yanlış deriz. Ancak bu konuda anlaşılması gereken bazı noktalar vardır. Meleklere, insanlara ve şeytanlara ait ruhlardan her biri farklı özelliklere sahiptir ve hiç kimse bu konuda çok fazla ayrıntılı konuşamaz. Öyle buhurlar vardır ki, yaraları iyileştirir, havayı temizler ve aynı zamanda cinlerin vücuttaki etkilerine karşı kullanılırlar. Bunlar uzun asırlar boyunca çeşitli halklar tarafından kullanılmışlardır ve halen de kullanılmaktadırlar. Buhurlar bir yönden cinlere sıkıntı verirken bir yönden de bazen onların etkilerini ortadan kaldırır. Burada söz konusu olanın cesetler değil ruhlar olduğuna dikkat edelim. Bildiğimiz gibi cesetler yemeyle ve içmeyle beslenirler fakat ruhlar bundan bir fayda elde etmezler. Aksine çok yemek ruha zarar bile verebilir. İslam kaynaklarının bize öğrettiği gibi ruhlar Allah‟ın zikriyle ve bunun beraberindeki şeylerle beslenir ve güzel kokarlar bunun terkiyle zayıflar ve kötü kokarlar. Misk ve reyhan gibi kokulara dönecek olursak, bunlar ruhu besler ve güçlendirirken şeytana da zarar verirler. Onların zararları güzel kokuları sebebiyle değil içerdikleri ve şeytanlar üzerinde etkili olan zehirli maddeler nedeniyledir. Şeytanları bunların güzel kokularından faydalanmaktan alıkoyan şey işte bu zehirli maddelerdir. Yiyecek ve içecek türü şeyler de kokular gibidir. Şeytanları bunlardan faydalanmaktan alıkoyan şey üzerlerine besmele çekilmesidir. Ûduhindî‟yi cinler de sever insanlar da. Meyve özünden elde edilen kokuları cinler de çok sever insanlar da. Bunun nedeni bunlarda zehirli maddelerin ya çok az bulunması ya da hiç bulunmamasıdır. Kimyasal bazı güzel kokular öldürücü düzeyde zehirlidirler. Örneğin, kurşundan elde edilip de elma kokusu veren bir madde vardır. Bunu koklayan ölümden kurtulamaz. Bunun gibi daha pek çok kimyasal koku vardır. Büyücülerin kullandıkları buhurlar cinleri beslemek için midir, onları güçlendirmek için midir, yoksa onlar bu kokuları sevdikleri için mi kullanılırlar? Şeytanlar çeşitli türlere ayrılırlar. Dolayısıyla büyücülerin de onlarla ilişki kurmak için kullandıkları çeşitli yollar vardır. Buhurlar iki yolla kullanılırlar: 1- Güzel kokulu buhurların kullanımı. 2- Kötü kokulu buhurların büyü ayini esnasında kullanımı. Cinlerin büyücülerle olan muameleleri şirk içerdiği gibi bir takım garip şeyler de içerir ki, onların sırları ve gerçek yönleri ortaya çıkmasın. Bu yüzden de insanların şeytanlarıyla iletişim kurarken semboller kullanırlar. Onlar için buhurlar bir anlaşma dilidir. Kötü kokulu olanlar kötü amaçlı büyüler için kullanılırken, güzel kokulu olanlar kötü büyüyü bozmak için tekrar büyü yapmak gibi yahut tılsımlar yapmak gibi amaçlarla kullanılır ki, aslında bunların tamamı kötüdür. Kuran‟ı aşağılamak için onu bir anlaşma dili olarak kullanırlar. Ayetlerin manasını çarpıtırlar yahut onun zahir anlamını alarak kuran ifadeleriyle hitap eder, emreder, nehyederler. Ölü kemiklerini bir dil ve sembol olarak kullanırlar ve bununla bir şeyin ebedi olmasını kastederler. Bazı hayvanları ve haşeratları yahut onların organlarını kullanırlar ve bununla zehirlenme veya eziyeti amaçlarlar Bazı doğal olayları yine bir dil ve sembol olarak kullanırlar. Şeytanlar için de buhurlar –insanlarda olduğu gibi- besin değildir. Ama bu kokular ruhu güçlendirir ve ferahaltır. Buhurlar Tedavide Tek Başlarına Yeterli Olurlar mı? Hayır, ama tedavide yardımcı ve olumsuz etkileri hafifleticidirler. Bazıları cinin hilelerini ve verdiği rahatsızlıkları sona erdirir. Cini Etkin Hale Getirme Niyetiyle Okumak Bu şerî olmadığı gibi doğruya da aykırıdır. Böyle yapan şeytanın tuzağına düşmüş olur. Rukyede niyet sadece şifa ve belayı ortadan kaldırma için olmalıdır. Bundan gerisi şeytanın eline kozdur. Bazılarının teşvik ettikleri gibi niyetler arasında dolaşmak aslı olmayan bir tutumdur ve rukye ile yapılan tedavide böyle bir yöntem yoktur. Bu yüzden kardeşlerimize diyoruz ki bu tür tutumlar şeytanın işine gelen tutumlardır. Çünkü bu şekilde karşılarındakiyle rahatlıkla oynarlar ve her niyete bir karşılık verirler. Bu tutum aslında büyücülerin ve kâhinlerin tutumudur. Kimi okumalar esnasında hastanın ya da hastaların bağırdıkları, kendilerini yerlere attıkları, bayıldıkları görülür. Kimilerinde ise sessizlik hâkimdir ve bu tür taşkınlıklara rastlanmaz. Bu durumun okuyanın niyetiyle ilişkisi vardır. İkinci durumdan şeytanlar hoşlanmazlar çünkü bu okuma şifa getirecektir Allah‟ın izniyle. Hastanın ise Allah‟ın kendisine şifa vermeye kadir olduğuna ve Kuran‟ın kalplere ve orada gezinen kötü ruhlara karşı şifa olduğuna yakinen inanarak başka şeylere itibar etmemesi gerekir. Böyle davranarak örneğin bir hipnotizmacının uyutamadığı kişi hakkında hipnotizma olmaya yatkın değil, denilir. Halbuki bu kişi kendisi izin vermediği için şeytanın onun dilinden konuşmaktan aciz kaldığı kimsedir. Şeriata muhalif bir konuda kalpte oluşan niyete şeytan hemen icabet eder. Şeytanın etkisi başlangıçta kalbidir ve telkin yoluyladır. Bu yüzden ona “Vesvasu‟l- Hannas, ellezi yuvesvisu fî sudurinnas” denmiştir. O yüzden bu ayetler ve özellikle “fi sudurinnas” ona eziyet verir. Dolayısıyla rukye ehli yanında törensel şeyler, farklı niyetler ve telkinler yoktur. Bunlar Allah korusun, kâhinlerin ve büyücülerin işidir. Meyankökü Sihir ve Cin Musallat Olması Durumlarında Faydalı mıdır? Meyanköküyle tedavi zannedildiği gibi yeni bir buluş değildir ve eskiden beri insanlar bu bitkiyle tedavi yapmaktadırlar. Ama bilindiği gibi cinlere karşı kullanılan ilaçların çoğu kapalı kalmış ve kimi zaman insanlar gizledikleri bilgilerle ölüp gitmişlerdir. Meyankökü cinler üzerinde çok etkili bir ilaçtır ve hatta içilen ilaçlar arasında ondan daha etkilisi yoktur. O cinin etkilerini ortadan kaldırır. Cin bu bitkiye karşı duramaz. Bu nedenle, eğer herhangi bir engeliniz yoksa meyankökü kullanmakta tereddüt etmeyin. Meyankökü saralılar üzerinde de etkilidir. Ben onu başka bitkilerle birlikte bu tür hastalarda denedim ve faydalı olduğunu gördüm. Üzerinde büyü bulunanlar ise onu mutlaka kullanmalılar. Özellikle de yenilmiş veya içilmiş büyüyü ondan daha iyi çözen bir ilaç yoktur. Meyankökü sihirin ishal şeklinde vücuttan atılmasını sağlar. Büyü genellikle, yerleştiği organda ağrıya sebep olur ve çoğunlukla da mide ve bağırsak gibi organlara yerleşir. Meyankökü Üzerine Okunacak Rukye Bakara, Kehf ve Yâ Sîn sureleri hazırlanmış içecek üzerine okunur. Yasin suresi üç, beş veya yedi kez tekrarlanır ve okuma her üç günde bir yenilenir. Bu şekilde inşallah büyü vücuttan çıkacaktır. Vücudun içinde bulunan büyü genellikle okuma esnasında hareket eder ve bulantıya sebep olur. Bu esnada meyankökü içilmeli ve bir tüy yardımıyla boğaz tahrik edilerek kusmaya çalışılmalıdır. Eğer hasta karnında ağrı ya da hareket hissetmiyorsa, genellikle büyü bedenin içinde değil demektir. Bulantıyla birlikte olmayan mide ağrısı yalnızca eziyet içindir. Meyankökünün yerine safran da kullanılabilir. Bu ikisi etkide birbirine yakındırlar. Meyankökü kendisi bizzat tansiyon yükseltmese de, tansiyon hastası olanlar veya tansiyonu yükselmeye eğilimli olanlar için zararlı olabilir. Bu kimseler onun yerine safran kullansınlar. Cinler Tansiyon ya da Şeker Yüksekliği Gibi Hastalıklara Sebep Olular mı? Bu noktada hasta olanla sağlıklı olan kişiyi birbirinden ayırmamız gerektiği gibi yerine göre bir hastayla diğerinin arasını da ayırmamız gerekir. Şeytan insana ancak zaaf noktalarında etki eder ve insan üzerindeki etkisi de bu zaafın şiddeti oranında olur. Yahut ortada nazar ve sihir gibi güçlü bir sebep vardır ve bu sebepler üzerinden etki oluşur. Etkinin şiddeti ise hastadan hastaya değişir. Tedavinin son safhalarına gelindiğinde şeytan iyice zayıflar ve etki de azalır. Hastaya musallat olmuş olan şeytan sinir sistemine etki ederek, iradeye bağlı olarak ya da olmayarak kullanılan organları kontrol edebilir, çalışmasını yavaşlatabilir. Kontrol altına aldığı organda hastalık belirtileri görülür. Ama aslında o organda hastalık yoktur ve bu şeytanın etkisinden ibarettir. Şeytan vücuttaki bazı salgıları da etkileyerek hastalık oluşturabilir. Bu nedenle de doktorların verdikleri ilaçlar hastaya etki etmez. Çünkü doktor hastalığın gerçek sebebinden habersizdir. Şeytanların omurilikten dağılan sinirler üzerinde etki ve tasarrufları vardır ve bu da her uzvu etkiler. Tabi bu etki kişiden kişiye ve hastalığın durumuna göre değişir. Sindirim sistemi ve diğer organlar bunun sonucunda etkilenebilirler. Bu noktada tedavi edenin omurganın yağlanması konusuna önem vermesi gerekir. Safranın Hazırlanışı Safran su içinde altı saat beklemekle kendiliğinden çözülür. Ardından süzülerek içine gül suyu katılır ve üzerine rukye okunur. Bu bitki içilmeye devam edildiğinde sindirim sistemindeki ve rahimdeki sihri çözer ve aynı şekilde nazarı, yüksek tansiyonu, kabusları ortadan kaldırır. Cinin Vücutta Uzun Süre Kalmasının Çıkış Süresiyle İlgisi Var mıdır? Tedavinin süresinde hastanın dinine bağlılığı, gerekli zikirleri ve rukyeyi düzenli okuyup okumaması etkilidir. Bunun yanı sıra yine hastanın durumuna göre, nazarın veya büyünün şiddetine göre cin güçlü ya da zayıf olabilir. Ayrıca cinlerin de kendi aralarında güçlüleri ve zayıfları vardır. Onların güçlü olmaları yenilemeyecekleri anlamına gelmez, ama şifanın gecikmesinde önemli bir etken oluşturur. Bu noktada hastanın bilmesi gereken şey musibetlerin derece derece olduğu ve Allah‟ın bir işi dilediği bir hikmetten dolayı geciktirebileceğidir. Ve kuşkusuz bu hikmet kulun maslahatına yöneliktir. Bu nedenle –gerekli sebepleri yerine getirmekle birlikte- her zaman ve her durumda onun takdirine teslimiyet ve rıza gerekir. Cinin bedende uzun süre kalması onun çıkmasını sadece bir açıdan zorlaştırır. O da, hastanın tabiatını ve düşüncelerini tanıması, onun zaaf noktalarını ve kalbi hastalıklarını öğrenmesidir. Hasta Kendi Kendini Tedavi Edebilir mi? Evet edebilir. Hatta güçlü bir sihir ya da nazar söz konusu olsa bile bunu yapabilir. Ama tabi ki bunu herkes yapabilir anlamında değil. Ben pek çok erkeğin “kendi kendini tedavi edebilirsin” gerekçesiyle kadınları rukye yapan birine gitmekten alıkoyduklarını biliyorum. Bu bir zulümdür. Bu gibi kimseler onlara yardım da etmezler ve tek başlarına bırakarak şeytana yem yaparlar. Kimileri onlardan boşanır ya da kendilerini boşamakla tehdit ederler. Böyle davrananlar hiç kuşkusuz bunun hesabını Allah‟a vereceklerdir. Ama tam aksi olduğunda, yani erkek hasta olduğunda bir bakarsınız ki, çevresindeki herkesin yanında olmasını ve kendisini desteklemesini bekliyor. Ancak ben şahsen, hasta olduğu için eşini terk eden hiçbir kadına rastlamadım. Sihrin yedirilmiş olduğu bazı durumlarda hasta kusunca içinden saç, taş vs. şeyler çıkar. Soru: Bunlar mideye nasıl girerler? Bazı maddeleri mideye sokmak şeytanlar için çok kolaydır. Bu maddeler çoğunlukla sihir olurlar ve üzerlerine sihir okunmuş olur. Doğrusu mide hastalık merkezidir ve bundan dolayı cin için iyi bir alandır. Bu durum midede şiddetli ağrıya sebep olabilir. Bu da cinin hastayı kontrolüne yardım eder, çünkü hastayı güçsüz düşürür. Hastanın midesi ağrıyor ve bunun tıbbi olarak cevabını bulamıyorsa hemen rukyeye veya rukye yapan birine başvursun. Tedavide Bir Kural Tedavi konusunda birazdan bahsedeceğimiz kural, hem hasta hem de tedavi eden için çok önemlidir. “Hangi ilaç ya da hangi rukye vücutta ağırlığa neden oluyorsa, o tedavide gerçekten etkili demektir ve onunla tedaviye devam edilmelidir.” Her hastanın bu konuda dikkatli olması, kendisi üzerinde böyle etki gösteren şeyleri hafızasına ya da bir yere kaydetmesi gerekir ki, şeytan kendisine unutturmasın. Gerek yağ, gerek içecek, gerek toz şeklindeki ve gerekse koklanacak ilaçlar olsun, bunların her birinin etkisi rukyeyle birlikte artar ve saatlerce hatta günlerce sürer. Özellikle de hasta bunları uygulamaya gece gündüz devam ediyorsa… Bunların kullanımıyla birlikte olan rukye ise etkisini hızlıca ve çok kısa bir sürede gösterir. Bundan rukyede asıl olanın bitkiler olduğu anlaşılmamalıdır. Bilakis, rukyede asıl olan Kuran‟dır. Şu var ki, rukyenin vakti sınırlı olduğu halde, üzerine rukye okunmuş ilaçlar bedende uzun süre kalırlar. Bu nedenle biz bu ilaçların üzerine okunan rukyenin kısa aralıklarla tekrarlanması gerektiğini söylüyoruz. Böylece rukyenin etkisi güçlü olacaktır. Sonuçta ise hasta rahatlayabilecektir. Nitekim hastalık belirtilerinden çoğu ilaç tedavisiyle birlikte ortadan kalkar. Ama iyileşmeye yakın son dönemi bundan istisna etmeliyiz. Çünkü bu günlerde iş aksine döner. Şeytan daha çok ağlar ve ağıt yakar. Özellikle de son haftalarda. Rukye okumakla da onu susturamazsınız okumamakla da. Bunun nedeni sürülen yağlar, içilen içecekler ve tozlardır. Bunu size sayamayacağım kadar çok yaşadığım tecrübelere dayanarak söylüyorum. Şunu belirteyim ki, şeytanın rukye esnasında arada bir ağlaması yeterli değildir. Bilakis yukarıda belirttiğim gibi sıkı bir tedavinin olması gerekir. Hasta genellikle şeytanın ağlamasının ya bedeninin herhangi bir yerinden geldiğini işitir –bu bölge genellikle midenin baş kısmı olur- ya da şeytan bizzat hastanın diliyle ağlar. Cinler bu şekilde ağlayıp bağırmayı severler. Çünkü böylece nefes aldıklarını hissederler. Ama bu nefes alış uzun sürmez ve umulur ki, Allah sizi bildiğiniz ya da bilmediğiniz herhangi bir sebeple onlara galip kılar. Her muhsin mü‟min için kurtuluş ve zafer Allah‟ın izniyle yakındır. Başa gelen musibetlerde Allah‟ın hikmetleri gizlidir. O kendisine dua edilmesini, kendisinden yardım istenilmesini sever ve herkese imtihanı derecesinde sabır verir. İmtihan içerisindeki kimse ise ona yakarmaktan, ona boyun eğmekten, bir başkasının anlayamayacağı ve kavrayamayacağı biçimde zevk duyar. Belalar Allah‟ın bazı kullarının derecelerini yükseltmek ve onlara hayırlar ihsan etmek istemesindendir. Allah‟ın, hiçbirimizden fazlını esirgememesini ümit ediyoruz. Ruhun gerçek gıdası devam edilen zikirlerdir. Bunlar yoluyla Allah‟ın rahmeti iner, bunlar yoluyla hatalar silinir ve bunlar yoluyla pis ruhlar kovulur. Vücudu Yağlama İşlemini Sabah ve Akşam Yapmak Yeterli midir yoksa Daha Fazla Yapmak Daha mı Faydalıdır? Hayır bunu günde bir kez, özellikle de yatmadan önce yapmak yeterlidir. Yağlanması gereken en önemli organlar boydan boya omurga, abdest organları, kalp ve üreme organlarıdır. “Sıfır Ânı”nın Yaklaştığının Göstergesi Nedir? O anın ilmi Allah katındadır. Fakat o anın yaklaştığını gösteren bazı belirtiler vardır. Cinler içerisinde nispeten daha güçlü olanlar vardır. Ama vücutta