devrikcumle Oluşturma zamanı: Eylül 29, 2011 Paylaş Oluşturma zamanı: Eylül 29, 2011 hani herkesin bir kipi vardır çekimlemek için sonraya saklanılmış bir şarkısı dualarında cem edilmeyi bekleyen nakaratları dudaklarında mahremiyeti tavaf ettiren dizeleri hani herkesin dikili bir ağacı vardır biat etmek için kimi zaman alamut olur kimi zaman mirvan kıtmir aşkına! meryemin şehrinden geliyorum teslis vakti ayinlerinden ölüleri semaha durmuştu şehrin gözlerinde ikindi vaktinin telaşı müstefilātün kalıbıyla sürüyorlardı develerini ölü deniz ülkesinin sürgünüydüler lanetine sığınacak kadar asileşmemişlerdi ve de çarıklarıyla gezinmemişlerdi vadisinde kutsalın devrik cümle kurmaktı sadece yaptıkları nedense hepimiz dar kapı eşiğinde oyuncaklarımızı kaptırmıştık birilerine olur da bir gün şehre bir dilenci gelir usulca terk etmemizi ister bizden şehri -mış anında şehir gizemli bir soytarının naniklerine şahitlik etmeliydi o gün anlayacağın şehrimden olsun istiyorum beni taşlayanlar bir çingene asaletine bürünsün ölüm üşüdüğümü görmesin ihtiyar kadın ihanet etsin gözlerine ağladığın güne yemin olsun ki ağarmış saçlarıyla ihtiyar bir kadın deve dikenlerinden üzüm toplama telaşındaydı şirk bulaşmıştı saçlarına seninse kirli beyaz kokuyordu sesin teheccüd vaktinin mahremiyetine halel getirmedeydin sonra sağır olmuştun sonra dilsiz ve sonra kanatlamıştın kırılgan bir atın şehveti sarmıştı seni ne kötü bir ticaretti bir şairin devesine sırtını dönmesi ortasında çölün ve dahası veznine ihanet etmesi hadi çelimsiz bakışlara yenildiğini farz edelim gözyaşlarına ne demeli sualsiz sükutlara... ebazeri erken oynadın ve dahi mealen bilesin harflerin kelimelerin bir de cümlelerin müsvedde hükmünde emanettir bende ifk gününe yemin olsun ki ökçeleri üzerine gerisin geri dönenler okumuştu sana vahyi avuçları günahkardı gözleri Hayber sonra yosma kadınlar ve havariler sonra leküm dinüküm veliyedin anlayacağın herkesin ilahını “herkesler” tanımlamıştı “sen ve Rabbin...” savaşa yollanmıştı ve o gün simsiyah ihramıyla sükut tavafa durmuştu kıtmir aşkına bir zılgıt ihanet demekti bir anneyi öksüz bırakmak demekti ama bilesin terk etmemişti Elio seni abdulvahap ballı --- Sonraki mesaj --- "böyle olmamalıydı" dedi. kepenkleri indirdi hızlıca, elini gömleğinin cebine uzattı, neden sonra hatırladı, üç gün önce sigarayı bıraktığını, kör kuyuya düşmüş, mısırlı tacirlerin yolunu gözlüyor, kenan! uç uç böceklerini öldürürdü çocukken onları hatırladı sonra, sonra o korkunç migren, yeniden... tur dağından dönen, levhalar emanetçisi. bastığı toprak, toprak değil, haykırsa çıkmıyor sesi. tuğla duvarlarda kan lekesi. "boşluk" ve sustu sonra. tüm aynılığıyla akan zaman, yeniden buldu ritmini. "solduğuma bakma, hala kırmızıyım" dedi bir karanfil, onlar hep uçarlardı neden öldürdün sanki babil'de çalışan duvar işçisi, son taşı koyuyordu. bir adım kalmıştı, tanrıya uzanmaya halbuki neden öldürdün... ağlamaklı baktı önce sonra karanfili de ezdi sokak lambaları cızırtısı migren, boşluk... nihayet bir kova saldılar kuyuya nafile uğraş, takatsiz ruh... ömer faruk özcan --- Sonraki mesaj --- Yaşarken bana mı sordun… Ölürken soruyorsun… Seni izledim… Gençliğinin jöleli gülüşlerinden. Çocukluğunun garipliğinden. Merakından. Bana bakarken saatlerce kendine bakışından. Elinde tuttuğun bi eşyaydım. Ne çabuk şey oldum. Garip bi şey. Hayatla hayatsız arasında…. Ölüyle cansız arasında… Saçmasın. Ve sapansın. Kendini bana fırlatma. Beni bununla kırılabilirsin ama buna kırılmam. Öfkeli bir elin beni duvara fırlatması binlerce öfkeli eli göstermem demek. Bunu akletmedin. Ben birken sen birdin. Damarımı kestin ama kendi kanına girdin... Rahatlamış değilsin. Ben kırılırsam delikanlı. Yüzünü bu odaya bildiri diye dağıtırım. Yüzün bunu karşılamaz… Ne varlığın ne yokluğun bu yolu bensiz arşınlamaz… Hangi yola gitsen o sen değilsin, bunu en çok ben