кυвiŁαу Oluşturma zamanı: Nisan 30, 2020 Paylaş Oluşturma zamanı: Nisan 30, 2020 DUA NEDİR, NEDEN KABUL OLMAZ? Dua, genel anlamda Tanrı’dan yardım dilemek şeklinde tanımlanabilir. Bunlar gerçekleşir ya da gerçekleşmez. Şimdi duanın kabul olması ve olmaması konusunu mantık çerçevesinde masaya yatıracağım. Bunu yaparken sofu temalı kaynaklarda, empati duygusundan uzak imtihan gerekçesiyle verilen yüzeysel cevaplardan fazlasıyla uzaklaşmam gerekiyor. İnsanın duaya yönelimi ve bunu devam ettirmesindeki etmenleri tek tek örneklerle inceleyip, dileğinin gerçekleşmemesi durumunda içine düştüğü olumsuz psikolojiden kurtulmasına yardımcı olacak profesyonel terapi desteğine engel olan nedenleri de başlık ve alt başlıklar altında sıralayacağım. Hangi Dualar Kabul Olur? Asıl konumuza geçmeden önce duanın gücüne inanmanıza sebep olan birkaç tane nedeni belirtelim. Düşük riskli bir ameliyat, refah durumunuzu neredeyse hiç etkilemeyen kişisel bir ekonomik darboğaz ve boşluğunu doldurabildiğiniz hissi bir ilişki için dua ederseniz bunların sonuçlarını somut olarak alabilirsiniz. Bu kısa bilgiyi toparlayacak olursak, hayatınızda gerçekleşmesi neredeyse kesin olan şeyleri ruhani bir varlık yardımıyla başardığınıza inanmanızı sağlayan psikolojik yönelmeye duanın kabul olması diyebiliriz. Bu süreçte kişinin, istisnaları baz alarak “hiçbir şeyin garantisi yok” düşüncesiyle kendini gereksiz strese sokması, süreci kayıpsız atlattıktan sonra mistik bir hayata dair olan inancını da arttıracaktır. Duvarların Arkasındaki Dünya Duanın gücüne inanılmasını sağlayan nedenleri rastgele vermedim. Bunlardan ilki olan hastalık hem Türkiye hem de dünya genelinde, diğer ikisi ise Türkiye’de insanları ruhsal anlamda çöküntüye uğratan nedenler arasında gösteriliyor ve bu çöküntü dönemi ise her zaman mutlu sonla bitmiyor. (1) Hastalık konusunda duanın iyileştirici gücü için yapılan Büyük Dua Deneyi’ne baktığımızda sonuçların istendiği gibi çıkmadığı görülüyor. Hatta kendileri için dua edildiğini bilenler yan etkilerden çok daha fazla acı çektiler. Sonuçlar böyle olunca Richard Swinburne’nin de içinde bulunduğu ilahiyatçıların araştırmayı reddetmesi anlaşılabilir bir tepki. (2) Yine Duke Üniversitesi doktorlarının yürüttüğü 3 yıllık bir klinik çalışma sonucunda varılan tablo da pek ümit verici değildi. Üstelik bu çalışma “at gözlüklü kuşkucu materyalist ateistler” topluluğunca değil, bilimsel tıbba alternatif tedavi yöntemlerini incelemeye ve izlemeye değer bulan dinsel inanç sahibi hekimler tarafından yürütülmüştü. (3) Burada Duke Deneyi için ufak bir parantez açmakta fayda görüyorum. Deneyin heyecan verici ilk sonuçları gelmeye başladığında Mitchell Krucoff’un basına verdiği demeç yüzünden “Duanın gücü bilimsel olarak kanıtlandı” şeklinde yanlış bir bilgilendirme yapılmıştır. Küresel anlamda kabul gören gelir dağılımı eşitsizliğini ayrıca detaylandırma gereği duymuyorum. Diktatörlük, savaş ya da cehalet sebebiyle sefalet içinde yaşamaya çalışıp temel ihtiyaçlarını bile karşılamaktan yoksun insanların oluşturduğu koca dünyayı dua ederek kurtaramayacağımız gerçeğiyle uzun zaman önce yüzleşmiş olmamız gerekiyor. Refah sıralamasında “yoksul ülke” tanımlaması dışında bir şey bilmediğiniz ülkelerdeki sosyal yaşantı, inanç sisteminizi allak bullak edecek düzeydedir. Bu konu hakkında yazılan kitapları temin ederek ya da internet üzerinden yapacağınız basit bir araştırma ile bilgi sahibi olabilirsiniz. Nedenlerimize hissi