büyük bir ağırlık hissetme, sürekli ağlama gibi bazı belirtiler onların zayıfladıklarını gösterir. Bazı cinler orta boy bir portakal büyüklüğünde veya daha küçük hacimde vücudun bir yerinde toplanırlar. Bu durumda o bölgenin yağlanmaya devam edilmesi gerekir. Bu safhada eğer iyi bir tedaviciye gidilirse, birkaç oturumda Allah‟ın izniyle rahatlanır. Cin vücutta yerleştiği gerçek mekanda durmayıp hareket eder. Hareket, sırtta, karında ya da başka bir bölgede kasların bükülmesi şeklindedir. Cin mide yönünde hareket eder. Mideye ulaşması iki gün ya da daha fazla sürebilir. Mideye ulaştığında bulantı, kusma isteği, öksürük ve boğulma hissi olur. Ardından boğazdan portakal büyüklüğünde sünger gibi bir şeyin çıktığı hissedilir. Sonra da bir uyku ve rahatlama hali. Hasta böyle bir rahatlığı daha önce tatmadığını düşünür. Cin kendisine eziyet edilmemesini garantilemek için uyku esnasında hasta habersizken de çıkabilir. O çıktıktan sonra hasta uyanır ve büyük bir rahatlama hisseder. Bağırsaklar veya idrar yolu kanalıyla çıkabileceği gibi el ve ayaklar gibi uç noktalardan da çıkabilir. Aslında pek çok kanaldan çıkabilir ama çoğunlukla çıktığı yol ağız yoludur. Şeytanın çıkacağının en büyük alameti ağlamasıdır. Bu durumda hastanın yapması gereken şey içilecek ve sürülecek ilaçlar üzerine en fazla iki günde bir Yâ Sîn suresini okumaktır. Kendisi için bunu yapacak birini bulabiliyorsa bu daha iyidir tabi ki. Hasta çoğunlukla tedavinin ilk zamanlarında rahatlar ve iyileştiğini hisseder. Ama sona yaklaştıkça, tedaviden önceki durumundan daha farklı belirtiler ortaya çıkmaya başlar. Hasta okudukça ve ilaçlarını kullandıkça belirtiler şiddetlenir. Bundan dolayı da çoğu hasta korkar ve tedaviyi keser. Halbuki bu belirtiler son haftaların başladığını göstermektedir. Hasta özellikle de korktuğu için kendisi düzenli okumuyorsa, bu zor safhayı atlatabilmesi için kullandığı ilaçlar üzerine ve hasta üzerine düzenli biçimde tekrar tekrar okumak gerekir. İlaçlar üzerine yapılan rukyenin etki süresi ilaçtan ilaca değişir. Hemen hemen tüm içeceklerde dört ya da beş gün sonra kıraatin etkisi zayıflar. Ama Zaferan, meyankökü ve çörekotu gibi kaynatılıp hazırlanan ve kendisi bizzat ilaç olan şeyler diğerlerinden farklı olarak etkili olmaya devam ederler, fakat bu etki rukyeden dolayı değil kendi özelliklerinden dolayıdır. Yağlarda rukyenin etkisi on güne kadar uzayabilir. On günden sonra etki azalmaya başlar. Tozlarda ise bu etki daha uzundur. Özellikle de –okunup karıştırıldıktan sonrasağlam kapalı bir kabın içerisine konulduklarında ya da bal ile karıştırıldıklarında bir ay boyunca özelliklerini korurlar. Bu bilgiler hastalar için önemlidir. Tedavilerinin duraksamaması için ilaçlar üzerine rukye işlemini zamanında tekrarlamaları ya da bir başkasına tekrarlatmaları gerekir. Aslında hasta da bu vakitleri kendisi belirleyebilir. İlaçların etkisiz olduklarını fark ettiğinde okumayı yeniler. İlaçların etkili olduklarının en önemli göstergesi kullanıldıktan sonra vücutta ağırlık oluşmasıdır. Bu konuda şeytanın bağırıp çağırmasına ya da hareketlerine güvenilmez. Çünkü numara yapıyor olabilir. Bahsettiğimiz ağırlıkla birlikte şiddetli sıkıntı ve huzursuzluk da olur. Hasta bir mekanda duramaz. Ama bunlar sayılı günler için geçerlidir Allah‟ın izniyle. Burada önemli bir şey daha ekleyelim: Bazı hastalarda daha tedavinin başlangıcında sanki sona yaklaşılmış gibi sıkıntı ve ağırlık hissedilir. Bu belirtiler geçicidir ve birkaç haftada yok olurlar. Ardından hasta rahatlama hisseder. Şu var ki, ilaçların kullanımı ve çokça okuma yoluyla baş edebilecekleri bir kısım belirtiler devam eder. Bunun ardından da, süresi hastadan hastaya değişen ve hastadan ya da tedavi edenden kaynaklana bir takım engeller nedeniyle uzayabilen son aşama gelir. Son Aşamada Hissedilen Belirtiler Son aşamayı diğer aşamalardan ayıran belirtiler vardır ki, bunlardan birisi hastanın ölüyormuş veya ölecekmiş gibi hissetmesidir. Son yaklaştıkça bu duygu artar. Sıfır anına gelindiğinde hasta o anın ölüm anı olduğunu düşünür. Bu yüzden bakarsınız uyumadan önce şehadet getiriyor. Bu dönem hastanın durumu bir çatışmadaki savaşçının durumu gibidir. Durum gitgide kötüleşir ve artık öleceğini hisseder. Sonra Allah ona desteğini göndererek kendisini kurtarıverir. Ben bu kimseyi bir savaşçıya, bir mücahide benzetiyorum ki, gerçekte böyledir zaten. Bu kişi en amansız düşmanlardan biriyle savaşmaktadır. Bundan dolayı da her hastaya bir mücahit için gerekli olan donanımları ve vesileleri elde etmek gereklidir. Ardından Allah‟ın üzerine sabır indirmesini ve ayaklarını sabit kılmasını istemesi gerekir. Hastanın kurtuluş anına en uygun nitelikler işte bu niteliklerdir. İmtihan içerisinde bulunan herkes içinse en iyi donanım sabır ve namazdır. Bu söylediğim şey kendi kendini tedavi etmeyi üstlenen ve bu konuda Allah‟a dayanan kimse için geçerlidir. Bir başkası tarafından tedavi edilen kimseye gelince, bu kimse için durum biraz daha farklıdır. Bu kimsede tedavide sona gelindiğini gösteren belirtiler meydana gelince, iki ya da üç günlük baskıdan sonra cin Allah‟ın izniyle çıkacaktır. Şeytanın bir celsede çıktığını söyleyen hata eder. Bunu söyleyenin bu konuda yeterli bilgisi yok demektir ve tecrübeli birisinden bu işi öğrenmesi gerekir. Bu konuda tahminler ve içtihatlar yeterli değildir. Rukye yapan kişinin Allah‟ın fazlıyla başarı sağlayabilmesi için olayı tüm boyutlarıyla bilmesi gerekir. Zira bu konu gerek anlayış gerekse uygulama açılarından geniş olduğu gibi, cinler de güç ve tecrübe açısından farklılık gösterirler. Rukye yapanın yanına gidince kaçan sonra tekrar giren sonra tekrar kaçan bir cinden bahsederlerse inanmayın. Zira bu gibi durumlarda cin hiç çıkmamıştır, halen içeridedir. Cin için çıkmak kolay değildir ve vücuttan çıkan cin Allah‟ın izniyle bir daha geri dönemez. Hastanın Önünde İki Büyük Engel Vardır 1- Allah‟tan başkasına güvenmek. Hasta kendisini imtihan edenin Allah olduğunu hatırında tutarsa, ona yönelmesi ve eksiksiz biçimde ona tevekkül etmesi mümkün olacaktır. 2- İyi bir tedavi programına sahip olmamak. Hasta belki iyi bir programa sahiptir ama bu program ona uygun değildir. Tedavi işiyle uğraşanların tavsiyeleri genellikle güzeldir ve fayda verir. Ama bir bakarsınız tedavi bir noktaya ulaşınca orada durmuş. İşte bu noktada tedavi edenin anlayışı devreye girer. O hastalığın hangi noktada olduğunu ve bozguna uğrayıp geriye dönmemek için nasıl davranılması gerektiğini, okuma zamanlarını ve ilaçlar üzerine okuma aralıklarını belirler. Bu nokta tedavi işiyle uğraşanlar tarafından çoğu kez gözden kaçırılır. Şeytan ise hastayı kolaylıkla yanlış yönlendirir. Kimi zaman onun kendisinin faydasına olacak şeylerden ve belki de yanında şifaya kavuşabileceği rukyeciden geçerli bir gerekçe olmaksızın -örneğin, ondan hoşlanmadığı gibi bir gerekçeyle kaçtığı görülür. Şeytanın hasta üzerinde buna benzer daha nice oyunları vardır. Bazı Durumlarda İyileşme Neden Duraksar ve İlerlemez Bu duraksamadan Allah‟ın rahmet ettiği kimseler dışında hiç kimse kurtulamaz. Bu da tedavinin merhalelerinden sayılır. Bu durumda hastanın ümitsizliğe kapılmaması gerekir. Bilmelidir ki, bu durum geçicidir. En kötü ihtimalle cin hastayı her şeyin bu noktada duracağına ve yapacak başka bir şey olmadığına ikna etmek için her türlü azaba tahammül ediyordur. Ona şöyle demek istiyordur: Ne yaparsan yap ben buradayım ve gitmeyeceğim. Bu şeytanın bir hilesidir ve hasta yolundan dönmediği sürece bunun üstesinden gelmek kolaydır. Bu durumu aşabilmek için hasta temelde şunları içeren bir tedavi programı izlemelidir: 1- Sabah ve akşam zikirleriyle uykudan önce okunanları usulüne uygun olarak ve vaktinde uygulamak. 2- Genel olarak tesbih, tehlil, tahmid ve tekbiri içeren mutlak zikri çok yapmak. 3- Nafile namazı ve orucu, gücü yetenlerin ise sadaka ve iyiliği çoğaltmaları. 4- Kaza ve kader inancını hayatına geçirmek. Sünnette gelen dualarla Allah‟a yönelmenin, bunu her sıkıntı, her acı anında ve başına geleni her hatırladığında yapmanın çok büyük etkisi vardır. 5- Kuran okumak ve ayetleri tekrarlamak. Örneğin Buruc, Tarık veya A‟la suresi gibi bir sureyi yüksek sesle gün boyu ve hatta günler boyu, artık farkında olmadan onu okuyacak kadar tekrarlamak. Öyle ki, sonunda kalp ve dil aynı anda onu tekrarlıyor olsun. Kıymetini bilen için bu değerli bir inci gibidir. Bu söylediğimi tedavi programında uygulayan hasta kısa sürede kendisine musallat olmuş cine galip gelir. 6- Bazı bitkilerin kullanımı gibi hissi tedaviye de yer vermek. Rukye ile birlikte bunların faydası büyüktür. Bunlar alındıklarında vücutta zikrin ruha yaptığı etkiye benzer bir etki yaparlar. Bu da tedaviyi tamamlayıcı şeylerden birisidir. Zira cinin vücut üzerinde –özellikle de sihir ve nazar varsa- etki ve tasarrufu vardır. 7- Kalbi ifsat eden şeylerden kaçınmak. Tedavinin Duraksamasına Yol Açan Bazı Nedenler: Bahsedeceğimiz şeyleri hasta şeytanın bunları ona önemsiz göstermesi nedeniyle göz ardı edebilir. İmam ibnu‟l-Kayyım şöyle der: “Kalbi ifsat eden beş şey vardır: 1- İnsanlarla çok bir araya gelip karışmak: Bu insanın diğer insanların dertleriyle sıkıntılarıyla iç içe olmasını, sağa sola çok fazla koşturmasını, bazen çekemeyeceği yükler üstlenmesini, onlar sebebiyle üzülmesini, zayıf düşmesini ve kendi maslahatına olan şeylerden vazgeçmesini gerektirir. İnsanlarla çok içli dışlı olan kimse vaktini onların dünyevi isteklerini yerine getirmek için harcar. Böylece Allah için ve ahiret için bir şeyler yapacak vakti kalmaz. İlim öğrenmek için veya diğer hayır olan ameller için bir araya gelmek bunların dışındadır. 2- Temenni Temenni ve hayal sahili olmayan bir denizdir. “Temenni müflislerin sermayesidir” denilmiştir. Hayal dünyasında yaşayan kimse gerçek dünyada ulaşılacak yüce hedeflere sahip olmayan kimsedir. Bu durumdaki kimselerin kalpleri büyük bir aldanış ve oyalanma halindedir. 3- Kalbi Allah‟tan başkasına bağlamak. Bu kalbi ifsat eden şeylerin en kötüsüdür. Zira kalbini Allah‟tan başkasına bağlayanı Allah o bağlandığı kişiye terk eder. 4- Tokluk. Sürekli tokluk vücudun ve beynin enerjisini tüketen, vücudu hantallaştıran kişiyi ibadetten ve ilimden alıkoyan bir etkendir. 5- Uyku. Çok uyumak kalbi öldürür, bedeni ağırlaştırır, vakti boşa geçirtir, gaflet ve tembellik doğurur. Bu beş şey kalbi ifsat eden şeylerin en önemlileridir. Şifayı Çabuklaştıran ve Kalbi Ferahlatan Vesilelerden Bazıları: 1- Tevhid: Hidayet ve tevhid kalbi ferahlatan etkenlerin başında geldiği gibi, sapıklık ve şirk de kalbi daraltan etkenlerin başında gelir. 2- Nur: Bu, Allah‟ın kulun kalbine attığı iman nurudur. Bu nur kalbi ferahlatır. Bunu kaybeden kalp daralır ve sıkılır. 3- İlm: Şer‟î ilimler kalbi ferahlatır ve genişletir. Cehalet ise kalbi sıkar, daraltır. İlmi genişlediği oranda kişinin kalbi genişler. 4- Allah‟a yöneliş: Allah‟a sevgiyle ve tüm kalbiyle yönelerek ona ibadet etmekten daha fazla kalbi ferahlatan bir şey yoktur. 5- Her Durumda Allah‟ı Anmak: Her yerde ve her zaman Allah‟ı anmanın kalbin ferahlamasında şaşırtıcı bir etkisi vardır. Gafletin ise kalbin daralmasında ve acı çekmesinde aynı şekilde şaşırtıcı bir etkisi vardır. 6- Başkalarına İyilik ve İhsanda Bulunmak: Nitekim cömert ve iyiliksever kimseler insanların içi en rahat, göğsü en ferah olanıdır. Cimriler ise içi en sıkıntılı, kederi en fazla olan kimselerdir. Bunlara cesareti ve boş işleri terk etmeyi de katabiliriz. Cinin Vücutta Etkin Hale Gelmesi1 Bu cin için zor bir iştir ve cin bunu uzun süre başaramaz. Eğer ortada güçlü bir büyü ve nazar gibi bir durum varsa ya da cin rütbe sahibi güçlü cinlerdense (meradde), vücut o zaman zayıflar ve hasta cine karşı direnemez. Cinler büyü ve nazar gibi şeylerden dolayı güç kazanırlar. Bu durumda yapılabilecek en iyi şey, eğer büyü vücudun içindeyse müshil ve idrar söktürücü şeylerle onu vücuttan atmak, eğer vücut meshedilerek yapılmışsa üzerine okunmuş suyla defalarca yıkanmaktır. Bu şekilde cin zayıflar ve kontrolü kaybeder. Özellikle de hasta güçlü ve azim sahibiyse. Hastanın bir tedaviciye devam etmesi iyi olur. Rukye yapan kimseler çoğunlukla tecrübe ve dirayet sahibidirler. Bu gibi durumları ve bunları nasıl kontrol altına alacaklarını bilirler. Özellikle de uzman birinin elinde yetişmiş olanlar. Ama ne yazık ki bu gibileri az bulunur olmuştur. Rukye işinde yalnızca kitaplara dayananlar maalesef çok hataya düşmekteler. Cinin Etkinleşmesini Engellemek İçin Yapılması Gerekenler: Genellikle hasta önce uyuşukluk hisseder sonra vücudunun kontrolünü kaybetmeye başlar ve ardından kendinden geçer. Bu belirtileri hisseden hastanın kendini sağlam tutması, hapşıracakmış gibi kendini sıkması yahut işaret parmaklarını kulaklarına koyarak uzun uzun ezan okuması gerekir. Bu şekilde Allah‟ın izniyle şeytanı bertaraf edebilir. Başlangıçta gelgitler olsa da, sonunda hasta kontrolü eline alır. Cin uyuklama esnasında aktifleşmeye başlar. Hasta silkinip direndiğinde Allah‟ın izniyle bunu başaramayacaktır. Kimileri içlerinden konuşmalar, namazda ya da namaz dışında veya rukye esnasında ayetlerle alay edildiğini duyarlar. Hasta iki ayrı şahsiyet hisseder kendinde. Her konuda iki ayrı karar duyar, her durum karşısında iki ayrı his taşır. Dini olgularla ilgili, Allah‟ın zatıyla ya da peygamberle ilgili alaylı düşünceler geçer zihninden. Bunların tamamı karîndendir, görevli cinden değildir. Zira karîn bu hastalık esnasında güçlenmiş ve kendisine fırsat doğmuştur. Hastanın kendisinde iki ayrı şahsiyet hissetmesi genellikle nazar sebebiyle olur. Karîn bu durumu kullanarak depresyona neden olur ve sonunda durum çift kişiliğe varır. Ama bu durum çok da korkulmaması gereken basit bir durumdur. Eğer hasta rukye okuyabiliyorsa ve üzerine rukye okunmuş su, bal vs. içebiliyorsa, bunlarla birlikte çok zikrederek, imanını artırarak ve kalbini ifsat edici şeylerden koruyarak bu hastalıktan şifa bulabilir. Ayrıca Nâs Suresi tekrar edilir ve özellikle “fi sudurinnas” ifadesi çok tekrarlanır. Şifa bulduktan sonra vesveselerden hafif bir eser kalabilir. Bunun sebebi karînin vücuttan çıkmamış olmasıdır. Ama artık o zayıflamıştır ve önce yaptıklarını tekrarlayamaz. Kimi kez insanlar bazı belirtilere bakarak kendilerine cin musallat olmuş vehmine kapılırlar. Örneğin içlerinden konuşmalar duyarlar ve bu güçlü vesveseler oluşturur. Rahatsız edici rüyalar görürler. Bunların hepsi şeytandandır ama o örneğin, bir 1 Bundan amaç şeytanın hastaya sıkıntı, eziyet ve vesvese vermesinin dışında onun vücudunu kontrol edebilir, onun diliyle konuşabilir hale gelmesidir. organını işlevsiz bırakacak, şeker, düşük ya da yüksek tansiyon gibi hastalıklara veya saraya neden olacak kadar güçlü değildir. Bazı hastalar namaz kılarlar ama namazlarından bir şey anlamazlar. Ne kadar huşu duymaya ve namaza odaklanmaya çalışsalar da başaramazlar. Çınlama gibi şeyler duyar sonra esnemeye başlarlar. Kimileri içinden namazı çabuk bitirmesini isteyen dürtüler hisseder. Tüm bunlar karîndendir. Kişinin abdestini başındaki besmeleden başlayarak özenle alması önemlidir. Abdesti kesintisiz almak, başı ve kulakları güzelce meshetmek gerekir. Genellikle şeytan abdestte bir açıklık bulduğunda kişiye bu uzuvdan musallat olur ve bundan dolayı ona güç yetirmeyi başarır. Hasta içinden iki kişinin konuştuğunu duyuyorsa, örneğin biri emrediyor diğeri tamam diyorsa, bu içeride büyüyle görevli cinin de bulunduğunu gösterir. Hastanın diliyle cin konuştuğunda bu konuşan karîn olabilir. O çoğu kez istemese de bunu yapmak zorundadır. Çünkü büyü için görevlendirilen cinler genellikle onların güçlülerinden olurlar ve karîne kendilerine boyun eğdirirler. O da onlar ne istiyorsa onu söylerler ve görevini yapmasında ona yardım ederler. Karîn “çıkamıyorum” der. Bu doğrudur, çünkü hastalığa asıl sebep olan büyüyle görevli olan diğer cindir. Sana yapması gerekenleri karîne o emreder ve karîn de istese de istemese de bunları yapar. Eğer kişiyi namazdan tamamen men edebilselerdi bunu da yapalardı ama Allah kullarına karşı latiftir. Şu noktalara çok dikkat edilmesi gerekir: 1- Doğru biçimde abdest almak, abdestin başında ve sonunda Allah‟ı zikretmek. 