biliyorum. Eskimiş ayakkabılarını saklama. Bana gösterme. Bu sen değilsin. Sen hep diğer yolun adamısın, giyilmemiş ayakkabıların en gıcırısın sen. Kendini kandırma… Sen ne bu gerçeğe aitsin ne de bu masala. Aklını katlayıp kayalardan uçurduysan. Süzülerek çakıldıysa yere. Kan akmadıysa benden bilme. Mundar gittiyse benden bilme. Ben gösterdim. Ben hep senin ışık dolu gölgendim. İhanet dolusu bi adamdım. Ama sen orada yoktun. Sadece karşımdayken gördün beni. Benden bilme. Boynuna bıçak çalınmadıysa rahmetten bil. İbrahim’den ve Allah’ın koyunundan bil! Karanlıktı deme, ışık yoktu deme. Baktım, yoktum deme. Tozumdan utana utana kaç yıllarca bekledim seni. Ben hep aynıydım ben hep aynaydım. Hep senin yüzünle bekledim seni. Senin hiç aynı yüzün olmadı. Ben aynıydım emin ol. Ne kaldıysa şimdi. Seni gösterdiğimden. Şu kanlı gözler. Şu öfkeli dudaklar kıpır kıpır. Alnının bu terleri. Boşuna bakıp intihar yüzleri beğenme benden. Hayat çatır çatır, bezler bağladığınız bi yatır. Hurafe murafe ama yaşıyasan eğer … bir kıpırtı daha. Bir mimik daha. Parmağını kıpırdat. Beni tut. Bana bak kendini gör. Madem kanatların seni ölüme götürüyor kendine bir kafes ör. Ben Gazali'den kalma bir adamım. Kalbimden sonrasını bahşiş diye dağıtırım.Bir cümle daha söylesem ey suret..seni gebertene kadar ağlatırım.tarkan başer Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
devrikcumle Yanıtlama zamanı: Ekim 5, 2011 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 5, 2011 ölebilir olabilir olana; acı sabah ılık bir melodidir ölüm çırılçıplak bir çocuğun yorgunluğundan serpilen denizler hüzün ıpıslak yalnızlık biricik acı katlanmak kendine isyankar bir tanrıya sıkışır yine gözler üstüne ılık bir kar tanesidir intihar düşer kendine ölünülebilir diye güzel yaşamak kaan ince Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Visall Yanıtlama zamanı: Ekim 5, 2011 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 5, 2011 tur dağından dönen, levhalar emanetçisi. bastığı toprak, toprak değil, haykırsa çıkmıyor sesi. emeğine sağlık.... Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
devrikcumle Yanıtlama zamanı: Ekim 8, 2011 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 8, 2011 beni bırakma bu sarsıntıların ve şölenlerin içinde ben yarattığın ihtişama bakıyorum gözlerimi yakıp beni yakma ey ateşin ve suyun sahibi ben bütün bildiklerimi bildiren Sensin diye haykırıp gösterdiğin ırmaktan vadettiğin denize akıyorum... ... hayata bir şeyi katıp hiçbir şeyi kül ediyordun herşeyi kendinle susturup gül oluyordun birgün göğüm sallandı söyledim seni sen zamanı durdurup acıyı örten eşsiz incilerle işlenmiş tül oluyordun.... -aşk- gökte ilk sarsıntıyı duyunca mecnun gökten hasretin çölüne düşen bir göktaşına leyladır diye ruhunu açtı 1... gökyüzünde deprem oldu yer aletleri ölçemedi büyüklüğünü sonra bu hengamede bir deli soruyla şenlendirdi bu sarsıntılı -göksel düğünü- ' hiç ölçebilir mi cüce bir terzi bir devin gölgesinin boyunu...' 2... insan deprem olana dek göğe bakmıyordu bakmıyordu ve ibret almıyordu gökten alevli taşlarla değişti feleği bakışların insanlar korkuyla yere uzanıp göğe baktılar göğe bu boşluğun en intizamlısı yaratılmış güzelliğe insanlar o gün toprağı ve göğü yeniden farkettiler toprağın kokusunu ekmekliğini ve hayat dolu olduğunu sonra göğü bu kainatın dipsizliğini sonsuzluğunu sonra aynı deli elinde bir ayna bağırdı depremle şaşırmış algılara ' hiç göğe şaşkın bakmayan yeryüzünün o eşsiz öyküsünü kendi yazgısında bulabilir mi...' 3... göğün sarsıntısı yıldızların dünyayla izdivaç düşü şaire imge sağnak sağnak düşüdür yere çarpıp kalbine giren yıldız parçaları ve deliyle aynı şarkıyı söyleme vakti delinin şairleşip şairin delirme vakti bütün yaftaları bir idrak askısına germe vakti bütün küçük hesaplı iyilikleri bu dev sarsılmışlıkla yerme vakti göğün sarsıntısını yaşamın bir depremden payımıza düşen kalıntısını yeniden başlamak ve inanmak için yerlebir edip yerlere serme vakti çünki aynı deli haykırmasın diye göğün depremiyle esneyen damlarda ' ne az pay çıkarıyorsunuz acılardan kendi yanılgılarınıza...' 