ilişki yani aşk ve sevilmek için edilen dualarla devam ediyoruz. Siz, herhangi birisinin sizi sevmesi için dua diyorsunuz. Böylece Tanrı yakarışlarınızı duyacak ve bir süre sonra sevdiğinize kavuşacaksınız. Böyle yazınca çok şiirsel oluyor değil mi? Peki Manoj ve Babli nerede hata yaptı? “Kuzeybatı Hindistan’ın Harnaya eyaletindeki küçük bir kasaba olan Karoran’da yaşıyorlardı. Manoj okulu bırakmış, bir elektronik tamircisinde çırak olmuştu. Babli yolun karşısındaki kız okuluna gidiyordu. İlk kez dükkânda karşılaştılar. İlk görüşte birbirlerine âşık olmasalar da bir süre sonra aralarında bir âşk doğdu. Babli gayet iyi çalışan cep telefonunu tamire götürdü. Bir gün Manoj ona neden böyle bir şey yaptığını sorduğunda Babli “Elbette telefonumda sorun yoktu. Sadece seni tekrar görmek istemiştim” diye yanıtlamıştı… Aslında Hindistan yasalarına göre Manoj ve Babli’nin evlenmelerine engel bir durum yoktu. Ancak ülkede yasaların üstüne güçler vardı. Manoj ve Babli kaçıp evlenmeye karar verdiklerinde çok eski kuralları ihlâl etmişlerdi… Manoj ile Babli bir sorun olabileceği endişesi ve avukatlarının önerisi ile mahkemeden polis desteği istediler. Mahkemeden sonra polis onları bir araçla evlendikleri ve akrabalarından saklandıkları Chandigarh’a gitmeleri için otobüs durağına bıraktı. Manoj ile Babli Chandigarh otobüsünü yakalamak için Pehowa otobüs durağında arabadan indiler. Akrabaları onları takip etmişti. Polis sorunu anlamıştı. İki polis Manoj ile Babli’ye bir şey olmaması için onlara otobüste eşlik etti. İki kuzen de otobüse binmişti. Diğerleri de bir başka araçtaydı. Otobüs yola çıktı fakat Pipli kasabasına vardığı zaman polisler kendi görev yerlerinin sınırına geldiklerini ve ayrılmak zorunda olduklarını söylediler. Manoj ve Babli yalnız kaldı. Umutsuzca bir başka otobüsle Delhi’ye yola çıktılar. Kuzenleri onları takip etti. Karnal kasabasından hemen önce, bir ücretli geçiş gişesinin önünde gümüş bir Mahindra Scorpio kamyonet otobüsün önünü kesti. Manoj ile Babli zorla dışarı çıkarılarak Scorpio’ya konuldular. Ortadan kayboldular ve onları bir daha canlı gören olmadı. Ayakları birbirine bağlı halde, parçalanmış ve şişmiş cesetleri Balsamand Minor Kanalı’ndan çıkarıldı.” (4) Buraya kadar olan kısmı ele aldığımızda rahatsız edici birkaç soruyu sormak durumunda kalıyoruz. Bebek bedenlerinin bombalar altında parçalandığı savaşların, okula başlaması gereken yaşta madenlerde çalışmak zorunda kalan çocukların, gelenekler yüzünden küçük yaşta istismara uğrayan kız çocuklarının olduğu dünyada Tanrı’nın sağlık, ekonomik ve duygusal ihtiyaçlarınıza cevap vereceğini size düşündüren nedir? Bunlara acımayan Tanrı size mi acıyacak? Tek bir çocuğun ölümü bile, her şeyin sonuçta iyiye bağlanacağı yönündeki dinsel bakış açısı için yüksek bir bedel değil midir? Eminim insanın içine düştüğü çaresizlik bunları görmezden gelip tutunacak son bir dal aramasına sebep oluyor. Ne kadar çaresiz olabilirsiniz ki? Bu duyguyu toplama kamplarında sonuna kadar tatmış insanlardan biri olan Primo Levi’ye kulak verelim, “Auschwitz tecrübesi benim için zihnimde canlı tuttuğum dinî eğitimden geriye kalan her şeyi silip süpürdü. Auschwitz varsa Tanrı olamaz. O açmazdan çıkmanın bir yolunu bulamadım.” Hayatın gerçeklerine içimizi burkan kısa bir özetten sonra, bireylerin tek başına aşamayacakları sıkıntıları çözmek için neden uzman bir psikolog yerine duadan yardım bekledikleri konusuna değineceğim ve girişte belirttiğim gibi başlık ve alt başlıklar altında açıklamaya çalışacağım. 