2- Namazda vesvese duasını okumak (İstiaze –euzu billahi mineşşeytanirracimokuyarak sol tarafa üflemek ve bunu üç kez tekrarlamak. Vesvese devam ederse aynısını tekrarlamak). 3- Namazda okunan her şeyi dilini hareket ettirerek ve kulağı duyacak şekilde okumak. 4- Niyeti düzeltmek. Bunu yapmak her müslümana farzdır. Zira bazı kimseler hastalıklarından kurtulmak için namaz kılarlar. Bu büyük bir hatadır. Her kulun bollukta da darlıkta da Allah‟a kulluğa sadık kalması gerekir. Böyle kılınan namazla birlikte şifa da gerçekleşecektir. 5- Namazdan sonraki tespihleri ve zikirleri yerine getirmek. Burada önemli bir noktaya dikkat çekmek istiyorum: Vallahi eğer her hasta hayata veda eden birinin kıldığı gibi namaz kılmış olsa, kendisinde hastalık diye bir şey kalmazdı. Kendisini namaz ve oruçla tedavi eden ve bunlarda sebat edenin sıkıntıları, gam ve kederleri ortadan kalkar. Ne var ki, hasta çoğu kez bunlarda ihmalkar davranır ve tedavi için yardıma ve yoğun biçimde zikretmeye ihtiyaç duyar. Sırtta Düğümlenme (kulunç) Üç Sebepten Olur: 1- Sihir. 2- Yorgunluktan dolayı cinin oraya toplanması. 3- Cinin bir organa tekabul eden sinirlerin bulunduğu bölge üzerinde toplanarak o organı çalışmaz hale getirmek istemesi. Bu durum o bölgede şiddetli bir ağırlık oluşturur ve bu duruma karşı yapılabilecek en iyi şey buranın sürekli yağla ovulmasıdır. Cin direkt kendi üzerine yapılan bu yağlama işlemine uzun süre dayanamaz. İlacın Bozulması ve Büyünün Yenilenmesi: Okunmuş su ve içecekler eğer kokuşmuşlarsa, bu büyünün yenilendiğini gösterir. Sihirle görevli olan cin yeni büyüyü bunların içine üfürür ve bu da onların bozulmasına neden olur. Bu nedenle bu gibi ilaçları ağzı sıkıca kaplara koyup kapatırken besmele çekmek gerekir. Tüm kardeşlerimizin dikkat etmeleri gereken önemli bir noktaya değinmek istiyorum:Büyünün telefon yoluyla yenilenmesi mümkündür. Büyücü bir başkasının yardımıyla telefon ahizesi kullanarak yiyecek ve içeceklere üfürebilir ve bu şeyler hemen bozulurlar. Eğer hastanın kulağına üflemişse o da etki eder, ama ilaçlara üflenilmesi kadar değil. Çünkü bunlar vücuda girerler. Bu nedenle tedavi merhalesinde olan hastalar dikkat etmeliler, bozulmuş olan bir şey gördüklerinde onu kesinlikle kullanmamalı ve tüm kapların ağızlarını besmele çekerek kapatmalıdırlar. Önemli Bir Nokta Tedaviye yönelik olarak burada zikrettiklerimizin tümü hasta ve tedavi eden arasında yardımlaşmayı gerektirir. Durum ancak bu şekilde kontrol altına alınabilir. Şeytanın uzanabileceği tüm açıklar kapandıktan, sığınma ve tedavi yolu ortaya konduktan sonra, artık hasta kendi kendine durumu kontrol edebilir ve düşmanını alt edebilir. Bu okuduğunuz satırlar cinlerin garip alemindeki bazı gizli yönlere değinmektedir. Bu onları etkiler. Özellikle de bunları okuyan kimsenin durumuna uygun düşüyorsa… Bu nedenle de hasta kişi bunları okurken öfkelenebilir, içinden okuduklarını yırtmak gelebilir yahut içinden bunu yazana küfredebilir veya bu yazılanların doğru olmadığını düşünebilir. Bu durumda bilsin ki bu vesveseler büyüyle görevli olan şeytanın yardımındaki karîn tarafından gelmektedir. Şeytan hastayı rukye yapan şahıstan da bu ve benzeri vesveselerle uzaklaştırmaya çalışır. Onun hilesine karşı uyanık olalım! Allah sizleri kıyamet günü sizin için nur olacak ilme varis kılsın… Kalbe İman Nurunu Nasıl Yerleştirebilir ve Allah’ın Ayetlerinden Nasıl Yararlanıp Şifa Bulabiliriz? Bu çok önemli bir noktadır ve bu olmaksızın şifa gerçekleşmez. Kuran‟da sık sık kalbin ve organların işlediği amellerin hidayet ve dalalet sebebi olduğu tekrarlanır. Dolayısıyla kalbin ve organların amelleri sebebin musebbebini gerektirdiği şekilde hidayeti gerektirir. İyi ameller hidayet meyvesi verir. Bunlar arttıkça hidayet de artar. Kötü ameller ise bunun tam zıddına sebep olur. Bu durum Allah‟ın iyi amelleri sevip bunları hidayet ve kurtuluşla, mükafatlandırmasından, kötü amellerden hoşlanmayıp onları sapıklık ve günahkarlıkla cezalandırmasındandır. Bunun yanı sıra o kendisi berr‟dir ve birr (iyilik ve hayır) ehlini sever, onların kalplerini işledikleri nispetince kendisine yaklaştırır. Fucur ehlini sevmez ve işledikleri nispetince onların kalplerini kendisinden uzaklaştırır. Kul takvaya uygun hareket ettikçe, bir başka hidayete yükselir. Allah‟tan korkup sakınması arttıkça hidayeti artar. Takvadan payını elden kaçırdıkça, hidayetten payını da kaçırır. Dolayısıyla takva arttıkça hidayet artar, hidayet arttıkça takva artar. “Size Allah‟tan bir nur ve apaçık bir kitap geldi. Allah onunla kendi rızasına uyanları selamet yollarına ulaştırır ve onları kendi izniyle karanlıklardan aydınlığa çıkarır, onları dosdoğru yola iletir.” “Ey iman edenler, eğer Allah‟tan korkarsanız sizin için (hakla batılı ayıracağınız) bir Furkan kılar ve kötülüklerinizi örtüp sizi bağışlar. Allah büyük fazl sahibidir.” Allah onlara bu furkandan hakla batılı ayırt edebilecekleri bir nur, hakkı ikame edecekleri, batılı yıkacakları bir zafer ve izzet verir. Şeytan ancak karanlıkta faaliyet gösterir. O karanlığı sever, karanlıkta yaşar. Onun kalbi karanlık ve ıssızdır. O aydınlıkta yaşayamadığına göre, ancak karanlık kalplerde yaşar. Biz Allah‟a yakınlaşmak için gerekli olan salahtan, iyilik ve ihsandan bahsederken bunu ruhi bir hastalığı olmayan normal insanları düşünerek söylüyoruz. Nazar gibi, sihir gibi bir sebepten dolayı ruhi hastalığı olan için bundan daha fazlası gerekmez mi? Öyleyse bu kimse Allah‟a yaklaşmak için normal bir insanın göstereceği çabadan kat kat fazlasına muhtaçtır. Zira o şeytanla savaş halindedir ve kendi kalbi karanlık iken ona karşı bir başkası yardımıyla, ilaçlar vs. yardımıyla ve hatta Kuran yardımıyla zafer kazanamaz. Evet, kalp gaflet içerisindeyken Kuran ayetlerinden fayda sağlanamaz. Kuran‟ı haşyetsiz ve tefekkürsüz, yalnızca şeytanı kovmak için okuyan ondan fayda elde edemez. Eğer ruhsal bir hastalığı olan kimse Kuran‟ı sevgi, itaat, tefekkür, haşyet, şükür ve sabır üzere okursa ondan fayda elde eder. Sabır ve Şükür: Bu ikisi sahibinin ayetlerden faydalanmasını sağlar. Çünkü iman sabır ve şükür üzerinde yükselir. Onun yarısı sabır yarısı şükürdür. Kişinin iman gücü sabrı ve şükrü nispetincedir. Şükrün başı tevhid, sabrın başı ise hevanın çağırdıklarını terktir. Eğer hasta Kuran‟ı tefekkürle, huşu ile, iman ve sabır ile okuyacak olursa ve bunların yanında bir de tefsirini okursa, istediğinin olmaması için bir sebep kalmaz. “Allah iman edenleri dünya hayatında ve ahirette sağlam söz ile sabit kılar ve Allah zalimleri saptırır. Allah dilediğini yapar.” (İbrahim: 20) Şeytan Tehlike Hissettiğinde Şeytan kendisinin tehlikede olduğunu hissettiğinde acı çekmeye ve korkusundan rastgele hareket etmeye başlar. O günlerinin sayılı olduğunu anladığından çeşitli vesilelerle hastayı kontrolü altına almaya çalışır. Hastada olan güçlü azmi kırmaya ve onu durdurmaya çabalar ama Allah‟ın izniyle çabaları nafiledir. Genellikle de kabuslar vb. şeylerle sizi korkutmaya çalışır ki, tedaviyi terk edesiniz. Size güçlü olduğu izlenimi verir. Siz de buna karşılık “Hasbunallahu ve nime‟l-vekil” (bize Allah yeter, o ne güzel vekildir) ve “Bizim başımıza Allah‟ın yazdığından başkası gelmez” deyin. Gördüğünüz kabuslar ve görüntüler yeterli düzeyde sığınma duası yapmayışınızdandır. Hasta insan sağlıklı insandan çok farklıdır. Sağlıklı bir insan sığınma dualarından birini bile okusa kendisine yetebilir. Ama hasta böyle değildir, onun bu duaların hiçbirini ihmal etmemesi gerekir. Çocukları etkilenen kimse her gün sabah akşam onlara da bu duaları okumalıdır. Bu duaların en önemlilerinden birisi Nebi‟nin (sallallahu aleyhi ve sellem) torunlarına okuduğu şu duadır: " هُ مِ هٌُ ذ هُ ك وَ ا مِ وَ ك مِ وَ مِ نا مِا لتَّ مِ ةا مِ لْ وا هُ كلِّاا وَ لٌْ وَ ط لٍ وا وَ وَ ا لٍ ةا وَ مِ لْ وا هُ كلِّا وَ لٌْ لٍ وا لٍ ةا Yine Buhari‟nin rivayet ettiğine göre Cebrail (as) nazara karşı Nebi‟ye (sallallahu aleyhi ve sellem) şu duayı okuyordu: " مِ لْ مِ ا مِا وَ لْ قمِ وٌَ ك،ا مِ لْ وا هُ كلِّا وَ لْ لًٍ ا هٌُ لْ ؤ مِ ذ وٌَ ك،ا مِ لْ وا وَ ا هُ كلِّا وَ لْ لٍ ،ا وَ لْ ا وَ لٌْ مِ وا وَ ح مِ لٍ ،ا هُا وٌَ لْ مِ وٌَ ك،ا مِ مِ لْ مِ ا مِا وَ لْ قمِ وٌَ كا" Namazda kıyamı, rukuyu ve secdeyi uzun tutun. Secdede ل ي ا وٌَ ا هُ ق وَ اا لقهُ هُ مِ اا وَ لْ ناقهُ هُ وَ وَ ا وَ وَىا مِ مِ وَ كا duasını çok okuyun. Selam vermeden önce uzun uzun dua edin. Namazda okuduğunuz her şeyi kulağınız duyacak şekilde okuyun. Kendinizi sürekli zikretmeye odaklayın yatmadan önce gerekli tüm zikirleri okuduktan sonra elinize üfleyip vücudunuzun ulaşabildiğiniz her yerini sıvazlayın. Bu kâbus görmenizi Allah‟ın izniyle engeller. Bu habis cinlerden bazıları özellikle dua ve zikirden çok etkilenirler ve bunları yaptığınızda size asla güç yetiremezler. Bu nedenle günlük bir virdiniz mutlaka olsun ve imamlardan birinin yaptığı güzel bir duayı dinlemeyi de ihmal etmeyin. Nebi‟ye (sallallahu aleyhi ve sellem) salât okumak onlara çok eziyet verir ve onları yıkar. Bu nedenle namazda teşehhüt esnasında okunan salâtları çok tekrarlayın. Yine tesbih, tehlil, tahmid ve tekbiri çok tekrarlayın. Genellikle insanlar zikir ve ibadet konusunda çok unutur yahut yanılırlar. Bu gibi durumlarda unuttuğunuzu ve yanıldığınızı tekrarlayın ve okumanızı tamamlayın. Hamile Kadının Tedavisi Eğer hamileliğin ilk ayları ise ve rukye esnasında kas gerilmesi oluyorsa rukye ا yapan birine gidilmeyip okunmuş yağ ve suya devam edilmeli, günlük zikirler de yapılmalıdır. Son aylarda ise hamile bir kadına rukye hiç okunmamalıdır. Zira bu bebeğin ölümüne neden olabilir. Aynı şekilde, uzman biri vermediği takdirde – çörekotu da dahil- hiçbir bitkisel ve tıbbi reçete kullanılmamalıdır. Bunlar da bebeğin ölümüne veya düşürülmesine neden olabilir. Ruhsal Hastalıklarda Kimyevi İlaçların Kullanılması: Ruhsal hastalıklarda kimyasal ilaçların kullanılması son derece tehlikelidir. Zira bu ilaçların çok fazla ve tehlikeli yan etkileri vardır. Hasta bazen geçici olarak bu ilaçlardan fayda görse bile yan etkiler sebebiyle vücutta meydana gelecek olan zayıflıklar daha sonra hastalığın şiddetlenmesine neden olacaktır. Zira bu ilaçların yan etkilerinden dolayı meydana gelecek zaafları şeytan kullanacaktır. Ben şahsen pek çok hastada bunu gözlemledim. Çocuklardaki ve Yaşlılardaki Hastalıklar: Çocuklarda ruhsal hastalıklar özellikle de nazar sebebiyle meydana gelirler ve yetişkinlere nispetle onları daha fazla etkilerler. Çocuklarda bazen şeker hastalığı veya ilerlemeden önce doktorların teşhis etmekte zorlandıkları bir takım hastalıklar ortaya çıkar ve bunlar rukyeden sonra düzelmeye başlarlar. Yaşlılara gelince, ruhsal rahatsızlık durumlarında üzerlerine okunduğunda durumları daha kötüleşiyor ve daha fazla zayıflık belirtileri görülüyorsa, Kuran‟la tedavi kesilir ve vücut güçleninceye ve kimyevi ilaçlar bırakılıncaya kadar sabah akşam birer tatlı kaşığı çörekotu-bal karışımı (üzerine okunmaksızın) verilir. Eğer beden zayıfsa şeytan güçlü olur ve hastayı bitkin düşürür. Rukye içinse organların sağlam ve dayanıklı olması gerekir. Eğer organların zayıflığı ruhsal bir hastalıktan kaynaklanıyorsa, bunun için rukyeye eşdeğer başka bir tedavi yoktur. Ama eğer bu zayıflık kimyasal bir ilaç, zehirli bir madde vs. den kaynaklanıyorsa, bu durum düzelene kadar rukyeden kaçınmak gerekir. Cinin Kan Şekerinin Yükselmesi vb. Etkileri Olması Mümkün müdür? Bahsettiğimiz ruhsal hastalık durumlarında şeytanların vücuttaki tiroit ve hormon salgıları üzerinde etkilerinin olması mümkündür. Bu gibi durumlarda düzenli rukye uygulandığında, hastaların durumlarında önemli düzeyde iyileşme görülmüştür. Şeker hastalığı ise birkaç türdür. Yaşın ilerlemesiyle birlikte görülen şeker hastalığı tedaviyle kontrol altına alınabilir. Hamilelikte görülen şeker yükselmesi de, sebebi ve tedavisi bilinen bir durumdur. Çocuklarda ve gençlerde görülen ve kontrol altına alınması zor olan şeker hastalığına gelince, bunun sebebi ya büyü ya da nazardır. Tedavisi de hem tıbbi ilaçlarla hem de rukye ile olmalıdır. Bu hastalıkta çörekotu gibi bazı bitkiler faydalıdır ve hastalığın düzenli biçimde tedavi edilmesi gerekir. Kuran Bedene Üç Biçimde Etki Eder: 1- Kişi şüpheler ve dünyevi arzular gibi kalbi hastalıklardan şifaya kavuşur ve bu yüzden ağlar ve bedeni titrer. 2- Kişinin imanı artar, bu yüzden bedeni titrer. Bu durum kalpte öyle bir canlılık doğurur ki, bu durumdaki kişi etrafını görmez de sanki cenneti ve cehennemi görmüş gibi bir hale bürünür. Bu durum onun dış görünüşünden okunur, kalbindeki imanın etkisinden yüzü parlar. 3- Rukye sonucunda şeytan çok etkilenir, daralır ve bedenin tamamında değil ama bazı bölgelerinde titreme olur. Okuma ya da ibadet esnasında hastanın yaşadığı durum bu durumdan başkası değildir. Biz tedavinin birinci maddeden başlaması gerektiğini daha önce belirttik. Son maddeden başlayan tedavi aksamalara uğrar ve hasta tedavi olabilmek için senelerce uğraşır. Tedavide rukyecinin rolü büyüktür. O cinlerin tutumlarını ve onlara nasıl muamele edeceğini bilir. Açıklama ve bilgilendirme yoluyla hastanın kalbi marazlarının giderilmesine katkıda bulunur, şeytanın kozlarını yok eder. Rukye yapanın etkisi, iman gücü oranında değişiklik gösterir. Vesvese Eğer vesvese olağan bir vesveseyse, zikirler yoluyla kolayca giderilebilir. Ama durum bir hastalık oluşturacak düzeydeyse, bunun beraberinde rukye ve hissi tedavi (bitkisel ilaçlar) de uygulanmalıdır. Bu durumda yapılması gereken şeylerden birisi de kalp bölgesini önden ve arkadan okunmuş yağ ile yağlamaktır. Psikolojik Tedavi Tıp doktorları ne yazık ki, şeytanların insanlar üzerindeki etkilerini ve zararlarını itiraf etmemekteler. Öyleyse birden bire ya da belli bir süreç sonunda ruhsal rahatsızlıklar hisseden kimse doktora gitmeli midir? Hayır, böyle bir durumda kişinin ilk yapması gereken şey hemen Allah‟a yönelerek kendi kendini tedaviye başlaması, durumu ağırlaşacak olursa da rukye yapan birine başvurmasıdır. Zira psikiyatristlerin tedavi ettikleri hastalıkların büyük çoğunluğu şeytanlardan kaynaklanan hastalıklardır ve onlar zaten bunu kabul etmedikleri için hastalığın gerçek nedenini değil, sadece belirtilerini tedavi işiyle uğraşırlar. Bu tür tedaviler sonucunda ilaç bağımlısı olmuş ruh hastaları ikinci bir musibetle müptela olmuşlar demektir. Psikolojik bir sorunun kaynağını tam olarak tespit etmek zordur. Böyle bir sorun şeytanın etkisi, hastayı korkutması, endişeye düşürmesi, uykusuz bırakması ve depresyona sokmasıyla gitgide büyür. Psikolojik hastalıklar, büyü ve nazar gibi sebeplerden doğan ruhsal hastalıklara nispetle çok azdır. Pek çok bedensel hastalığın sebebi de şeytanlardır. Ümmetin yarısından fazlasının ölümü nazar sonucudur ama çoğunluk bu gerçeğin farkında değildir. Kavramamız gereken nokta şudur: Çağdaş tıp kuşkusuz yararlıdır ve herkes ona muhtaçtır. Günümüz tıbbı, halk tababetinin bir uzantısı ve geliştirilmiş halidir. Dolayısıyla çağdaş tıbbın her alanından faydalanmak güzeldir. Ancak bir Müslümanın hastalıkların gerçek nedenlerini görmezlikten gelmesi doğru olmaz. Özellikle de çağdaş tıbbın, gerisinde yatan nedenleri tespit edemediği durumlarda, bu nedenleri bilebilen hasta şifaya kavuşacaktır. Pek çok kan, lenf, sinir, tiroit, hormon, damar hastalıkları ile genel olarak bağışıklık sistemi ile ilgili hastalıklar, mikrobik ve virütik hastalıkların gerisinde şeytanlar yatar. Bu tür hastalıklardan sadece küçük bir kısmı sebebi açık olarak bilinebilir hastalıklardır. Kısırlık, tansiyon ve yaşlanmayla ilişkili olmayan şeker hastalıklarının çoğunluğunun nedeni de yine şeytanlardır. Aynı şekilde, sebebi belli olmayan çarpıntı ve yüksek nabız atışı gibi kalp rahatsızlıklarının gerisinde şeytanlar vardır. Aniden ortaya çıkan pek çok hastalıkta, şeytan bağışıklık sisteminin zayıfladığı anı gözler. Sürpriz bir biçimde hastalık ortaya çıkar ve akıl almaz bir hızla ilerler. Bir hastalık anında hastanın her iki yönde tedaviden yani hem tıbbi hem de rukye yoluyla tedaviden yararlanması hikmete uygun düşecektir. Ama böyle bir durumda temel sebebi ortadan kaldırmaya yönelik tedavinin ağırlıklı olması gerekir. Ayrıca kanser tedavisindeki kimyevi ilaçlarla rukyeyi bir arada uygulamak gibi, uyumsuz iki şeyi bir araya getirmemek gerekir. Kimyasal tedaviyle rukye asla bir arada uygulanmamalıdır. Bir diğer dikkat edilmesi gereken nokta da, psikolojik tedavinin rukyeden daha ağırlıklı olmamasıdır. Bazı büyü ve çarpma durumlarında etki dışarıdan olur ve çoğunlukla insanda zaten var olan karînin zorla kullanılması yoluyla olur. Bazı kanserler nazar sonucunda oluşur ve görevi içerideki karîn üstlenir. Bu tür çoğunlukla ya küçük yaşlarda ya da yaşlılarda görülür. Bakara Suresi‟nin ilk otuz ayeti, büyü ile ilgili ayetler, Yâ Sîn Suresi, dualar, sığınmalar, meyankökü ve sedef otu yağı cini yenik düşürecektir. Midedeki Hızlı Nabız Atışı Bazıları bunun büyüyü gösterdiğini söylese de bu doğru değildir. Hızlı nabız atışının nedeni sinir sistemindeki şiddetli gerilimdir. Cinler organları genellikle sinirler yoluyla etkilerler ve bu yolla herhangi bir organı işlevsiz bırakabilirler. Organlara ait tüm sinirler omurga içinden geçen omurilikten dallanırlar. Bu nedenle, tüm ruhsal hastalıklarda omurganın okunmuş yağla yağlanması son derece etkilidir. Bu işlem cinin faaliyetlerini iptal eder. Özellikle de bir bölgede düğümlenme ve sertlik varsa omurganın ve o bölgenin yağlanması gerekir. Zira cin burada o organı etkilemek üzere toplanmış ve yoğunlaşmış demektir. Hastaya omurga tarafından başlayıp da vücudun herhangi bir yerine uzanan bir ağrı olup olmadığı sorulur. Böyle bir ağrının bulunması durumunda sırtta bu bölgenin yağlanması gerekir. Bu yağlama işlemi söz konusu organın tedavisine çok yardımcı olur. Vücuttaki sinirlerin uzantılarını gösteren bir resim elde edebilirsek eğer, hangi sinirlerin omurganın hangi noktalarından uzuvlara uzandığını görebiliriz. Rukyeye gelince, o tedavideki en önemli işlemdir. Özellikle de içinde duanın ve tekrarın çok olduğu, geceleri kalkıp Allah‟a yakınlık maksadıyla okunan Kuran etkilidir. Bakara, Âl-i İmran, Enam, Araf, Tâ Hâ, Kehf ve Yâ Sîn sureleri ve aslında Kuran‟ın tamamı etkilidir, hayır ve berekettir. Okuma açıktan ve güçlü bir sesle olmalıdır. Okuma esnasında kendini kötü hissedersen korkma, çünkü şeytan güçlü bir sesle okuyan kimseyi Allah‟ın izniyle, okuma esnasında etki altına alamaz ya da bayıltamaz. Namaz esnasında baş dönmesi hissedersen oturarak devam et. Bu gibi durumlar hastanın ısrarı ve sabrı sonunda kaybolur. Mide Ağrısı Mide ağrısı ille de sihrin varlığını gerektirmez. Ama çok az durumlar dışında ruhsal hastalıklarda genellikle mide ağrısı bulunur. Ruhsal hastalıklardaki mide ağrılarının çoğu, sebebi ne olursa olsun vücutta cinin varlığını gösterir. Rukye esnasında ya da rukyeden sonra mideden safranın çıkması cinin eziyetlerinden biridir. Bazen hasta birkaç gün yemek yiyemez. Midenin giriş kısmı da cinin hedeflerinden biridir. O burayı tıkayarak olabildiğince uzun bir süre büyü maddesini burada tutmaya çalışır. Bu yüzden zamanla burada iltihap oluşarak en küçük bir sebeple bile tekrar eder. Şeytanın bu eziyetleri hastayı daha kolay kontrol edebilmek içindir. Mide ağrısı bulantıya neden olur ve okuma işlemi üzerinde yoğunlaşmaya engel olur. Bazen hasta okumanın başlangıcında esneme ve uyuklamayla karşı karşıya kalır. Bu da şeytanın onu engellemek için kullandığı şeylerden biridir. Büyü durumlarında genellikle cinlerin güçlüleri görevlendirilirler. Cinler tabi ki en baştan mideye yerleşip de kendilerini okunmuş ilaçlara ve sulara maruz bırakarak helak edecek kadar aptal değillerdir. Hastaların mide ve bağırsak ağrılarından şikayet etmeleri durumunda ve özellikle de bağırsak şikayetlerinde zeytinyağı çok etkilidir. Zeytinyağı bağırsakta güçlü kasılmaların oluşmasını sağlar. Ancak onu düzenli kullanmaya başlamadan önce az miktarlarla deneme yapmak gerekir. Zira bağırsaktaki her ağrının sebebi cin olmayabilir. Bu durumda zeytinyağını kullanmak hastayı yoracaktır. Burada şu iki şeyin yerine getirilmesi zorunludur: 1- Bir doktora başvurarak ağrıyı giderecek ve özellikle de mide ağzındaki iltihabı tedavi edecek ilaç kullanmak. 2- Mide bulantısı ve kusma isteği hissedip de bunu yapamadığında evdeki herhangi birinden avuç içiyle sırtına mide hizasında vurmasını iste. Vurulduğunda bulantının arttığı ve güçlü bir vuruşa tahammül edemediğin nokta doğru noktadır. Vuruşların hafif ve peş peşe olması, midedekiler boşalana dek yahut büyük bir bardak meyan kökü içeceği hazırlanana dek, on beş dakika kadar devam etmesi gerekir. Bu vuruşların ardından hemen meyankökü içildiğinde büyü maddesi ya kusma ya da ishal şeklinde çıkacaktır. Kuran ile tedavi sabır ve tahammülle bir takım aşamaların birer birer aşılmasını gerektirir. Şüphe, korku ve tereddüt sahibi ile uygunsuz bir sebebe kalbini bağlayan ya da buna benzer tedaviye engel şeyler kendisinde bulunan kimse bunda başarılı olamaz. Şunun anlaşılması gerekir: Ruhsal hastalıklar ruhla ve nefisle ilgilidir ve bu musibetler insana en çok acı veren musibetler arasındadır. Bu durumda olan kimse sağlıklı kimselerden daha farklı bir alemde yaşar. Başa gelen bu durum Allah‟ın bir kazası ve kaderidir. Dolayısıyla, bu kadere teslim olmak ve tüm kalbiyle rıza göstermek gerekir. Bundan kaçış ve kurtuluş olmadığına göre, en güzeli Allah‟ın ipine sımsıkı sarılmak ve meşru vesilelerle tedavi olmaktır. Meşru sebepler diyoruz, çünkü tecrübeler bize öğretmiştir ki, istenene ulaşmanın en kısa yolu bu meşru vesilelerdir. Hasta Allah‟ın fazlına günahla birlikte kavuşulamayacağını aklından çıkarmamalıdır. Allah‟ın fazlına ancak taatle kavuşulur ve tüm belalar bu konuda imtihan içindir. Şeytan ise her hastayı, ertelemek ve ağırdan almak için aldatmaya çalışır ve masiyete teşvik eder. Kişi masiyete düştüğünde ise „Ben senden beriyim!‟ der. Ruhsal Hastalıkların Tedavisinde Bitkiler Etkili midir? Bitkilerin cinler üzerinde büyük etkileri vardır. Bunların ruhsal hastalıkların tedavisinde kullanılması, vücutta kullanıma engel herhangi bir rahatsızlığın bulunup bulunmamasına bağlıdır. Bitkiler iki amaçla kullanılırlar: 1. Cinin faaliyetlerini engellemek için. 2. Bedene musallat olan cine eziyet vererek onu yıldırmak için. Bu konudaki bilgiler tecrübe ile ve bu konuda uzman olan kimselerden tevatüren aktarılan şeylerle elde edilir. Cinlerin bazı bitkilerden kaçması şaşırtıcı değildir. Çünkü sidr ağacı gibi bazı bitkiler onlar için zehirli ve acı vericidir. Onlar bu ağaca yaklaşamazlar. Hasta ağaca yaklaştığı takdirde sebebini anlayamadığı şiddetli bir sıkıntı hisseder ve bazen bulantı oluşur. Kâfûr da böyledir. Onlar buna karşı direnemezler. İşte bu nedenle ölü sidrle yıkanır ve kâfurla yağlanır. Böylece çürüyene dek şeytan cesede yaklaşıp ona dokunamaz. Bazı Güçlü Cinlerin Tasallutları Cinlerden bir tür, hastayı ve onun aklını şaşırtıcı biçimde kontrol altına alabilir, onun basiretini köreltip, başlangıçta güçlü ve aralıksız bir tedaviye ihtiyaç oluşturacak şekilde hastalanmasına neden olabilir. Bu durumda hasta 1- Sidr otu suyuyla ve eğer bulunabiliyorsa defneyaprağı ve sedef otu ekstresiyle bol bol yıkanmalıdır. 2- Meyankökü, safran ya da hıltît içmelidir. 3- Hastanın üzerine Bakara ve Âl-i İmran sureleriyle Duhan suresi ve Araf suresinin 176. ayetiyle Nuh suresinin 7. ayeti okunmalıdır. Hastayla Birlikte Yaşayanların da Hastalıktan Etkilenmeleri Hastanın bilmesi gereken önemli şeylerden birisi de, birlikte yaşadığı ev halkının küçük büyük hepsinin de bu hastalıktan etkilenecekleri ve sanki hastalarmış gibi onlarda da belirtiler oluşacağıdır. Ama buna çok önem verilmemeli ve hasta olan kişi kendi durumuna önem vermelidir. Evde etkilenen herkesin de bir süreliğine, üzerine okunmuş yağ ve su kullanmaları yeterli olur. Bu esnada belirtilerin çoğu ortadan kalkar. Tabi bunu söylerken ille de gerçek anlamda hasta olan kişi tek kişidir, demiyorum. Sadece şeytanın bu tür hilelerine karşı uyanık olalım diyorum. Evde bir hasta bulunduğunda bundan en çok etkilenenler buluğ çağının altındaki çocuklar olacaktır. Belirtilerin ortaya çıkmasından sorumlu olan bu kişilerdeki karînlerdir. Gerekli sığınma duaları yapılarak ve çocuklara sabah akşam zikirleri ve yatmadan önce yapılacak dualar ve sığınmalar öğretilerek, okunmuş yağ ve su kullanılarak bunlardan kurtulabilinir. Uyku Esnasında Konuşmak Uykuda konuşmak ortada bir hastalık bulunduğuna dair güçlü bir delil sayılmaz. Aynı şekilde rüyalara ve uyku esnasında meydana gelen şeylere dayanarak bir hastalık bulunduğuna karar verilmez. Teşhiste asıl olan uyanıklıkta meydana gelen belirtilerdir. Kuran‟dan, ezandan ve çok zikirden dolayı sıkıntı duymak, namazı terk etmek ya da kısa kesmek (bunlar özellikle ilk zamanlarda olur), zihni dağınıklık, dikkat toplayamama ve bilinen diğer belirtiler. Uykuda konuşma vs. ise yorgunluktan ya da bir şeyi çok tekrarlamaktan vs. olabilir. Uykuda ve uyanıklık anında kendi kendine konuşmak veya bazı rüyalar karînden kaynaklanabilir. Bu konuda asıl dikkate alınması gereken şeyler ise, cinsel rüyalar, yüksekten düşme hissi, tehdit, uyku esnasında yürüme gibi durumlardır. Bu vb. şeyler hastalık durumuna dair güçlü işaretlerdir ama yine de bu konuda kesinlik ifade etmezler. Rüyada görülen hayvanlara gelince, bunları sağlam insan da görebilir ve bunların rüya aleminde yorumları vardır. Hastalık göstergesi olan bu tür rüyalarda ise görülen hayvan cinden kaynaklanır, tek çeşit olur ve tekrar tekrar görülür. Rüyada bu hayvan kişiye ya saldırır ya da yakınlık gösterir. Özellikle de kişi Kuran‟dan uzaksa ve rukye okumuyorsa güzel şekillerde görünür. Karabasan Uykuda üzerine bir şeyin çöktüğü hissedilir, nefes kesilir, seslenmeye ve hareket etmeye güç yetirilemez, boğulacakmış gibi hissedilir. Bunun sebebi içerideki ya da dışarıdaki cindir. - Eğer sebep içerideki cinse, bu durum cinin hastanın vücuduna mide yoluyla bir şey sokmaya çalıştığını gösterir. Bu an cin için çok tehlikelidir. O esnada birisi bilmeden Kuran veya ezan okusa ona büyük bir zarar verebilir. - Eğer sebep dışarıdaki bir cinse, vücuda girmeye çalışıyor demektir. Bu durumda kişi cinin nefesini ya da kokusunu duyabilir. Bu durumda hastanın, dili dönmeyeceği için kalbinden ayetelkursi veya nas ve felak surelerini okuması ya da tekrar tekrar tekbir getirmesi gerekir. Cinin başarılı olduğunun göstergesi hastanın uyanamayıp kendinden geçmesidir. Bu durumda cin bedene girmiş demektir. Aksi takdirde kişi uyanır. Bu duruma düşmemenin yolu uykudan önceki duaları okumak ve avuçlara üfleyip vücudu meshetmektir. Eğer dualar okunur ama vücut meshedilmezse, kâbustan kurtulmak mümkün olmaz. Herkesin vücudu meshetmenin gerekli olduğunu öğrenmesi zaruridir. Vücudunu okunmuş yağla, miskle, gül yağıyla, kâfurla veya başka bir şeyle yağlayana ise Allah‟ın izniyle hiçbir şey olmaz. Çok yemek yiyip yatan, kan dolaşımını engelleyecek biçimde sağlıksız şekilde yatan, tansiyon sorunu veya solunum güçlüğü olan kimselerin uyku esnasında hissettikleri tıkanma ve sıkıntıların ise bahsettiğimiz durumla ilgisi yoktur. Hıltît Hıltît bir ağaç salgısından ibarettir. Sıcak yapılı bir maddedir ve pek çok hastalık için panzehir niteliğindedir. Bazılarının zannettikleri gibi zararlı bir madde değildir. Suda çözünür ve süt gibi olur. Zaten kullanım şekli de budur. Rengi sarıdır ve içinde kırmızılıklar oluşur. Siyah olanı tedaviye uygun değildir ve kullanılmamalıdır. Bu madde cini gerçekten zayıflatır