1)Yetiştirilme Tarzı ve Çevre Muhafazakâr toplum yapısı ile bilinen ülkemizde din, hemen hemen her şeyin önünde tutulur. Dinî terimlere o kadar büyük anlamlar yüklenir ki, eleştirmeyi bırakın sorgulamak bile hoş karşılanmaz. “Neden?” diye başlayan çok derin sorulara din ekseninde verilen sığ cevapları kabul etmek zorunda bırakılırsınız. Yani daha yolun başında, korku tabanlı dar bir hayat görüşüne sahip olmanız sürpriz sayılmaz. Böyle bir ortamda yetişen insanın, kaldıramayacağı manevi bir sıkıntıyı kadiri mutlak bir Tanrı’ya dua ederek çözeceğini düşünmesi dışında bir ihtimal bulunmuyor. Kendisi profesyonel destek almayı aklına getirmeyeceği gibi sorununu çevresine açmış olsa bile bu yönde telkinde bulunan tanıdığı da olmayacaktır. 2)Dua ve Havvas Uygulamalarından Medet Umma Çaresizliği çok derinden hissediyorsunuz, ümidiniz yok denecek kadar az, duygularınızı kontrol edemiyorsunuz ve uyku bozukluğu yaşıyorsunuz. Daha açık bir ifade ile depresyona girmişsiniz ve hâlâ dua ederek bir şeylerin düzeleceğine inanıyorsunuz. Fakat bu sefer de şöyle bir sıkıntı beliriyor: İçinizi Tanrı’ya dökmeniz yeterli değil. Herhangi bir duayı ya da ismi belirli bir sayıda tekrar etmeniz gerekiyor ki Tanrı size yardım etsin! Bu ilk yardım bilen bir insanın bilinci kapalı olan kazazedeye, kazazede yardım istemediği için bakmaması ile eş değer bir tavırdır. Anlamını bilmeden okuduğunuz hangi cümleler topluluğu çektiğiniz acıdan daha samimi olacak? Üstelik bu tür “denendi sonuç verdi” şeklinde kozmetik ürünü pazarlar gibi reklamı yapılan uygulamalar internetin yaygınlaşması ile sadece azınlık bir kesimin haberdar olabileceği bilgiler. Yani dileğinin gerçekleşmesi için her gün 100 Salavat-ı Fatih duası ve 1000 Ya Latif esması okuyan Ayten Hanım muradına erecekken, böyle bir ritüelden haberi olmayan ve Tanrı’ya içinden geldiği gibi yakaran Yeter Hanım duasının gerçekleştiğini göremeyecek mi? Olaya bu şekilde baktığımız zaman koca cami cemaatinin âmin dediği hutbe dualarının da okunmasının bir anlamı kalmıyor. Ayrıca Covid-19 salgını ile mücadele ettiğimiz şu zamanlarda yatsı ezanından sonra okunan duanın Allah katında önemini tartışabiliriz. Sonuçta bir duayı yüzlerce kez okuyup binlerce kez de esmalarla takviye etmediğimizden dikkate alınır mı bilmiyoruz. 3)Mistisizm Temalı Kitaplar Çağımızda çok geniş bir okuyucu kitlesine sahip olan, içerisinde tasavvuf unsurları ağırlıklı olmakla birlikte şükür, sabır ve her işte bir hayır olduğu yönünde kurgusal hikâyelerle desteklenmiş kitapların bütünüdür. Bunları yazmak için hiçbir bilgi birikimi gerekmediğinden hatta sosyal medyadan çıkma süslü sözleri toplayıp kitap haline getirerek bile popüler bir yazar olma ihtimalleri bulunduğu için, çekmedikleri sıkıntılar hakkında ahkâm kesen tiplerin oluşturduğu büyük bir sektör halini almıştır. Sektörün bilinen isimlerinin başında hiç kuşkusuz Allah De Ötesini Bırak kitabının yazarı Uğur Koşar gelir. Türkiye’nin en çok kazanan yazarları arasına girmeyi başaran Uğur Koşar, Ekim 2016 yılında eşini aldatmasıyla gündeme geldi. Gülsen Koşar’ın verdiği bilgilere göre ilkokul mezunu olan Uğur Koşar, internetten bulduğu bilgileri derlemiş ve Uğur Koşar bu kitapları yazarken Gülsen Hanım evi geçindirmiş. Çocuklar da annelerinin tarafında ve babalarının annelerini defalarca aldattığını söylüyorlar. 14 Ekim 2016 günü bu konuyu Sabah gazetesinde köşe yazısına taşıyan ve herkesin ilk aklına gelen şeyleri dile getirmiş Ayşe Özyılmazel’in yorumlarına kulak verelim. “Peki bu konu beni niçin ilgilendiriyor? Şunun için: Kimleri nerelere koyduğumuzun, nasıl taçlandırdığımızın farkında mısınız? Bu kitapları yazan, insanların hayatına rehberlik etmeye kalkışmış, seminerler veren, umutsuz ve acılar içindeki kişilere terapiler yapan birinin böyle bir yaşamı olması, ailesinin bu kıvama gelmesi sizce normal mi? Olması gereken bu mu? Adama kalkıp 'Sen önce kendi hayatına çekidüzen ver, sonra bize akıl ver' demezler mi? 'Bunca öğütlediklerini bir gün yapmayı denemedin mi arkadaş?' çekmezler mi? 'Sen ne işsin usta?' diye sormazlar mı? Uğur Koşar'ın durumu, obez diyetisyen misali. Zayıflamak için obez bir diyetisyene gitmeyeceğimize göre, niçin her çıkan kişisel gelişim kitabını umut kapısı yapıyoruz? Niçin her 'Guruyum' diyene koştura koştura, varımızı yoğumuzu adaya adaya gidiyoruz? Alın işte; biraz aklını kullanan biri, internetten ve eski kitaplardan topladığı bilgilerle milyonlarca kitap satabiliyor. Dön adamın hayatına bak, skandallar içinde... Demem o ki, bu da bize ders olsun. Önümüze geleni idolleştirmekten, guru peşine düşmekten, çaresizliğimize çaresizlerle çare aramaktan vazgeçelim artık.” (5) Yolumuza Harun Serkan Aktaş ile devam ediyoruz. Belli kalıpların dışına çıkmadan bilindik söylemlerle ama her konu hakkında fikri olan başka bir yazarımız. İki kitabı dışında YouTube’de ismini arattığınızda gerek evlilik hayatı ile ilgili fikirlerini gerekse motivasyon konuşmalarını bulmanız mümkün. Bacak arası ile sınırlı ahlâk anlayışının getirmiş olduğu dar hayat görüşüne göre insanların evlilik ve âşk konusundaki sıkıntılarına yardımcı olmaya çalıştığı videolar özellikle ilgimi çekti. Çünkü internet üzerinden satış yapan bir kitap firmasındaki bilgilere göre Aktaş, cennet arkadaşım dediği eşi ile Bursa’da yaşıyormuş. Peki cennet arkadaşım diyeceği insanın nikâh masasında bir başkasına evet demesine şahit olmuş kişiye Serkan Aktaş nasıl yardımcı olacak? Hangi Tanrısal ya da sofu süslü cümlelerle durumu kurtaracak? Kaybetmeyi ve çaresizliği tatmamış insanların bu tür travmaları birkaç sözcük ile geçiştirmeye çalışmaları ahlâken yanlış bir tavırdır. Etkili bir iletişimin temel kurallarından birisi empatidir. Empati kurmadan yapılan hiçbir telkin sağlıklı olmamakla beraber amacına hizmet etmez ve karşınızdaki insanın onu anlamadığınız izlenimine kapılmasına neden olur. 4)Tesadüflerin Darbesi İnançlı insanların hayatında tesadüf kelimesine yer yoktur. Her şey ilahi bir düzen gereği çizilen kader doğrultusunda gelişir. Bu bakış açısı sebebiyle kişiler, yaşadıkları olaylara anlam yükleme gereği duyarlar. İnsanların hayatta karşılaşabilecekleri ve inançlarının etkisiyle anlam yükleyecekleri tesadüflerin sınırı yoktur. Son 10 yıldır işin içine meleklerin de dahil edildiği Tevrat ve İncil melezi yeni bir sistem daha girdi. Bulut şekilleri, birbirinin aynı olan sayıların (888,777…) sıralanması, yabancı madeni paralar ve olur olmadık yerlerde kuş tüyü bulunması üzerine kurulu bu tesadüfler dizisi ülkemizde pek benimsenmediği için üzerinde durmayacağım. Ben gündelik hayatta yaşanılması muhtemel beş tanesini belirtmeden önce Richard Dawkins’in konu ile ilgili bir anısını aktarmak istiyorum. “Üniversite arkadaşlarımdan diğerlerine göre daha akıllı ve olgun olanlarından (epey dindar olan) biri, İskoç adalarında kamp yapmaya gitmişti. Gece yarısı o ve kız arkadaşı