ve faaliyetlerini ortadan kaldırır. Özellikle de solunum organları üzerinde faydalıdır. Kendisine nazar değdiği için balgam düzeyi artan kimse Allah‟ın izniyle bu madde yoluyla sağlığına kavuşur. Özellikle astımı olup da kortizon kullananlar için faydalıdır. Bu madde görme zayıflığı, işitme zayıflığı, sinir zayıflığı gibi cinin bedende uzun süre kalması sonucu meydana gelen rahatsızlıkları durdurur. Gözdeki sarılığı giderir, bayılma nöbetlerini azaltır ve bazen tamamen keser. Hıltît hamilelerde çocuğun düşmesine ya da ölmesine neden olabilir. Süt çocukları gibi, bünyesi zayıf olanlarda da kullanılmamalıdır. Çünkü bu madde çok sıcak bir maddedir ve çocukta ateş, kusma ve hatta ölüme götürecek ağır hastalıklara sebep olabilir. Bazıları bu maddeyi kokladıklarında şakaklarında ağrı hissederler. Bu durumda ya bu maddeyi kullanmamalıdırlar ya da beraberinde –her birinden birer tatlı kaşığı olmak üzere- nar kabuğu ile birlikte menekşe özü kullanmalıdırlar. Yumuşak Bir Üslup ya da Tehdit Üslubu Cinler Üzerinde Etkili midir? Tedavide şeytanlara karşı yumuşak bir üslup kullanılması büyük bir hatadır. Bunu bana tedavi işiyle geçirdiğim seneler boyunca yaşadığım tecrübeler öğretti. Aynı şekilde tehdit üslubunun da faydadan çok zarar verdiğini gördüm. Şeytan bundan çok hoşlanır, çünkü bu durum ona rukye yapanın yokluğu esnasında hastaya eziyet etme fırsatı yaratır. Hastanın ve tedavi edenin inancını bulandırma, kibir ve kendini beğenme, iman nurunu söndürme yolunu açar. Kendi kendine sahip olma gücünü zaten kaybetmiş olan hastanın kalbi bu kabadayılığa bağlanır. En doğru tutum ise, şeytanı hiç muhatap almayıp onunla hiç konuşmamaktır. Eğer o konuşacak olursa onu kuvvetle azarla, seninle savaşacak olursa sen de onunla savaş ama “düşmanla karşılaşmayı temenni etme.” Zulmü ortadan kaldırmada senin görevin kıraate devam etmek ve tedavi için gerekli olan meşru vesileleri kullanmanın yanı sıra, şeytanın saldırısı durumunda ona karşı ne okuyacağını ve ne tür ilaçlar kullanacağını kendisine bildirmek suretiyle, hastaya onunla nasıl savaşacağını ve onu nasıl cezalandıracağını öğretmektir. Öyle bir an gelecektir ki, o kendi kendine ve alçalmış olarak çıkmak istediğini ilan edecektir. O anda okumayı hiç kesme ve onun sözlerine iltifat etme. Şeytan vücuttan nasıl çıkacağını bilir, senin ona öğretmene ihtiyaç yoktur. Rukye Yapanların Eziyete Maruz Kalmaları: Rukye işiyle uğraşanlar bazen şeytanlar tarafından eziyet görürler ve bu nedenle pek çoğu tedaviden vazgeçer. Bunun en çok meydana geldiği durumlar, sihirle ilgili olan durumlardır. Bunun nedeni sihre hizmet eden şeytanlar ile insanlardan ve cinlerden olan büyücülerin çokluğudur. Büyü aleminde gerçekleşmiş bir büyünün, herhangi birinin girişimiyle başarısız olması kabul edilemez bir durumdur. O büyünün her gün yenilenmesi gerekse bile, büyünün başarılı olması için uğraşılır. Şaşırtıcı olsa bile bu bir gerçektir. Büyücü vaat ettiği süre boyunca bu büyüyü başarılık kılmak ve sözünü yerine getirmekle sorumludur. Büyü aleminde büyü bir akittir ve şartları vardır. Kimi büyünün süresi bir ay iken kimininki altı ay, bir sene yahut ömür boyudur. Her birinin de kendine göre bir karşılığı vardır. Büyü aleminde büyünün çözümü aynı akit şartlarını taşıyan beyaz büyüyle olur. Ama yine büyü aleminde büyü akdinin ya da kara büyünün beyaz büyüyle çözülmesi vaki değildir. Bunun aksini söyleyen yalan söyler! Çile ve mücadeleye gelince, herhangi bir koşulun içinde bulunan kimsenin şikayetlenmek yerine, karşılığını Allah‟tan bekleyerek sabretmesi gerekir. Allah‟a itaat uğrunda karşılaşılan imtihanlar çeşit çeşittir. Allah yolunda savaşmak, davet, emribilmaruf ve nehyianilmünker bunlar arasındadır. Örneğin, dul bir kadının çocuklarını yetiştirmesi bir cihattır. Nitekim çocukların eğitimi vb. şeyler başlı başına bir cihattır ve bununla meşgul olanın sabretmesi ve söylenmemesi gerekir. Bu gibi şeylerle uğraşanların yolunda düşmanlar vardır. Bazen kadın kendisini aldatarak doğru tutumdan uzaklaştırmaya çalışanlarla karşılaşır. İyiliği emreden kimse kendisiyle mücadele edenlerle karşılaşır. Allah‟a davet, üzerine güller serpilmiş bir yol değildir, bilakis bu yol dikenlerle doludur. Ama o Rasul‟ün ve diğer peygamberlerin yoludur. Bu gerçeklerin iyi anlaşılması gerekir. Allah‟tan alınacak ecirler zorluklarla kuşatılmıştır. Dünya ise bir imtihan yeri ve mü‟minin zindanıdır. Bunu anlayıp buna göre hareket eden amacına ulaşır. Allah cümlemizi hayırlara ulaştırsın. Bazı Büyücüler Neden Asa Kullanırlar ve Bazıları Bununla Yılanları Deliklerinden Çıkarabilirler? Tabi ki bu onların kerametlerinden değildir. Onlar bunu yapmak için bir tür büyü kullanırlar. Bu şekilde yılanları getirir ve kullanırlar. Her birinin bunu yapmak için farklı bir metodu vardır. Kimi sopasız yılanları çıkaramaz, çünkü o sopaların hadimleri vardır. Bu olay Hindistan‟da çok yaygın ve meşhurdur. Her sopa bunu yapmak için uygun değildir. Özellikle bunların belli ağaçlardan yapılması gerekir. Ben burada bu ağaçların adlarını zikretmek istemem. Kimi belirli bir bitkiyi yılan deliğine koyarak onları çıkarır, kimisi ise bunun için bazı müzik nameleri çalar. Bazıları üzerine sihir azimetleri okunup yağlanmış herhangi bir sopa kullanırlar. Karşıdaki kişi aynen Musa (as) döneminde olduğu gibi onu hareket eden canlı bir yılan gibi görür. Dünyadaki cinler aynen bazı haşeratlar ve kurtlar gibi yeraltında olurlar ve onların delikleri vardır. Daha çok hareket ettirilmesi zor taş ve kaya yığınlarını tercih ederler. Gün boyu buralarda durur, güneş batmaya başlayınca onlar da buralardan çıkıp dağılmaya başlarlar. Güneş tekrar doğana kadar dışarıda dururlar. İçlerinden güçlü olan bazıları kuşluk vaktine kadar da durabilirler. Cinlerin bir kısmı dağlarda bir kısmı da çöllerde yaşarlar. Kabirlerde kalanları da vardır. Bunların cesetlerle beslendiği söylenmiştir. Bu doğru olabilir, zira bilindiği gibi ölüyü sidirle yıkamak ve kâfurla yağlamak sünnettir. Bunların her ikisi de cinlere eziyet veren maddelerdir ve onlar bu maddelerle bunların ağaçlarına yaklaşamazlar. Hastanın rüyasında fare şeklinde gördüğü cinlerin çoğu genellikle kabirlerde yaşayan cinlerdir ve bunlar tuzdan çok etkilenirler. Ruhsal Hastalıklara Neden En Çok Kadınlar Yakalanmaktalar? Kuşkusuz insanın çevresindeki insanlarla olan birlikteliği ve ilişkileri onun maddi ya da manevi pek çok sorunla karşılaşmasına neden olmaktadır. Meseleye ruhsal hastalıklar açısından bakacak olursak, bunların çoğunun nedeninin de bu birliktelikler olduğunu görürüz. Örneğin, çeşitli toplantılara ve kutlamalara insanlar süslenerek ve en güzel kıyafetlerini giyerek giderler. Böylece kendilerine insanlar ve cinler tarafından nazar değmeye açık duruma gelirler. Nazardan kurtulmanın kuralı güzellikleri örtmektir. Bu da çeşitli şekillerde olur. Ya bu güzelliklerden bahsetmekten kaçınılır ya bunlar örtülerek gizlenir ya da olduğundan daha az gösterilir. Ama en iyisi bu konuda Allah‟a tevekkülü terk ettirecek kadar aşırı gitmeyip orta bir yol tutmaktır. Dans ve eğlence yerleri gibi günah işlenen mekanlara gelince, kendisine cin musallat olanların çoğunun buralarla ve dansla ilişkisi olduğu dikkatimi çekmiştir. Bu konuda bir genelleme yapmak istemem ama geçmişte içinde bulunmuş olduğum ortamdan dolayı bunu inkâr da edemem. Müzik ve eğlence masiyetin davetçisi ve şeytanın aldatma aracıdır. Bunlar yoluyla şeytan insanın kalbine yol bulur ve orayı ifsat ederek insanları masiyete teşvik edip onları Allah‟ın zikrinden ve Kuran dinlemekten alıkoyar. Heavy-metal gibi bazı müzikler kişiyi tamamen kontrol altına alarak onu bir tür histeri ve kendinden geçme haline sokar. Böyle bir durumda siz ne olmasını beklersiniz?? Öyleyse bu gibi şeyleri terk ederek kalpler için şifa olan Kuran‟ı dinlemeye yönelelim. “O, iman edenler için hidayet ve şifadır.” O, şeytanın vesveselerini ve bozuk düşünceleri bertaraf eder. Kuran dinleyenin kalbine sükunet ve huzur iner. “Kalpler ancak Allah‟ın zikriyle huzur bulur.” Ruhsal hastalıklar kafirler arasında da mevcuttur. Onların kliniklerinin bu tür hastalarla dolup taşması bu gerçeğin ispatıdır. Ancak hevalarının peşinde hiçbir sınır tanımadan koşan öyle insanlar vardır ki, bunlarla ne şeytanların ne de büyücülerin işi vardır. Bunların çoğunluğu aslında hasta konumundadırlar ama şeytanlar onlara zarar vermezler. Zira onlar zaten sapık bir yoldadırlar ve şeytan onların bu yolda kalmalarını istediği için onlara dokunmaz. Bu yüzden de bir müslümanda görülen hastalık belirtileri onlarda görülmez. Ta ki, onlar Allah‟a dönmeye karar verene kadar. Bu gerçekleştiğinde hasta oldukları ortaya çıkar. Çocuklarda Nazar Çocuklarda nazar değmesi aşırı hareketlilik, yaramazlık, saldırganlık gibi şekillerle kendini gösterir. Bu durumdaki çocuk yanında okunan her zikirden etkilenir ve hemen uykuya dalar. Eğer şiddetli bir nazar söz konusuysa, çocukta garip hastalıklar ortaya çıkar. Bir süre sonra bu hastalıklar tedaviye cevap vermez hale gelir. Eller ya da ayaklar gibi, bedenin herhangi bir organında gelişme bozuklukları oluşabilir ya da bir organın gelişimi tamamen durabilir. Bazen şeker hastalığı yahut ciğerlerde su keseleri oluşur. Böyle bir durumda yapılması gereken şey Bakara Suresi‟nin yağ üzerine okunup çocuğun baştan aşağı omurgasının, göğsünün, şakaklarının ve karnının alt kısmının bu yağla ovulması ve okuma işleminin haftada bir tekrarlanmasıdır. Eğer çocuk içebilecek yaşta ise 200 gr çörekotu iki litre kadar suda kaynatılıp okunmuş bal ile tatlandırılarak çocuğa her altı saatte bir 100 ml içirilir. Balın üzerine nazar ayetleri yedi kez tekrarlanarak okunmuş olmalıdır. Bu yolla çocuğun durumu git gide düzelecektir inşallah. Çocuğun hastalığı düzelme gösterene kadar üzerine rukye okunmaz. Vücudu güçlenip direnç bulduktan sonra anne babadan birisi veya herhangi bir yakını ona rukye yapmaya başlar. Eğer çocuk yukarıdaki terkibi içemeyecekse, yediği mamaların ya da besinlerin üzerine okunur. Bu da aynı şekilde yağ ile birlikte hızla fayda verir. Ancak çocuklarda meydana gelen rahatsızlıkların çoğu karînden kaynaklanır. Bu durumda okunmuş yağ ve okunmuş su yeterli olur. Hastalık durumlarının çoğu ise buluğla birlikte ve bu dönemin başlamasından sonraki beş senede olur. Bunun dışında hastalık durumu nadir görülür. Bu da Allah‟ın bir rahmetidir elbette. Çocuklarda görülen hastalıkların çoğu ise nazardandır. Emziren Bir Anne Yedirilen ya da İçirilen Bir Büyüye Maruz Kalırsa, Emen Çocuk Bundan Etkilenir mi? Hamilelerde etkisi kana geçmiş olan bir büyü kuşkusuz çocuk üzerinde de etkilidir. Özellikle de vücuttaki bir takım hormonların salgılanması büyü nedeniyle azalmışsa… Rahimde olan büyü ve koklanarak gerçekleşmiş büyü de böyledir. Şu var ki, tüm bu etkiler Allah‟ın izniyledir. Kuşkusuz şeytan Allah‟ın yaşamasını dilediği bir cana etki edemez. Bu ister cenin olsun, ister emzikli çocuk isterse bir başkası. Cenin, üzerine okunan kimsenin vücudundaki kasılmalardan ve bayılmadan da etkilenebilir. Yine, çörekotu, meyankökü, sedef otu, hıltit gibi, tedavi için kullanılan bitkiler ve buhurlar da cenini etkiler. Bunların her birinin farklı düzeyde etkileri vardır. Bu yüzden en iyisi hamilelerin vücudu düzenli biçimde zeytinyağıyla yağlamakla yetinmeleridir. Emen çocuk ise kullanılan ilaçlar ve zehirli maddeler gibi annenin kanına karışan şeylerden daha az da olsa etkilenir. Ancak bu etki de önemlidir. Nitekim eskiden emen çocukları anneye verilen ilaçlarla tedavi ederlerdi. Yapılan büyü emen çocuğa direkt etki etmez. Ama büyüden dolayı annenin vücudundaki salgılar doğal seyrini kaybedeceği için çocuğun beslenmesinde olumsuz etkiler olabilir. Ayrıca sihirle görevli şeytanın çocuğa eziyet edip ağlamasına sebep olması mümkündür. Bu yüzden çocuğun üzerine sığınma dualarının sabah ve akşam düzenli olarak okunması gerekir. Tedavide Rüyaların Rolü Şeytanın hilelerini bertaraf etmede rüyalara dayanmak uygun olmaz. Ama rüyalar yoluyla Allah bazen hastaya yol gösterir ve ona faydalı olacak şeylere kendisini iletebilir. Aynı şey rukye yapan için de geçerlidir. Kısacası, rüyalar şer‟î anlamda bağlayıcı değildirler ama yol gösterici olabilirler. Hasta dilerse Nebi‟nin (sallallahu aleyhi ve sellem) yaptığı gibi yapar ve Allah‟tan kendisine yol göstermesini ister. Allah da dilerse onun duasına karşılık verir. Şunu anlamamız gerekir ki, tedavi esrarlı bir iş değildir. Bilakis o bir tecrübe işidir ve onu gerçekleştirirken şeriatın genel maksatlarına uygun hareket edilir. Ama rukyede öyle incelikler vardır ki, ilim ehlinin kullandığı yöntemlerle bu incelikler kavranamayabilir. Nitekim herhangi bir tedavicinin, deneyiminin azlığından dolayı bir başkasının uygulamalarını kabul etmediğini görebiliriz. Bazen rukye konusunda deneyimi olmayan herhangi bir ilim öğrencisinin bu konuda araştırmalar yaparak yol gösterdiğine tanık oluruz. Ama bu kişinin, şeytanın hastaya yönelik kötülüklerinden ve zararlarından haberi yoktur. Bu nedenle sadece kıraatle yetinir ve hastanın maruz kaldığı eziyetleri nasıl defedeceğini bilemez. Bundan dolayı diyoruz ki, rukye ilmi kolay bir ilim değildir. Rukye yapacak kimsenin bu ilmi bu konuda usta olan birinden öğrenmesi gerekir. Rukye işinde iyi olan kimseler ise bu konuda çok yönlü bilgiye sahip olan, cinlere nasıl muamele edileceğini, onların eziyetlerinin nasıl def edileceğini bilen, hastaya yardımcı olacak olan bitkisel tedavi konusunda bilgisi olan, takva, vera ve yakin sahibi kimselerdir. İyi rukyecinin özelliklerinden birisi de bu işe sokulmuş batıl ve garip tutumları bilerek bunlardan uzak durmaktır. Çünkü bu kapı şeytan için açık bir kapıdır. O bu yolla insanları batıla sevk eder ve Allah dileyene kadar onları kısır bir döngü içerisinde bırakır. Tedavi yöntemlerinin çoğu için özel bir şeri delil yoktur. Ama bunlar Kitap ve Sünnet‟te mevcut genel deliller çerçevesine dahildir. Bazı aşırılıklar sahibini bilmeden doğru yöntem dışına çıkarabilir. Bazı tedavi yöntemlerinde ise direkt olarak dinin kurallarına aykırılık söz konusudur ve bu yöntemlerden kaçınılması gerekir. Kimileri tedavi işiyle uğraşırlar ve deneyimleri nedeniyle insanlar ondan faydalanırlar. Ama bu kimselerin bu konudaki ilimleri azdır. O takdirde bu kimsenin bu konudaki ilmini artırması gerekir. Zira oruç, hac gibi herhangi bir ibadete yönelen kimsenin bu konuda gereken bilgileri edinmesi üzerine nasıl farzsa, o kimsenin rukye konusundaki bilgileri edinmesi de üzerine öyle farzdır. Hiçbir tecrübesi olmadığı halde tedavi işiyle uğraşan kimseler de vardır. Şunu unutmamak gerekir ki, ilmi olmadan irşada kalkan kimse günahkar olur. Unutmayalım ki, cinler alemi gaybî ve etrafı çevrili bir alemdir. Hiç kimse bu alemi çevreleyen engeli tamamıyla delemez. Bu yüzden bu konudaki yorumların çoğu zannı galibe dayalıdır. Eğer bu konudaki herhangi bir yorum dinin bir aslına ters düşmüyorsa, o konuda tevakkuf edilir. Depresyon Depresyonun sebebi nazardır, ama güçlü bir nazardır. Depresyon bir anda meydana gelmez. Nazarın etkileri başlangıçta katlanılabilir ve direnilebilir miktardadır. Ama uykusuzluk ve endişe durumları baş gösterip de tedavisi yapılmazsa zamanla hastalık kişiye galip gelir. İnsanlardan sadece bir kısmının hastalığı depresyon aşamasına gelir. Az bile olsa günlük zikirlerini yapan diğer bir kısım bu aşamaya gelmezler. Onlardaki stres düzeyi düşük olur ve depresyon haline girmezler. İşte sabah ve akşam zikirleriyle Kuran okumanın faydalarından birisi burada kendini gösterir. Kişide hastalık belirtileri baş gösterdiğinde karîn bunu kullanır ve ruhtaki zayıflama sahibini büyük bir çöküntüye doğru sürüklemeye başlar. Eğer başka bir cinin musallat olması durumu yoksa, olayın seyri böyledir. Işık parlamaları görmek, hafıza kaybı, konuşurken saçmalamak gibi durumlar sanıldığı gibi cinden değildir. Bu gibi durumların nedeni bedenin kimyasında meydana gelen bozukluklardır ve bu durumda sinir sistemini ilgilendiren salgıların tekrar düzenlenebilmesi için doktor tedavisine ihtiyaç vardır. Burada dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta vardır ki, bu da bu gibi kimselere rukye yapılmasının onların sıkıntılarını daha da artıracağıdır. Çünkü beden henüz gerekli salgıların oluşmasında dengeyi sağlayacak güce sahip değildir ve rukyeden önce bunun sağlanması gerekir. Dolayısıyla, hastalığı bu noktaya gelmiş kimseye rukye yapılmamalı ve bu kişi öncelikle doktor tedavisi görmelidir. Tedaviden iki ya da üç ay sonra kendisine rukye uygulandığında Allah‟ın izniyle şifaya kavuşur. Zorlu bir hastalık olan depresyon, iyi bir tedavi uygulandığında tamamen geçebilir. Uyuyamama durumunda şu tedavi uygulanır: Bir avuç dolusu sidir yaprağı bir litre zeytinyağına katılarak mikserle karıştırılır. Bu karışıma bir çay fincanı da su katılarak tekrar iyice karıştırılır ve üzerine Bakara, Yâ Sîn ya da bilinen diğer rukyelerden biri tekrar edilerek okunur sonra yatmadan önce vücut kullanmadan önce tekrar çalkalanarak bu yağla yağlanır. Bunun sonucunda kişi uzun saatler boyunca rahat uyumaya başlar. Hastanın hafızası yerine gelip sesi asli haline dönene kadar –zira bu hastalıkla birlikte ses de değişir- bu tedaviye devam edilir. Hasta iyi bir duruma geldiğinde artık kendisine rukye uygulanır. Hasta günde dört-altı saat uyuyabiliyorsa sidire gerek yoktur. Bunun yerine yatmadan önce papatya çayı içmek yeterli olur. Bu çay uykusuzluğu ve beden yorgunluğunu giderir. Telbîne Nebevi bir ilaç olan telbine ruhsal hastalıklar için en iyi tedavilerden birisidir. Hasta genellikle tüm duyularında ve uzuvlarında zayıflık hisseder. Solunum sistemi, hazım sistemi, görmesi, işitmesi, dikkati ve özellikle de tat ve zevk alma duyusu zayıflamıştır. Bu durumun en iyi ilacı ise telbinedir. Bu içecek bedene tekrar canlılık katar. İlk faydası ise hemen sindirim sistemini iyileştirmesidir. Ardından diğer organlar ve duyular gelir. Beden salgıları düzene girer ve doğal haline döner. Bazıları onun sadece bir kısım hormonlar üzerinde belirli bir etkisinin olduğunu zannetmekteler. Gerçekte ise o tüm bedeni etkiler ve ona tekrar canlılık verir. Telbine yapmanın en iyi yöntemi şudur: Yarı yarıya su ile karıştırılmış süt ocağa konarak ısıtıldıktan sonra içine, koruyucu vs. herhangi bir kimyasal madde bulaştırılmamış yani bu işi bilenler tarafından öğütülmüş arpa unu azar azar katılmaya başlanır ve bir taraftan da karıştırılır. Salep kıvamı elde edene kadar kaynatılır. Sonra ocaktan indirilerek ılıtılır. Ardından içerisine bal eklenerek sabah aç karnına, öğlen aç karnına ve akşam yatmadan önce içilir. Bu işlem haftada üç dört kez tekrarlanır. Öksürük Göğsünüzde bir hareket hissettiğinizde yüksek sesle tekbir getirin. Öksürük genellikle midede çözünen sihir maddesinden ya da çıkması yaklaştığı için mideye doğru hareket eden cinin bizzat kendisinden kaynaklanır. Bu belirtiler kendisinde oluşan hastanın kendisine yardım etmesi ve yolu kısaltması için bir rukye yapana ihtiyacı olur. Bu safhada en önemlisi cinle konuşmaya ve onu ikna etmeye uğraşmaksızın rukye okumaktır. Aynı anda hastaya okunmuş gül suyu, safran ya da sade su içirilmesidir. Hastanın yüzüne ve vücudunun bir kısmına da okunmuş su serpilir. Aşırı korku hissi şifanın yakın olduğunu gösterir. Farz namazları kıldığınızda namazdan sonra okunan zikirleri yapıncaya kadar yerinizde kalın ve bu zikirleri Kuran okuyormuş gibi güzelce okuyun. Kuran okuduğunuzda bunu işiteceğiniz bir sesle tertil ile ve ayetleri iyice anlayacak biçimde tekrarlayarak okuyun. Ruku ve secdedeki tesbihleri onar tane civarında yapın. Tesbihleri tane tane okuyun, peş peşe birleştirerek okumayın. Ayetleri yine tane tane ve ayrı ayrı okuyun. Rukuda başınızı kaldırmayın ve sırtınızla aynı hizada olmasına dikkat edin. Gözleriniz secde yeri ile ayaklarınız arasındaki bölgeden ayrılmasın. Namazdaki her vacip ve her rükün bu dönemde size yardımcıdır. Büyünün ve Cin Çarpmasının Tedavisi Geçmişte Nasıldı? Şunu belirtmek isterim ki, geçmiş nesillerin tedavileri bugünkülerin tedavilerinden daha hayırlıydı. Hiç kuşkusuz bugünkü rukye yapanlar daha bilgililer ama geçmiştekilerin anlayışları daha güçlüydü ve cin üzerinde etkili olan yöntemleri çok iyi biliyorlardı. Bu yüzden de cinleri Allah‟ın yardımıyla vücuttan çok kolay çıkarıyorlardı. Tedavide buruna çekilecek, içilecek ve vücuda sürülecek şeyleri rukye ile birlikte kullanıyorlardı. Onların tedavideki eski yöntemlerinden birisi rukyeye başlamadan önce beş cüz kadar Kuran okumaktı. Hastaya günlük olarak altı saat boyunca okunur, ilk devre tamamlanınca hastanın yüzüne ezan, ayetelkursi, nas ve felak sureleri okunur ve her ayette üflenirdi. Hastada bir belirti meydana gelirse gereken tütsü koklatılır ve tedavide kullandıkları içecek ne ise içirilirdi. Ayrıca onlar cinle hiçbir şekilde konuşmazlar, ona soru sormazlardı. Çünkü ortada başka bir şey değil, her yönüyle yalnızca bir savaş vardı. Onların cine boyun eğdirdikleri yöntemleri vardı. İnsanlar onlardan gerçekten çok faydalanırlardı. Ama ne yazık ki, tecrübelerini anlatan eserler bırakmamışlardır. Bu konuda belki birkaç tane kitap bulunabilir. Onların da hattı neredeyse okunamayacak hale gelmiştir. Onlar okuma işlemini hem kendileri hem de hasta ayakta olarak yaparlardı. İçlerinde kendilerine ulaşıp tanık olduğum bazıları son derece serttiler. Cinin Sinir Sistemi Üzerindeki Etkisi Şeytan hastaya sinir sistemi üzerinden etki eder. Ama vücutta dolaşma yolu kalpten ve insanoğlunun ruhuyla birlikte olur. O hastanın ruhunun ve imanının gücüne göre o ruhla karışır. Şeytan ruhu insanın kan damarlarında dolaşır. Özellikle de boynun iki tarafından geçerken insan bu damarlar boyunca elektrik akımı olmuş gibi hisseder. İnsan bedeni bir alet gibidir. Ruh bu alet içinde dolaşır ve karargâhı kalptir. Şeytan buradan insanoğlunun ruhuna üfler. Kalpteki siyah noktaların ve dolayısıyla günahların çokluğu nispetince vücuttaki dolaşımı artar. İki Şahdamarı Üzerine Basınç Uygulaması Bu uygulamayı anlayıp yapabilen Allah‟ın izniyle kesin fayda görür. Özellikle de cin hasta üzerinde inatla etkin olmaya devam ediyor ve günlerce geri çekilmiyorsa bu uygulama fayda verecektir. Yapılacak tek şey bir taraftan rukye okurken bir taraftan beş saniye boyunca iki şahdamarı üzerine basınç uygulayıp bırakmak ve hasta kendine gelene kadar bunu tekrarlamaktır. Bir başka uygulama ise elini iki şahdamarı üzerine sadece koymaktır. Cin buna dayanamayacak ve senin onu nasıl yola getireceğini bildiğini görecektir. Şah damarları üzerine basınç uygulama işini bilinçli biçimde ve doğru yöntemle yapmak gerekir. Aksi halde bu işlem hasta için de tehlike oluşturur. Hasta kendine geldikten sonra üzerine rukye okunur ki, ruhu güçlensin ve cin ona tekrar hakim olamasın. Şeytan hastaya tamamen hakim olmayı ancak şiddetli bir üzüntü, sevinç, korku ya da öfke yoluyla başarır. Bu şekilde hastanın ruhunu tamamen ele geçirir. Bunun sonucunda insanın ruhu içeriden konuşabilse de bedene hakim olamadığı için dışından konuşamaz. Çünkü o bir tür kendinden geçme halindedir ve konuşmaya güç yetiremez. Bunun tam tersini düşünecek olursak, insan ruhu iman ve yakinle güç kazanınca da şeytan ruhu bu şekilde geri planda kalır ve hakimiyet oluşturup ortaya çıkamaz. Göğsü ve kalbin bulunduğu bölgeyi önden ve arkadan yağlamak her ruhsal hasta için şarttır. Bunu yapan, cinin inanılmaz bir hızla zayıfladığını görür. Aynı şekilde, eğer cin vücudun herhangi bir organında hastalığa sebep oluyorsa, yapılması gereken şey bu organa uzanan sinirlerin yağlanmasıdır. Eğer bunu yaparsan, o istese de istemese de hakkını alırsın. Hastanın yağlama işlemine ve üzerine okunmuş herhangi bir şeyi içmeye devam etmesi şarttır. Üzüntü, sevinç, korku ve öfke gibi duygular mutlak anlamda yasak olan şeyler olmasa da, bunların Allah için olmasına ve bu duygularda aşırı olmamaya özen göstermek gerekir. Bunlar dışında hastanın durumunun kötüleşmesine ve şeytanın güç kazanmasına yol açabilecek başka sebepler de vardır. Birisi hastanın kendisi için yapılan büyünün bulunduğu mekandan geçmesidir. Bu durumda hasta kendini kaybedebilir ve rahatsızlıkları artabilir. Büyüyü yapan veya yaptıran kimseyi görmek de aynı etkiyi yapar. Bir başka sebep cinlerin yerleşik oldukları mekanlardan geçmektir. Buradan geçen hasta bazen kendinden geçer ve bunun sebebinin ne olduğunu bir türlü anlayamaz. Nazarda da durum aynıdır. Nazarı değen kişiyi görmek, kendisine nazarın değdiği yerden geçmek, kendisine nazar değme sebebinin anılması, kendisine nazar değen yerin ya da nazarı değen kişilerin adlarının anılması hastanın kötüleşmesine neden olabilir. Bu nedenle hastanın –bildiği taktirde- bunlardan kaçınması gerekir. Rukye yapan kimsenin de hastayı bu konuda uyarması gerekir. Belirtilen sebeplerden dolayı herhangi bir olumsuzluk meydana gelmiş olsa bile bunlar rukye sonucunda gitgide hafifler. Burada önemli bir nokta var ki, o da şeytanın bu gibi durumları kullanarak insanların arasını açmasından sakınmaktır. Hasta eğer kendisine kimin nazarının değdiğini biliyorsa en doğru davranış ona iyi muamelede bulunarak eziyet etmemek olacaktır. Bu tutum başkalarına ihsan kapsamına girer. Hastanın kendisini kötü hissettiği yerlere ve toplantılara onu götürmemek gerekir. Zira hasta her yerde kendini kötü hissetmez. Yalnızca nazarı değen ya da kendisine büyü yapan kimselerin bulundukları yerlerde yahut benzer biçimde nazar değmesine maruz kaldığı ortamlarda rahatsızlık hisseder. Dolayısıyla onun bu gibi yerlerde bulunması hastalığının kötüleşmesine ve iyileşme sürecinin uzamasına neden olur. Büyü malzemesinin bulunduğundan şüphe edilen yerlere okunmuş su dökülmelidir. Suyun tuzlu olması daha da iyidir. Şeytanın Verdiği Habere İtibar Edilir mi? Bazı rukye yapan kimseler kendisine nazar değen kişiden, nazarının değdiğinden şüphelendiği kimsenin adını sürekli tekrarlamasını isterler. Buna göre eğer nazarı değen kişi o kişiyse hasta etkilenir ve şeytan konuşarak, ben falan kişinin nazarıyım, der. Elbette ki, şeytanın verdiği haber dikkate alınmaz, çünkü şeytanlar akrabalık ve arkadaşlık ilişkilerini koparmayı görev bilirler. Bir büyü görevlisi şeytanın, büyücünün, herhangi bir hocanın, rukyecinin, nazarı değenin ya da herhangi bir şeytanın adının zikredilmesi, cinin korkutulması ve tehdit edilmesi ya da buna benzer rukye kapsamına girmeyen bir şey yapılması, her ne kadar etkili olduğu iddia edilse de doğru değildir. Şeytanın da bir aklı vardır ve bununla hileler düşünüp aldatabilir. Onun aldatmalarına engel olmanın tek yolu, üzerine hiçbir şey eklemeksizin ve kendisinden bir şey eksiltmeksizin rukyeye devam etmektir. Şeytana galip gelmek isteyen onunla mücadelede bu tür yollara başvurmak yerine, o şeytanın rabbine ve yaratıcısına yönelerek, meşru bir vesile olarak rukyeye ve diğer mübah ilaçlara başvurmalıdır. Nefes/Üfürmek Nefes etmekten ya da üfürmekten amaç, belli bir usulle ruhu tedavi etmeye çalışırken etkiyi artırmaktır. Bu salih insanların ve başkalarının –herkesin kendi kastına göre- başvurdukları bir tutumdur. İman ehli öncelikle Allah‟a ve ardından kalbinde yerleşik yakine ve takvaya dayanır. Ruh salih amellerden beslenir. Ruhu temiz olan kimseyi insanlar “psikolojisi güçlü” diye tanımlarlar. Bu yüzden güçlü bir ruhla Allah‟a yönelmek, pis ruhlar karşısında iman ehlinin taşıdığı en büyük silahtır. Pis/habis ruhlara gelince, konumuz tedavi olduğu için bizim bahsettiğimiz pis ruhlar büyücünün, hasetçinin ve şeytanın ruhlarıdır. Bunlar tek bir mecrada akarlar ve bunların bir araya gelmesi bir güç meydana getirir. Onların bir araya gelmelerinde asıl olan haset ve nefrettir. Bunu ister büyü olarak adlandıralım ister nazar olarak… İşte bu kimselerin de habis durumun gücüne göre etkisi artan nefesleri vardır ve bu nefesler Allah‟ın izninden sonra başkaları üzerinde etkili olur. Nebi’ye (sallallahu aleyhi ve sellem) Büyü Yapılması Olayı Bu konuda kimileri şeytanın Nebi‟ye (sallallahu aleyhi ve sellem) etki ettiği ithamında bulunurken, kimileri de bu büyünün şeytansız gerçekleştiğini söylemişlerdir. Oysa yapılması gereken şey Nebi‟nin (sallallahu aleyhi ve sellem) konumundan dolayı bu gibi yorumlardan uzak durmaktır. Allah‟ın teşrideki hikmeti bazen bu gibi olayların meydana gelmesini gerektirebilir. Bu şekilde ümmet bu gibi olaylarla karşılaşabileceğini ve böyle durumlarda nasıl bir tavır takınacağını öğrenir. Nitekim Allah İslam Dini‟ni insanlara her konuda açıklama getiren bir din kılmıştır. Şu halde bize düşen, hem anladığımız hem de anlamakta güçlük çektiğimiz konularda Allah‟a ve Rasulü‟ne teslim olmaktır. İnkıyadın anlamı da budur zaten. Nebi’nin Beraberinde de Bir Karîn Var mıydı? Nebi (sallallahu aleyhi ve selem) de dahil her insanın beraberinde bir karîn olduğu sabittir. Bunun iki istisnası İsa ve annesi Meryem‟dir (aleyhimesselam). Bir hadiste Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem) “Ancak Allah ona karşı bana yardım etti ve o bana boyun eğdi”1 derken bir diğerinde de “O bana sadece hayır emreder” demekte. Enes ibn Malik‟ten rivayet edilen hadiste de Cibril‟in (aleyhisselam) o henüz bir çocukken Nebi‟nin kalbini yarıp