çadırın içinde bir iblisin sesini duyup uyandılar; bu, hiçbir kuşkuya yer bırakmaksızın bizzat Şeytandı: ses her açıdan şeytaniydi. Arkadaşım bu korkunç tecrübeyi hiçbir zaman unutmadı ve bu onu daha sonra papazlığa sürükleyen etkenlerden birisiydi. Genç halim bu korkunç hikâyeden etkilenmişti ve bu hikâyeyi Oxford’daki Rose ve Crown barında stres atan hayvanbilimcilere nakletmiştim. İçlerinden iki tanesinin deneyimli kuşbilimci oldukları ortaya çıktı ve ikisi de kükreyerek güldüler. ‘Man adalı Yelkovan kuşu’ diyerek neşeyle bağırdılar. İçlerinden biri, bu türün şeytani çığlığının ve kahkahasının ona sayısız dillerde ‘Şeytan Kuşu’ şeklinde yerel lakap kazandırdığını ekledi.” (Tanrı Yanılgısı s. 90) a)İsim Kümeleri İle İlgili Tesadüfler Algıda seçicilik denilen psikolojik yönelmenin en sık rastlandığı durumlardan birisidir. Etrafta duyulan isimlerin herhangi bir kişiyi çağrıştırmasından fazlasını ifade ettiği anlar meydana gelebilir. Ben yeterli olacağını düşündüğüm için üç farklı örnek vermek istiyorum. Ahmet Bey ciddi ekonomik sıkıntıları yüzünden bunalmış, Burak ve Aras isimli iki çocuk babası olsun. Ahmet Bey sürekli dua uygulamaları yaparak durumunun düzeleceğine inanmaktan başka çaresinin olmadığını düşünüyor. Günlerden bir gün gazeteyi eline aldığında çok zengin bir işadamının yeni doğmuş çocuğuna Burak Aras ismini verdiğini okuyor. Bunun ilahi bir işaret olduğunu düşünen Ahmet Bey’in, yaptığı dua uygulamalarının üstüne yenilerini eklemesi muhtemel. Hastalık durumlarında neler olabilir? Kanser tedavisi gören Buse, duasını da aksatmıyor. Böylelikle duanın iyileştirici gücünden faydalanarak moralini yüksek tutmaya çalışıyor. Normalde televizyon açıp izlemek huyu değilken hastane temalı bir diziye denk geliyor. Senaryo gereği yatakta ölümü bekleyen kızın adı Buse! İş bu kadarla kalmıyor tabii. Kızın tedavisini üstlenen doktor da Buse’nin doktoruyla adaş! Bu örneği vermemin sebebi, duanın bir motivasyon kaynağı olduğu iddia edilse de böyle olumsuz tesadüfler yüzünden ters tepme ihtimalinin her zaman olduğunu hatırlatmaktı. Mistik hayat görüşüne sahip insanların bu tür aksilikleri basitçe geçiştirmesini bekleyemezsiniz değil mi? Bir de kara sevdaya tutulmuş Murat’ın yaşaması muhtemel bir tesadüften bahsedelim. Çok sevmesine rağmen Sedef ismindeki hanım kızımıza özgüven eksikliği yüzünden hislerini açamıyor. Aşk ve dua ile geçen iki yıldan sonra ümidini kaybedecekken –aslında çoktan kaybetmesi gerekirken- x bir gayrimenkul şirketinin satış temsilcisinin ismi dikkatini çekiyor: Murat Sedefli! Murat’ın bunu işaret olarak algılayıp boş bir ümidin peşinden koşması ne kadar acıysa, hastalığı yenmesi için ümide ihtiyacı olan Buse’nin anlamsız bir tesadüf yüzünden sarsılması da o kadar acı. b)Rüyalar Uykunun rem evresinde görüldüğü kabul edilen rüyalar, bilinçaltımızdaki olayların dışa vurumudur. Genel olarak rüya konusu psikoloji biliminin incelediği şekilde değil, rüyada görülen simgeye mitler doğrultusunda anlam yükleyerek yanlış bir şekilde yorumlanır. Klinik Psikolog Cengiz Demirsoy’un aktardığı bilgilerden bazı bölümleri alıntılayarak psikolojinin rüyaya bakış açısına bir göz atalım. “Psikolojinin bakışı ile sizin babaannenizin rüyaya bakışında ilişki vardır. Eski insanlar rüyaya baktıkları zaman rüyada görülen şeyin kendisiyle ilgilenmezler. Diyelim ki, pencerenize bir kuş geldi. Bu kızın kuşlarla ilgili sorunu var diye düşünmezler de bir haber gelecek derler. Yani görünen şeyle uğraşmazlar. Rüyadaki nesneler bir semboldür ve hayattaki başka bir şeyin karşılığıdır. Psikoloji bilimi için de rüyada görülenler bir semboldür ama biz psikolojide farklı bir sözlük kullanırız. Evet, semboldür görünen nesneler ama o görülen nesnenin kişideki anlamı nedir? Asıl ona bakarız. Çünkü herkeste yılanın, domuzun, bahçenin anlamı farklıdır. Orman, yılan, araç semboldür. Bunlar hayatınızdaki başka bir şeye karşılık gelir hep. Dolayısıyla bunun altında yatanı bulmaya çalışırız. Biz de rüyadaki sembolleri kabul ediyoruz ama onun anlamını sizinle bulmaya çalışıyoruz.” Sayın Demirsoy’un verdiği rüya örneği ile devam edelim."Kadın, yıkık dökük bir yerde. Burası bir ev ama yıkık ve karşıda, ileride bir domuz görüyor. 'Eyvah saldıracak' diye korkuyor, koridorda bir yere saklanıyor ama bir bakıyor ki, domuz yine karşısında. Diğer tarafa kaçıyor ama yine karşısında ve sonra kovalama sırasında üzerine doğru koşuyor. Ancak kadın sıyırıp geçiyor yine. Burada domuzun anlamını bulmak lazım çünkü ev de sembol ama en önemli şey domuzun ne olduğunu bulmak. Domuzun ne olduğunu bilmek tahmini kuvvetlendirir. Bu rüyada kadına domuzun anlamını soruyoruz. O da anlatıyor. 'Biliyorsunuz Müslüman bir çevrede yetiştiğimiz için pis buluruz domuzları ama ben severim, hatta oyuncaklarım var. Onun cümleleri ile soruyorum bu defa; Başkalarının pis, iğrenç gördüğü ama senin sevdiğin ne olabilir? diyorum kadın 'seks' diyor. Onu kovalayan şey cinsellik aslında burada. Cinselliği istiyor ama bir yandan da ayıp pis bulunduğu için kaçmak istiyor ondan. Bulunduğu ortam izbe, dökük bir yerdi. Hiç rahat değildi. Bu sembol. Rahatsız olduğun kaçıp kurtulmak istediğin bir durum, şey var mı? Dedim. 'Evet var kocamla ilişkim' dedi. Çok kopuk olduklarını, ayrılma durumunda yaşadıklarını, terapiye gitmelerine rağmen biz düzelme yaşamadıklarını anlattı. Kaçıp gitmek istediği şey ilişki aslında.” (6) c)Eylemin (isyan, serzeniş) Kesilmesi Her insanın hayatında mutlaka yaşadığı ve sinir bozucu anların başında gelen olaylar vardır. Meselâ en sevdiğiniz diziyi izlemek için koltuğunuza kurulmuşken kapının çalması. Önemli bir şeye kulak kesilmiş ve sizin özellikle merak ettiğiniz nokta açıklanırken dışarıdan gelen araba kornası sesinin bunu bastırması. Tuvalete gideceğiniz anda telefonunuzun çalması. Bana kalırsa hepsi öfke patlaması için yeterli sebepler. Fakat şöyle bir ihtimal de var: Yaşanılan her olaya anlam yüklemeye meyilli bir hayat görüşüne sahip olan insanların, dualarına cevap alamadığı için bunaldığı ve tam da isyan edeceği sırada şunlardan birisinin gerçekleşmesi, durumu farklı bir boyuta taşıyor. Allah söylettinin Allah söyletmedi şeklinde yorumlanması gibi. d)Medya Kaynaklı Haberlerden Çıkarım Yapma Kitle iletişim araçlarının geliştiği ve bilgiye erişimin çok kolay olduğu bir zaman diliminde yaşıyoruz. Durum böyle olunca yukarıda verdiğim Ahmet Bey örneği gibi isim kümeleri ile ilgili tesadüfler de dahil olmak üzere çok daha geniş bir havuzun içinde kendimizi bulacağımız kesin. Örneğin 3-4 yıldır bir şeyin gerçekleşmesi için dua eden inançlı bir insan, gazetede 4 yıl sonra oğluna kavuşmuş bir annenin haberine denk geldiğinde direkt olarak kendi durumuyla bağ kuracaktır. Ebeveyn-çocuk ilişkisi olmasına gerek yok. Belirtilen yıl bile bunun için yeterli sebeptir. e)Akraba ve Arkadaşlardan Alınan Mesajlar Günümüzde WhatsApp ile beraber daha da yaygınlaşmaya başlayan Cuma, kandil ve bayram mesajları bu başlık