içinden bir kan pıhtısı çıkardığı ve “İşte bu şeytanın sendeki payıdır” dediği geçer. Dolayısıyla şeytanın Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem) üzerinde ne ona vesvese verme ne de onun ruhuyla karışıp onu kontrol edebilme gibi bir gücü vardır. Nitekim iman ehli üzerinde de onun mutlak bir otoritesi yoktur. Sadece onlara vesvese verir, aralarını bozar, unutturur, çok yeme ve içme gibi yollarla onları itaatte tembelliğe sevk eder. Ruhların Birbirleri Üzerindeki Etkisi Burada değinmek istediğimiz noktalardan birisi de gerek temiz gerek pis ruhların birbirleri üzerindeki etkisidir. Ne akıl sahipleri, ne doktorlar ne de felsefeciler bu gerçeği inkar etmişlerdir. İlim ehli ruhun başka ruhlar üzerinde, nasıl olduğunu sadece Allah‟ın bilebileceği çeşitli yollarla etkisi olduğuna inanır. Büyü olayında Nebi‟nin (sallallahu aleyhi ve sellem) başına gelen de bundan ibarettir. Gerek cin gerek insan olsun bazı ruhların yaratılıştan var olmayan ama sonradan kazanılabilen bir güce sahip olduğunu hiç kimse inkar etmemektedir. Hayır ehli olanlar ruhlarını imanla ve salih amelle güçlendirirlerken, şer ehli onu şerle güçlendirirler. Büyücüler mükaşefe ve riyazet2 ehlidirler. Bunlar için ayinler düzenlerler. Öyle ki, sonunda hayır nihai olarak kalplerinden çıkarılır. Eğer böyle olmasa ne büyücü ne de hasetçi olurlardı. Rukye ehli nasıl birbirlerinden farklılık gösteriyorsa, hasetçiler ve büyücüler de şerre yönelik riyazetlerinin gücü nispetince farklılık gösterirler. Şeytan, ruhu haset konusunda eğitir ve sonunda o ruh hasette etkili olur. Yoksa Allah hiçbir ruhu hasetçi ve büyücü olarak yaratmamıştır. Aksine o ruhları hanif fıtrat üzere yaratır. Sonra o ruhların her biri kendi yolunda eğitimini alır. Hayır üzere olan ruhlar hayır ehliyle anlaşıp bir araya geldikleri gibi, pis ruha sahip şer ehliyle zıtlık oluştururlar. Bu yüzden ilim ehli rukye silahının ancak hem rukyeyi yapan ve hem de rukye yapılan tarafındaki engeller kalktığı taktirde etki edeceğini belirtirler. Şeytanla büyücünün ya da hasetçinin durumu da böyledir. Aralarında bir engel olduğu taktirde işleri bozulur. Bu şu anlama gelir: Eğer kendisine rukye yapılan tarafında bir engel varsa rukye yapanın etkisi asgari derecede kalır. Çünkü etki tek taraftan gelmektedir. Aynı şekilde şeytanın ya da insanın nazarı yahut büyücünün büyüsü de tek yönden, kendi yönünden gelmektedir. 1 Hadisteki “esleme” ifadesi “Müslüman oldu” şeklinde de anlaşılabilir. Ama alimlerden bir kısmı şeytan Müslüman olmayacağı için bu ifade “boyun eğdi ve teslim oldu” anlamındadır, demişlerdir. 2 Bir takım güçlere sahip olabilmek için düzenli yapılan uygulama. Şeytani ruhların gücü insani ruhların gücünden fazladır. Bunun nedeni şeytanda hiçbir hayrın bulunmayışıdır. İnsan ise böyle değildir. Onlarda sevgi, merhamet, güzel davranışlar bulunur. İnsanlar kendilerinde bulunan imanın ve hayrın miktarı bakımından farklılık gösterirler. Şeytanın onlardan payı ise işte bu hayrın nispetince değişiklik gösterir. İnsan Allah‟a sıdkla yöneldiğinde şeytanın kendisinden elde ettiği payın çoğu ortadan kalkar. Temelde büyü de haset de aynı tür şeylerdir; aynı öfkeyi ve aynı kini taşıyan ruhtan çıkarlar. Aralarındaki tek fark büyünün açıkça şeytanla işbirliği içinde yapılması, hasedin ise yine şeytan yoluyla gerçekleşmesiyle birlikte, haset edenin çoğu kez bunun farkında olmamasıdır. Haset eden kimse bilmeden onları razı edecek şeyi yaparak, onları kendine yardım etmeye sevk eder. Dolayısıyla, hasetçi ve büyücü pis ruhların keyfiyetinde ortaktırlar ve bu keyfiyet fıtratla gelmez ama çabayla kazanılır. Hasetçinin bu hali bazen küçük bir yaşta iken başlar. Şeytan onun kalbinde kin ve haset oluşması işini üstlenir. Sonunda o kendini bu işte uzmanlaşmış bulur. Ama çoğu hasetçiler büyük bir olay meydana gelene kadar, başkaları üzerinde böyle bir etkilerinin olduğunun farkında olmazlar. Bazen bir ailenin bu habis özelliği nesilden nesile taşıdığı görülür. Bunun sebebi ise İslam terbiyesinden ve Müslümanların yaşadıkları ortamlardan uzak olmaktır. Temelde insanoğlunun kalbi tüm kötülüklerden arıdır ve bu kalbin sahibi şeytanın onaylayacağı şeylere meyledene kadar da öyle kalır. Bu meyil oluştuktan sonra, artık zaman içerisinde bu yönde eğitimini alır. Büyücüye gelince, o şeytanın kapısını kendi rızasıyla çalar ve kendi rızasıyla ona kul olmak istediğini belirtir. O ise başlangıçta onu hemen kabul etmez. Önce onun gerçekten bunu istediğinden emin olmak ister. Bu yüzden de şeytanlarla açıkça ve rahatça karşı karşıya gelebilmesi için onu riyazetle yükümlü tutar ve ağır, bağlayıcı sözler alır. Alacağı şeylerin karşılığında ödeyeceği bedel ise bizzat kendi ruhudur. Bunun dışında çoğu kez evlatlarının ve yakınlarının ruhlarını da şeytana kurban eder ve çocukları yaşamaz. Sihir öğrenme riyazetleri (alıştırmaları) gerçekte kalpte olan fıtratın harabından ve çekip alınmasından ibarettir. Büyücülerin ve hasetçilerin içinde bulundukları durum bir tür amansız hastalıktır. Tedavisi imkansız gibidir. Bu hastalığı ancak içten bir arzu ve uzun seneler boyunca çekilen çileler, mücadeleler tedavi edebilir. Ancak bu şekilde kötülük kalpten dağılmaya başlar. Bunun en büyük ilacı ilim öğrenmek, özellikle tevhid ilmini ve imanın kısımlarını öğrenmektir. Kadere iman konusu ise bunlar arasında özel bir yer tutar. Ayrıca çok salih amel işlemek ve nefsi şer‟î yöntemlerle batıldan alıkoymak gerekir. Büyücülerin ve hasetçilerin yaptığı şey aslında Allah‟ın paylaştırmasına, kazasına ve hikmetine başkaldırıdır. Onlar eğer Allah‟ın takdirlerine razı olsalardı en mutlu insanlar olurlardı. Ama ne yazık ki, şeytan onları korkaklık, düşmanlık, kin ve haset barındıran bu yolla zehirlerini saçmaya sevk etmektedir. Nazar bazen salih kimselerden, herhangi bir eziyet kastı olmaksızın meydana gelebilir. Şeytan bu şekilde, kulun kalbindeki en küçük bir kaymayı kullanarak onu acıya ve sıkıntıya dönüştürmeye çalışır. Bu nedenle her müminin, kalbine düşen her mahzurlu şeye karşı kendisini savunması ve hiçbir vesveseye icabet etmemesi gerekir. Kimi insanlar vesveselere icabet ederek kendilerini onlara teslim ederler. Bu büyük bir hatadır. Çünkü kalbe gelip giden bu şeyler temelde şeytandandır ve onlara kulak asmayıp bir şekilde bertaraf etmek gerekir. Kısacası, büyücüler ve hasetçiler kalpleri hasta varlıklardır ve onlara ne rukye ne de başka şey fayda eder. Ta ki, onlar sadık biçimde tevbe edene kadar. Onlar Allaha yöneldikleri, sabrettikleri, üzerlerine geçen hakları iade ettikleri ve tarafından bağışlanmadıkları kişilere dua ettikleri takdirde, Allah‟ın rahmetine ve affına yine onun izniyle kavuşabilirler. Törensel Tedavi Yöntemleri Büyücülerin ayinleriyle aynı yönteme dayanan bu tür tedaviler caiz değildir. Demir ya da baltanın kızdırılıp buhar yapılarak büyü bozmaya çalışmak, cine boyun eğdirmek için bir takım cin isimlerini saymak gibi. Bu ve benzeri yöntemler ilk anda fayda verebilir ama bu bir hileden ibarettir ve en kısa zamanda hasta yine eski haline döner. Büyücüler kullandıkları rakamları ve miktarları rastgele kullanılmazlar. Aksine bunları şeytanlar belirler. Ne kadar bakır, kurşun, demir, cıva, buhur ve bitki kullanacaklarını ince ayarlarla şeytanlar belirler. Bazen azimetler ve tılsımlar kullanırlar, bazen kullanmazlar. Cinin isteğe cevap vermesi için bir takım semboller yeterlidir. Bu belirli bir bitki olabilir, belirli bir gün ya da gece, gündüz, ayın başı ya da sonu gibi belirli bir vakit olabilir. Bazen –gelinin evden çıkma vakti gibi- belirli bir an yahut bir hayvanın ya da insanın üzerinden alınmış bir eser olabilir. Bunları belirtmedeki amacımız, büyücülerin sembollere, tılsımlara dayalı bu tür tutumları olduğu ve tedavide benzer tutumlardan kaçınılması gerektiğidir. Yoksa onların kullandıkları bir takım mübah bitkileri ve malzemeleri kullanmakta bir mahzur yoktur. Tedavide demirin kullanılması aslında faydalıdır ve temelde bunda bir mahzur yoktur. Demiri kullanmanın çeşitli yolları vardır. Şu var ki, kullanıma uygun olması için demiri hazırlamak çok vakit alır. Rukye ve Tıbbi Tedavi Tedavi ruhsal tedavi ve mübah ilaçlarla tedavi olmak üzere iki türdür. İlaçla tedavinin dinen mübah olduğu sünnetle sabittir. Bu nedenle her hastalık için rukye gerekir denemez. Nitekim Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem) hacamatla, balla, zemzemle ve başka şeylerle tedaviyi tavsiye etmiştir. Nazar, cin çarpması ve büyü sonucu oluşan rahatsızlıklar rukyeyle tedavi edilir. Ama en güzeli rukye ile mübah ilaçları bir arada kullanmaktır. Bunu yapmak tedavi için en ideal yoldur. İlaç kullanmanın tek kuralı bu ilaçların haram olmayan maddeler olmasıdır. Rukye uygulamasında kural ise içeriğinde şirke düşürecek bir şey bulunmaması, küfür, lanet ve saldırı gibi haram bir şeyi kapsamamasıdır. Alimler rukyenin kurallarını şöyle sıralamışlardır: 1- Kuran ve Sünnet‟e dayalı dualarla, Allah‟ın isimleriyle ve sıfatlarıyla olması. 2- Arapça ya da başka bir dilde, anlaşılır ifadelerle olması. 3- Rukye yapanın ve kendisine rukye yapılanın, rukyenin etkisinin bizzat kendinden kaynaklanmadığını, bilakis bu etkinin Allah‟tan olduğunu bilmesi. Karın Bölgesine Ya da Vücudun Başka Bir Yerine Elin Konulmasından Duyulan Rahatsızlık Bundan duyulan sıkıntı ve rahatsızlık çoğunlukla hastada büyü olduğunu ve bu bölgenin de büyünün toplandığı bölge olduğunu gösterir. Burada bazen cildin altında düğümlenme fark edilir. Aynı biçimde cinin yerleştiği bölgeye el konulmasından hasta rahatsız olur. Namaz kılarken ayaklarda olan titreme ve kalpte olan çarpıntı şeytandandır. Göğsün alt kısmından ve göğüsten gelen ağlama şeytandandır. Bu durumda kişinin bu hissi def etmeye çalışması gerekir. Namazdan önce sığınma dualarını çok okumak, ele üfleyip göğsü mesh etmek, namaza erkenden hazırlanmak bu gibi durumları ortadan kaldırabilir. İbnu‟l-Kayyım‟ın Zadu‟l-Mead‟da aktardığı sığınma duaları gibi duaların tekrar tekrar okunmaları ve vücudun bunlarla mesh edilmesi nazar belirtilerini, özellikle de namazda ortaya çıkan rahatsızlıkları giderir. İbadet esnasındaki gerçek huşu ve gerçek ağlamanın kaynağı kalptir. Tüm organlar bu huşuya tabi olurlar ve bu ruhu yüceltir, etkisi ibadetten sonra da devam eder. Göğüsten gelen tüm hisler şeytandandır. Özellikle de isteksizlik, içinde şüphe olan bir şeye ya da bir harama davet olan şeyler, bakılmaması gereken şeye bakma isteği… Bunların tümü şeytandandır ve bunlara cevap vermemek gerekir. Şeytanın hilelerinden birisi de bazı iyi özelliklere sahip kardeşlerdeki şikayetlenme ve söylenme alışkanlığıdır. Allah cümlemizi bundan korusun. Şeytan bununla sizin yaptıklarınızı boşa çıkarmak ve size eziyet etmek ister. Yine haset, ayrılık, hakkı gizleme gibi durumlar ortaya çıkmaya başladığında kötü sonu beklemek gerekir. Hastanın Tedaviden Kaçınması Hastalar genellikle güçlü bir etken olduğu zaman tedaviden kaçınırlar. Bu olay çoğunlukla hastanın iradesi dışında olmaz. Şeytan ne kadar güçlü olursa olsun hastaya her konuda etki edemez. Bu durum kişiden kişiye değişir. Hasta bir konuda azmettiği takdirde ise şeytan ona güç yetiremez. Onu bir kez bir şeyden alıkoyabilse bile, her seferinde bunu yapamaz. Bundan dolayı, hastanın tedaviye olan inancı ve kanaati önemlidir. Eğer bu konudaki kanaati ve azmi güçlüyse tedaviye devam etmeyi başarabilecektir. Hastanın yapacağı en iyi şey rukyeyle ilgili kitaplar, zikirleri öğreten kitaplar, dini kasetler ve Kuran kasetleri satın almak olacaktır. Nitekim bu tür bir hasta zamanla kendisini, kendi kendini tedavi etmek zorunda bulacaktır. Çünkü şikayetleri artacak ve ruhsal olarak içinde bulunduğu duruma dayanamaz hale gelecektir. Çok sadaka vermek, çok nafile namaz kılmak ve oruç tutmak, çok zikretmek, çok okumak ve salih insanlarla birlikte olmak tedaviye yardımcı olan ve süreci hızlandıran unsurlardır. Bu şekilde güçlü bir biçimde Allah‟a yönelmek Allah‟ın izniyle yeterli olacak, süreç uzun olsa bile hasta sonunda hedefine ulaşacaktır. Kuran Ayetlerinin Kağıda ya da Kumaşa Yazılması Kuran ayetlerinin yanmaya uygun bir şey üzerine yazılarak yakılması Allah‟ın kelamını aşağılamak olacağı için şeytan bu gibi davranışlardan çok hoşnut olur. Yakma işlemi sonucunda şeytan sadece kağıt üzerindeki misk gibi maddeler sebebiyle bir miktar etkilenecektir o kadar. Tedavi içinse bu gibi uygulamaların önemli bir etkisi yoktur. Tedavi olmak isteyen kişi eksiksiz bir tedavi programı oluşturmalı ve şifa bulana kadar buna devam etmelidir. Bitkilerin Kullanımıyla İlgili Bir Not Bitkiler ve yağlar konusunda asıl olan, bunların yardımcı unsurlar olmalarıdır. Bunların görevi cini zayıflatarak hastanın güç kazanmasını, şeytanlarla mücadele edebilmesini ve kendi kendisini tedavi edebilecek duruma gelmesini sağlamaktır. Bunların kullanımında aşırıya gitmek ve bunların cini ortadan kaldıracağını zannederek rukyeyi ve zikirleri bırakmak ya da azaltmak son derece yanlıştır. Asıl tedavi edici unsurun rukye olduğunu asla hatırdan çıkarmamak gerekir. Hatta hastanın her duyduğu ilacı bulmak için uğraşması da gerekmez. Bu konuda faydalı olan bitkiler vardır ve herkes bunlardan ulaşabildiğini kullansa kendisi için yeterli olur. Nitekim eskiler safran, çörek otu vs. dışında şeyler de kullanmışlardır. Kimisi sidr, hıltît ya da sarısabır kullanıyorlardı, kimi iki kardeş kanı ya da meyankökü. Ailede birden fazla kimsenin hasta olması tedaviyi zorlaştırır mı? Şu bir gerçek ki, şeytanlar şu ya da bu sebeple birbirlerinden yardım alırlar. Ama en akıllı davranış böyle bir durumda evde yalnızca bir kişinin tedavisine etkin biçimde başlamaktır. Geriye kalanlar bu tedaviden etkileneceklerdir. Hatta tedavi olmak istemeseler bile… Bunun için en uygun kişi ise evin erkeğidir. Çünkü kadınlar genellikle eşleri tarafından engelle karşılaşırlar ve ara sıra tehdide bile maruz kalabilirler. Özellikle de tedavi sürecinde durumları ciddileştiği ve şeytan helake yaklaştığı zamanlarda. Erkeklerin hepsinde sorun var demek değildir bu. Ancak onlardan özellikle hasta olanlar ve tedaviden kaçanlarının belli zamanlarda, ramazan ayı gibi dini önemi olan dönemlerde, hac ve ilmi toplantı zamanlarında kendilerini meşgul ettikleri görülür. Bu meşguliyet bu dönemin bitmesiyle birlikte sona erer! Kimisi bütün sene kendi haline terk ettiği evini ramazanda onarmaya kalkışır, kimi bütün sene borçlu kalıp hac mevsimi geldiğinde ben borçluyum bahanesini ileri sürer vs. Bu şekilde taatlerden kendilerini alıkoyarlar. Şahsi deneyimlerim çerçevesinde, kadınların erkeklerden daha güçlü ve daha