için en güzel örnektir. Sizin sıkıntınızı bilmeyen bir arkadaşınızdan ya da arkadaş grubundan motivasyon içerikli bir mesaj almayanınız yoktur herhalde. Çok çeşitli olmakla beraber sabır telkinli olanlar özellikle dikkat çekicidir. ”Bir gün gelir, açmaz dediğin çiçekler açar. Gitmez dediğin dertler gider. Bitmez dediğin zaman geçer. Hayat öyle bir sır ki; Önce şükür, sonra sabır, sonra da inanmak gerek.” Ya da şu şekilde bir mesaj gelebilir: “Üzülme! çünkü Yaradan umudu en çaresiz anlarda yollar. Unutma; yağmurun en şiddetlisi en kara bulutlardan çıkar.“ Bunu da görebilmeniz olası: “Hayat bu, bir bakarsın her şey bir anda son bulur. Hayat bu, son dediğin an her şey yeniden can bulur.” İnsanları gerçekleşmeyecek beklentiler konusunda boş ümit aşılayan tesadüfler bölümünü Victor J. Stenger’in bir sözü ile bitirmek istiyorum. “Bilim insanları herhangi bir sıra dışı olayla karşılaştıklarında onu açıklayacak doğal bir mekanizma bulmak için ellerinden geleni yaparlar. Sıradan insanlar ise ‘bilim her şeyi bilemez’ düşüncesine dayanarak doğaüstü bir mekanizmanın olabileceğine inanma eğilimi gösterirler.“ 5)Asosyal Bilimlerin Açıklamaları Yaşadığı toplumu ve içinde bulunduğu şartları iyi analiz edemeyen yetkili insanların istemeyerek de olsa yaptığı hatalı açıklamaların tamamı olarak tanımlayabiliriz. Uzman bir psikoloğun herhangi bir psikolojik rahatsızlık hakkında iki saatlik verdiği bilgi, rahatsızlığın inançlı insanlarda görülme seyrekliği üzerine kurduğu –dolaylı yoldan bile olsa- tek cümle ile anında bitmiştir. Çünkü görünen gerçekleri inancıyla bütünleştirmek isteyen koca bir kitle, yapılan açıklamanın sadece inanç ve görülme seyrekliği kısmını alıp semavi din propagandası yapmak için kullanacaktır. Kaldı ki, sofu kaynaklı site ve muhafazakâr yayın organlarında kimin yaptığı bile belli olmayan bir takım araştırmalar neticesinde dinî ritüellerin sözde faydası ve mistik söylemler sürekli “bilimsel olarak” kanıtlanıyor! Bunlar arasında cerrahi sünnet, oruç, duanın iyileştirici gücü gibi tıbbi konular olmakla beraber zorlama benzetmelerle jeoloji, astronomi ve evren bilimi de işin içine dahil ediliyor. Bugün bir pediatri uzmanı konuşma yaparken söylediği sözlerin pusuda bekleyen aşı karşıtları tarafından cımbızlanacağını bilerek hareket etmelidir. Aynı şekilde bir dahiliye uzmanı da alternatif tıp adı altında şarlatanlık yapanlara karşı tetikte olmalıdır. Temmuz 2019 tarihinde basına yansıyan bir haberde, alternatif tıp yüzünden göz göre göre ölüme giden 32 yaşındaki İngilizce öğretmeni Merve Gülşah Şahin olayın ciddiyetini gözler önüne sermektedir. (7) Şahin’in yararlandığı Aidin Salih’e ait alternatif tıp kitaplarının birinin arka kapağındaki bilgiler, bağnazlığın modern tıbba bakışını da özetliyor. “Günümüzde modern tıbbın imkânları çoğaldı ama hastalıklar da aynı şekilde çoğaldı ve yaygınlaştı. Hiçbir hastalığın gerçek sebebini bilmeyen modern tıp, birtakım hastalık belirtilerine isim verip teşhis koyarak deneme yanılma yöntemleriyle tedavi etmeye çalışmaktadır. Çünkü sebebi bilinmeyen bir hastalığın tedavisi imkânsızdır. Bugünkü fen bilimlerini düşündüğünüzde mekanik fizik, elektromanyetik fizik ve sair hakkında kalın kalın kitaplar mevcut olduğunu görürsünüz. Şimdi ise sibernetik tıp çıktı ve fizik kanunlarının tümü, kimya kanunlarının da %70'i iptal oldu. Hani o bildiklerinize ne oldu? Hepsi seraptan ibarettir. Bu yüzden Cenab-ı Hak, kitapta bizim için farzları bildirdi. Peygamberimiz (sav) de bütün sünnetleri gösterdi. Artık bizim için inanacak başka bir şey yoktur. Cenab-ı Hak Al-i İmran suresi 160. ayette ‘Allah yardım ederse size galip gelecek kimse yoktur. Eğer sizi bırakıverirse O'ndan sonra size kim yardım eder? Mü'minler ancak Allah'a dayanıp güvensinler.’ demektedir. Bu son noktadır, başka da hiçbir şey yoktur.” (8) Her satırı cehalet kokan bu kapak yazısından daha vahim olanı ise, böyle bağnaz zihniyete sahip kişilerin halk sağlığını tehdit edecek boyuttaki fikirleri kitaplaştırıp yayımlayabiliyor olmaları. 2020 senesinin ikinci çeyreğinde olduğumuz şu zaman diliminde bilimin ne olduğunu hâlâ bilmeyen ve inatla bilmek istemeyen şahısların kafalarına göre oluşturdukları bir anlayışa göre bilime cephe alıp dogmatik inançlarını mutlak doğru ya da alternatif olarak görmeleri hoşgörüyle yaklaşılacak bir durum değildir. Hele ki söz konusu olan insan hayatıysa. Gerçi bu tür safsataları ortaya atanlar kendileri buna inanıyor mu orası ayrı bir tartışma konusudur. Geçtiğimiz yıllarda Habertürk TV’de Yalova Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ebubekir Sifil, canlı yayında deve sidiği içmenin şifalı olduğunu belirten hadisin güvenilir olduğunu söylemişti. Bunun üzerine Yıldız Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Caner Taslaman kendisine deve idrarı ikram etti. Fakat Ebuberkir Sifil, sadece damızlığa çekilen deve idrarının tüketilmesi gerektiğini söyleyerek ikramı reddetti. (9) Ebubekir Sifil, kendilerinin bile inanmadıkları şeyleri sefaleti öven organize dinler yardımıyla eğitimsiz insanlara dikte eden kodamanlara sadece bir örnek. Sonuç Benim burada yaptığım olmayacak duaya âmin demek sözünü detaylandırmak dışında bir şey olmadı. Kurduğunuz hayalleri gerçekleştirmek ya da bazı sıkıntılardan kurtulmak için dua etmek dışında elinizden bir şey gelmiyorsa, bu hayatınızda bir B plânı olması gerektiğini gösterir. Gerçekleşmeyecek beklentiler konusunda sizi yıllarca oyalayan söylemlere kendinizi kaptırırken zamanın nasıl geçtiğini anlamayacaksınız. Ayrıca kaybedilen zamanı telafi etmek o kadar da kolay olmuyor ne yazık ki. Hayatta karşınıza çıkan sıkıntıların sizi olgunlaştıracağı ve tecrübe kazandıracağı doğrudur fakat bundan, depresyona girip toplumdan soyutlanmanıza sebep olan acıları kutsamak gibi bir anlam çıkarmayın. Kaynakça 1. Türkiye'deki İntihar Vakaları Hakkında Neler Biliniyor? : BBC Türkçe, 8 Kasım 2019. 2. Dawkins, Richard. Büyük Dua Deneyi s. 67. Tanrı Yanılgısı : Kuzey Yayınları, 2019. 3. Stenger, Victor J. Duke Araştırması s. 88. Başarısız Hipotez Tanrı : Aylak Kitap, 2016. 4. Acemoğlu, Daron. Bir Nefret Hikâyesi. Dar Koridor : Doğan Kitap, 2020. 5. Özyılmazel, Ayşe. Allah Demiş, Ötesini Bırakmışlar : Sabah, 14 Ekim 2016. 6. Demirsoy, Cengiz. Gördüğünüz Rüyalar Psikolojik Sorunlarınızın Habercisi : Hürriyet, 19 Haziran 2008. 7. Göz Göre Göre Ölüme Gitti : Milliyet, 29 Temmuz 2019. 8. Salih, Aidin. Son Söz / Gerçek Tıp Dersleri Cilt 1 : Yitik Şifa, 2018. 9. Canlı Yayında Deve İdrarı Tartışması : Milliyet, 21 Temmuz 2017. 2 2 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
hacersş Yanıtlama zamanı: Mayıs 3, 2020 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 3, 2020 Çok uzun bir yazı gece hepsinide okudum. Okurkende hiç sıkılmadım bir solukta derler ya öyle işte. Emeğine sağlık, yazıyı okuması gereken çok kişi var inş. Gereken kişilerde okur 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.