sebatkar olduklarını gördüm. Cinlerin azgınlarından olanları yenilgiye uğratan nice kadınlara tanık oldum. Her halükarda, eğer evde birden fazla hasta varsa, en doğrusu hepsinin birden tedavisine başlamamaktır. Önce ev reisinden başlanır, o esnada eşi ona yardımcı rol oynar. Ama o da tedaviden –özellikle de sona yaklaşıldığında- etkilenecek, sorunları artacaktır. Evin reisi olan erkeğin sabır göstermesi ve çocuklarına da günlük zikirleri ve sığınmaları öğretmesi gerekir. Hastalık bir imtihandır. İmtihan için hükümler ve kurtuluşun yakın olduğuna dair göstergeler vardır. Bunlar, musibetin şiddetlenmesi, başka olayların bunun üstüne gelmesi, yakınlar tarafından terk edilmek, insanlardan ve cinlerden şeytanların kişinin üzerine saldırmaları gibi şeylerdir. Böylece kişi tamamen Allah‟a yönelir ve başka şeyleri terk eder. Ardından da doğan bir fecr gibi, ezici bir zafer gibi kurtuluş gelir. Allah‟tan hepimiz için af ve afiyet ister, faydalı olan şeyi bize öğretmesini ve her imtihan içinde olan kişiyi kendisinin salahına olan şeye yöneltmesini dileriz. O buna vekil ve buna kadirdir. *** Bazı Sorular ve Cevapları Soru: Cin vücuda her istediği zaman girip çıkabilir mi? Cinin vücuda girmesi ve çıkması, bazılarının zannettikleri gibi kolay bir iş değildir. Bir cin vücuda istediği zaman girip istediği zaman çıkamaz. Bir cin vücuda ya kişi herhangi bir sebeple bayıldığında ya o kişi uykuda iken kabus esnasında girer (Bu durum kişi abdestsiz ve sığınma dualarını okumaksızın yatmışsa olur). Aynı şekilde cinin çıkması da hasta uyanık ve aklı başındayken olmaz. Rukye ile uğraşanlar bunu bilirler. Cin, hasta ya uykudayken çıkar ya da onu bayıltıp öyle çıkar. Kişinin kendinde olduğu halde cinin vücuttan çıktığı tek durum vardır, o da ölüm anıdır. İbnu‟l-Kayyım şeytanın kişinin ruhunu almaya gelen ölüm meleğini görür görmez vücudu terk ettiğini belirtir. (Vücuda giren şeytanın da insan ruhuna karışan bir ruh olduğunu hatırlayalım) İnsanın vücudunda hissettiği gariplikler vücuttaki cinden kaynaklanır ama bunlar onun girip çıktığını göstermez. Eğer vücuda girip çıkmak bu kadar kolay olsaydı, yeryüzünde kendisine cin musallat olmamış insan kalmazdı. Şeytanların böyle bir fırsatı kullanmaktan geri kalacakları düşünülemez. Ama Allah insanları böyle bir durumdan korumuştur. Soru: Günlük olarak yapılan dualar, zikirler ve rukyeler büyünün yenilenmesine karşı kişinin korunmasını sağlar mı? Evet, her tür zikir, Kuran ve kullanılan maddi ilaçlar, hem mevcut hastalığın tedavisi için hem de büyünün yenilenmesine karşı faydalıdır. Kuran okuma, özellikle de Bakara suresi kişi için önemli bir kaledir. Bunun için iki ayrı rukye uygulaması olması gerekir desek bile, bunların birer hafta dönüşümlü okunması yeterlidir. Gün boyu devam ettirilen zikir bir korunmadır, abdest üzere olmak bir korunmadır, sünnetten okuduğumuz günlük dualar birer korunmadır, gece yatmadan önce yapılan korunma duaları ve zikirler en önemli korunmalardır. Zira büyünün yenilenmesi çoğunlukla uyku esnasında olur. Yine yatmadan önce Mülk ve Secde surelerini okumak korunmadır. Kullanabileceğimiz çeşitli ilaçlar birer korunmadırlar. Örneğin Acve hurması kullanmak cinin vücuttaki faaliyetlerini büyük oranda iptal eder. Vücutta büyü olmasa bile bunu yemeğe devam etmek gerekir. Meyankökü içmek korunmadır ve hatta büyüyü ortadan kaldırır. Çok uzun zaman alsa bile buna devam etmek gerekir. Vücudu yağlamak vücuttaki cini mahveder. Bundan dolayı bu hem hücum hem de savunma hattı sayılır. Önemli bir nokta Şeytanlar büyü maddesini karında olduğu gibi tutmazlar. Aksine, onu meyankökü ve acve gibi yok edici ilaçlardan koruyacak bir kılıf oluştururlar. Bu ilaçlar karına girince bu kılıf etkilenmeye ve tahrip olmaya başlar. Sonunda ilaç büyü maddesine ulaşır ve eğer hasta ilacı kullanmaya devam ederse, şeytanlar hastaya yaptıkları eziyetleri keserler. O da büyük bir rahatlama hisseder. Bazen kusma ya da dışkı yoluyla karından garip şeyler de çıkar. Bunun üzerine hasta ilacın büyüye ulaştığını ve onu yok ettiğini düşünerek ilaca devam etmez ya da kullanımında gevşeklik gösterir. Bunu fırsat bilen şeytan vücuda tekrar büyüyü koruyacak maddeler sokarak tekrar hastaya eziyet etmeye başlar. O zaman ne yazık ki, tedavi başladığı noktaya döner. Bu nedenle, unutmayalım ki, rahatlama olayı büyünün bozulduğunu göstermez. Doğru olan bunun tam tersidir. Büyünün bozulmak üzere olduğunun ve cinin artık yenik düştüğünün asıl göstergesi, vücuttaki yorgunluk ve ağırlık hissinin ve diğer şikayetlerin artmasıdır. Rahatlama hissedince tedaviyi bırakmamak önemlidir. Şeytan hastayı çok iyi tanır. Onun azminin düzeyini, psikolojik durumunu bilir. O yüzden onu ancak tedaviyi sonuna kadar götürecek güçlü bir kararlılık alt eder. Soru: Yasin suresinin günde üç kez belirtildiği gibi okunması yalnızca tedavinin sonuna yaklaşınca mı gereklidir. Yoksa başlangıçta da okunabilir mi? Kuran okuma programının şu şekilde olması gerekir: a) Fatiha, Bakara, nas ve felak sureleri (son ikisi yedişer kez tekrarlanarak) iki hafta ya da duruma göre bir ay süresince okunur. b) Sonra Kehf, Ta Ha, Ya Sin, Duhan, Vakıa, Hadid, Haşr, Mülk, Fatiha, nas ve felak sureleri iki hafta boyunca ya da bir ay boyunca okunur. Bu iki şıktaki sureler bu şekilde dönüşümlü olarak okunurlar. Biri diğerinden daha etkilidir denilemez, ancak birbirlerine karıştırılmazlar ve her biri müstakil olarak okunur. Bunlar aynı zamanda yağ üzerine, su üzerine ve kullanılacak olan diğer ilaçlar üzerine de okunurlar. Hastanın rahatsızlıklarının şiddetlendiği nihai döneme ulaşınca Ya Sin suresine geçilir ve bu sure belirtilen tekrarlar yapılarak, günde üç kez ve en iyisi yedi kez okunur. Önemli olan bu sureyi belirtilen usule göre okumaktır. Soru: Rahatsızlığın büyüden mi, nazardan mı kaynaklandığını anlayabilir miyiz? Bu her zaman mümkün olmayabilir. Zira bazı nazar durumları felce ya da ölüme bile sebep olabilecek kadar etkilidir. Sihir de bazen hafif bazen daha güçlü olur. Soru: Bazı kişiler kendilerinde olağan dışı bir durum olduğundan emin oldukları halde rukyeden etkilenmemekteler. Bunu nasıl açıklayabiliriz? Bu durum şu sebeplerden birine dayanır: 1- Vücutta görev alan cin güçlü cinlerdendir. Benim şahsi tecrübelerimden edindiğim sonuç bu tür cinlerin daha ziyade kadınlara musallat olduğudur. Yani kadınlara gönderilen cinler güçlü cinlerden seçilmektedir. Nitekim çoğu kez kadınların rukyeden çok az etkilendikleri görülür. Bu nedenle de sorunun psikolojik olduğu zannedilir. 2- Tedavinin zayıf oluşu ve gerekli temellere sahip olmayışı. Yani, bilinen ve bizim de yazıda sıraladığımız özellikleri taşımayışı, aynı anda duaları, zikirleri, okumayı, tevekkülü, tevhidi ve maddi ilaçların kullanımını içermeyişi. 3- Tedavi üzerine yoğunlaşmamak. Bazen hasta senelerce tedaviyle uğraşır ama tek bir tedavi üzerine yoğunlaşmadan yapar bunu. Başladığı tedaviyi devam ettirmez, bir rukyeciyi bırakıp diğerine gider vs. Bazen hastalar rukye yapan birini duydukları için kilometrelerce yol kat ederler. Yirmi dört saatten fazla kalamayacakları uzaklıklara giderek, bir celsede cinin vücutlarından çıkarılacağını beklerler. Bu gibi şeyler şeytanların insanlarla oynamasından başka bir şey değildir. Bir ya da iki celsede cini vücuttan çıkaracağını iddia eden bir rukyeciye inanan hata eder. Eğer böyle olsaydı, tüm hastaların çileleri kısa zamanda son bulurdu. Bu gibi hayallerden sıyrılıp Allaha tevekkülle birlikte çaba harcamaya girişmek gerekir. Soru: Kendisine nazar değmiş bir insan, bunun sonrasında nazara açık bir hale gelir mi? Evet, kendisine nazar değmiş birinin bedeni zayıftır ve buna açıktır. Özellikle de olayın farkında değilse ve sığınma dualarını okumuyorsa. Soru: Bir kimsenin sihirle ilgili ayetlerden etkilenmesi onun üzerinde büyü olduğunu mu gösterir? Hayır, bu ille de büyünün göstergesi değildir. Çünkü şeytan hilebazdır. O her telden çalar ve karşıdakini aldatır. Ayrıca, Allah kelamının tümü onlar üzerinde etkilidir. Bu yüzden en iyisi, benim durumun büyü mü, nazar mı diye düşünmek yerine şu gerçek üzerinde düşünmeliyiz: Bu bedende iki ruh bulunmaktadır: Hastanın ruhu ve şeytanın ruhu. Bunlardan şeytana ait olan ikinci ruhun gitmesi ve bedende tek bir ruhun kalması gerekir. Bu da ancak Allah‟ın yardımıyla ve ona tevekkülle gerçekleşir. Bu yüzden her zaman, her tadavide ve her ilaç içtiğinizde Allah‟tan yardım ve şifa istemeyi unutmayın. Şu üç şeyi her zaman bir arada bulundurun: İnanç, tevekkül ve sebepleri yerine getirme. Bunlardan birisi eksik olduğunda tedavi eksik kalır. Her zaman şunu tekrarlayın: La havle ve la kuvvete illa billah aleyhi tevekkeltu ve huve rabbu‟l-arşi‟l-azîm. Soru: Rukye esnasında hasta uyursa ne yapılmalı. En iyisi hastayı yan yatırarak arka tarafına oturmak ve her beş ayette bir omurgası üzerine boylu boyunca üflemektir. Soru: Cin ses dalgalarından ve röntgen ışınlarından etkilenir mi? Evet, cin bunlardan etkilenir. Nitekim ultrasona giren hastaların organlarında kasılmalar gözlenmiştir. Ancak bu gibi şeylere itibar etmemek gerekir. Asıl tedavi araçları Kuran okuma ve bitkisel tedavidir. Bunun dışındaki şeylerle meşgul olmak vakit kaybına neden olur. Ayrıca bu gibi elektrik, elektromanyetik ve ışın yayan cihazlar insan vücuduna zarar verip onu zayıflatarak cine fırsat da oluşturabilir. Zaten bu tür cihazlar, zararlarından dolayı zorunlu durumlarda kullanılan cihazlardır. Soru: Rukye için Kuran’ı okumak mı daha etkilidir, dinlemek mi? Hiç kuşku yok ki, üzerinde düşünerek Kuran‟ı okumak dinlemekten daha etkilidir. Ama dinlemek de etkili olduğu için çok yüksek sesle olmaksızın dinlene de bilir. Özellikle de okuyan ses etkiliyse. Soru: Bakara suresini gece namazı esnasında okusak olur mu? Olur, ama neden namazımızı şeytanları helak etmek niyetiyle kılalım? En iyisi namazımızı yalnızca Allah taat ve yakınlık için kılmaktır. Bunun için her gece bir cüz okuyabiliriz. Soru: İnsanlar içerisinden çok sayıda kişinin bu tür hastalıklara mübtela olduklarını söyleyebilir miyiz? Evet, çoğu insan hayatı boyunca bu hastalıkları çekmektedir. Bunun en büyük delillerinden biri de İbnu‟l-Kayyım‟ın şu sözüdür: “İnsanların saygın olanlarına baktığınızda, onların çoğunun ruhsal olarak hasta olduklarını görürsünüz. Ama kimisi bunun farkındadır, kimi de ölüm anı gelene kadar bunu fark etmez.” Soru: Musallat olan cinin çıkmak isteyip de çıkamadığı durumlar var mıdır? Cinin vücuttan çıkmak istemesi şüphe götürür bir şeydir. Çünkü onlar kendiliklerinden ve kendi iradeleriyle vücuttan çıkmazlar. Bu yüzden çoğu kez rukye yapacak birine ihtiyaç duyulur. Sona gelmiş bir vakada cinin vücuttan çıkarılması işlemi ise üç saatten daha fazla zaman alabilir. Soru: Tedavide hacamat etkili midir? Evet hacamat ve bitkisel tedavi rukye ile birlikte etkilidir. Ben başın ortasına ve iki omuz arasına (kâhil) yapılan hacamatı öneriyorum. Bu işlem on günde ve hatta daha az sürede bir tekrarlanabilirse daha iyi olur. Soru: İnsana musallat olmuş bir cinin kendi cemaatiyle ilişkisi, örneğin evlenmesi, çocuk sahibi olması vs. engele uğrar mı? Gayb alemindeki bazı şeyler, özellikle de cinlerin hayatlarından konuşuyorsak, bizim için bilinmezliğini korumaktadır. Biz cinlerin yapıları hakkında bilgiye sahip değiliz. Örneğin, organları nasıldır, ayakları var mıdır, başları var mıdır, cinsel organları var mıdır, gibi. Ben cinler tarafından insanlara yöneltilen cinsel saldırıların gerçek olduğu konusunda mutmain değilim. Bu konuda bizimle onların bu konudaki yollarının aynı olduğunu nasıl söyleyebiliriz? Onların bu konudaki yapıları ve yöntemleri farklı olabilir. Benim bu konudaki şahsi kanaatim onlar tarafından olan cinsel istismarların hayal türünden şeyler olduğudur. Onlar bu durumu hastaya sadece öyleymiş gibi hissettirmekteler. Bunu yapmalarının sebebi hastanın psikolojisini yıkmak ve onu her açıdan hasta hale getirmektir. Eğer bu konuda insanla cin arasında bir faydalanma söz konusu olsaydı Kuran bunu mutlaka zikrederdi. Soru: Ortada büyü gibi bir durum yokken cin bir bedene girdiğinde ne tür bir haz duyar da bunu yapar? Hiçbir zorlama olmadığı takdirde o şahsi bir arzuyla mı bedene girmiştir? Ben burada onların duydukları haz ya da lezzetin bizim kullandığımız anlamda olduğunu düşünmüyorum. Biz buna intikam ya da haset hazzı diyebiliriz. Öyleyse, insanla cin arasında karşılıklı ilişkiden meydana gelen bir hazdan değil, haset ve nefretten doğan bir hazdan bahsedebiliriz. Mesele bundan ibarettir. ** Alıntıdır ve gönderen arkadaştan Allah razı olsun Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
kenan12 Yanıtlama zamanı: Kasım 30, 2017 Paylaş Yanıtlama zamanı: Kasım 30, 2017 Efendim bana birkaç isim musallat oldu burda isimlerini zikretmek istiyorum. Adam sizofren hastası oldugu için saplantılı nasıl kurtulunur bundan. Bunlar saplantılı sizofren paranoyak ruh hastaları ve olumsuz düşünceleriyle bana sürekli nazar değdiriyorlar. HATTA BİRTANESİ BUNUN İCİN CABA GÖSTERİYOR YURTDISINDA BÜYÜCÜ BÜYÜCÜ GEZİYOR ADAM RESMEN. İsmi Ahmet bundan nasıl kurtulurum.Bu adam resmen seytana tapar olmus artık memleketten de nefret etmiş tamamen SEYTANA tapıyor. Kendisi tam bir sizofren babası da sizofrendi zaten.Genetik bir hastalık ama bu Ahmet tamamen yoldan cıkmış sırf beni değil memleketi profesyonelce lanetliyor sabah akşam. Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
moonwalker Yanıtlama zamanı: Aralık 4, 2017 Paylaş Yanıtlama zamanı: Aralık 4, 2017 Maalesef ben size yardımcı olamam Yıllarca ben de kurtulurum zannedip kendi kendime çeşitli dua ve araştırmalarla gayret ettim. Ama maalesef para zaman kaybı ve umutlarımın yıkılmasından başka bir işe yaramadı Tüm arkadaşlarım ailem ve iş yerleri beni red etti yukarıda belirttiğim konuyu çok dikkatle okursanız açıkça DIŞARIDAN VE EHİL KİŞİDEN YARDIMLA ancak bu belaları aşabileceğiniz açıkça ortadadır. ben şahsen yapamamıştım. sonunda ise bir tanıdığımın yardımını ve son kalan paramı da kullanarak kurtulmayı başardım ama halen devam ediyor Yani ne kadar uzun sure etkı altındaysanız yaklasık o kadar bazen de daha kısa surede cozulebılıyor. ama kesın bıtıyor. hasta ruhludurlar ve kötülük denızınden beslenırler tavsiyem şu ki Göbek adınızı varsa ve anne adını kimseye vermeyin biraz da paranoyak olun evin çevresine ve arabanıza hep bakın kontrol edın ama ehil bırını bulmadan sızın cozum bulmanız ıse yaramaz cunku daıma yenıden yenıden yenıden yaparlar Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Arşivlendi
Bu konu artık arşivlenmiştir ve başka yanıtlara kapatılmıştır.