4... bazen herşeyin sonudur sarsılmak yani gökte olmak ve gökyüzü gibi sarsılmak oysa anlamları inşa eden bizim gücümüz değildir biz değilizdir göğü haşmetli ama mütevekkil bir padişah gibi nizamda tutan o yüzden aslında sarsılmak hep kaçtığımız gerçeğin yüzümüze yüzümüzün aynasından ruhumuza gökten gelen kutsal bir mektuptur göksel bir umuttur şaşırmışlığımıza... yine de biz anlamadan ne olduğunu bütün aymazlığıyla bir deli haykırır durur ruhların yıkıntılarının arasından; ' unutulmuş gibi gezinmeyin dünyanın o mahrem bahçelerinde...' bazen delinin sözü sarsılmaktan beterdir... 5... gecenin içindeydim şairdim ve duvar örüyordum ruhumun saydam çiçekli bahçesine sarsıldım gökten duvarıma bir ışık düştü duvarım, aynama aynam saydamlığıma sarmaşık olup düştü sarsılıp sarıldım kendi sessizliğime bahçem duvarsız şiirim uzaksız kaldı oturdum saydam bir ağıttı bakışım kendi sessizliğine bir yankıydım o gece o gece bende göğün sarsıntısındaydım çünki duyuyordum sesini uzaklardan o sarsılmış delinin ' sözün bile senin değildir ey şair boşa sarılma kelimelere...' 6... yüreğimde bir kıpırtı belliki gaybdan bir sarsıntı gelecek ruhumun penceresinden kum dolacak gözlerime mermerlere su dökecek parıltılar ülkesinin tevekkül yüzlü hizmetkarları mermerler güneş ışığıyla ayna olacak ruhunu buhran koridorlarında kaybedenlere bu ışık oyunu incitecek yarasaları bir kıpırtı bir bekleyiş tedirginliği bulutlardan fal bakar gibi sarsıntı vakti tahmini telaşlı koşmalar yer üstünde benliği ikiye bölen bir ilizyonist kurnazlığı ikiye bölemiyor bu gökten gelen buyruğu buyruklarla yol bulan deli haykırıyor aklımın uzanan yerlerinden ' hayatın anlamı göğün sarsıntılı derinliğindedir...' 7... insan göğü sarsılınca farketti tıpkı yüreği gibi bir amansız korku ürpertmeden bakışları ve asılmadan acıyla korkunun darağacına kimse hayattır diye koşmadı ebediyete uzanan dağın yamacına kalbin sahibi göğünde sahibidir kalbine dönene dağlar sunan göğe çevrili nazarlara ışıktan nurdan kanatlar da verebilir uçmak istedi göğün sarsıntısını duyuran deli baktıki kanatlarının yerinde saydamlaşmış elleri var bir şarkı gibi haykırdı acısını; ' kanatlarınızı verin bana göğü korkusundan görüpte uçurum zannedenler...' delinin aklını sorgulayana artık zannı zindandır.... 8... uzmanı yoktur gökte olmuş bir depremin akıl göğün keskisiyle kesildi ay ikiye bölündü işaretlerin en anlamlısıyla hiçbir bilgi erişemedi bu hale ve hiçbir matematik işlemi çözemez bu bölme-yi deli elinde bir tuhaf bir çarpım tablosu bilgisizlikle bilgesizliği çarptı bu bir cevaptı.... 9... hiçbir gök sarsıntısında anneler ölmez dualar önce göğü selamladığı için... delinin gözyaşı bu yüzdendir ağıt gibi donmuştur gözlerinde acı annesinin nefesi bu sarsıntıya kadar kalmadığı için delinin haykırışı inletti sarsıntıyla yufkalaşan kalpleri; ' annemdir ömrümün en büyük yitikliği...' 10... deprem sonrası tanımlar oturur yerine renkler şekiller ve eşyaya boyut katan bütün anlamlar yerini arayıp yerlebir olan kendi yüreğine kendisi pusu kuran şairlerin aklı karışıktır hep bir de sızılarla yola çıkan yol türküsüyle dağlara bakan bakışlar bakışlar öylesi donuktur sarsıntı kalbin ezgisine yolculuktur vasatın özüne bir uyanıştır sarsılmak ve bütün deliler kadar dünyadan uzak olmak... 11... gök yarıldı nazarı boşluğa düştü insanın ruhuna gal-u bela sezgileri doldu bir anda sözünün prangası bağladı iradesini insan sanki yeniden duydu derunundan hayat verenin o ebedi nefesini boyun eğdirdi bu gökten gelen kement boyunlar zaten eğilmek içindi bir ve tek olana yıldızlar göğün, dağlar yerin süsü değildi hiçbir varedilmiş alışılmışlığın örtüsü değildi nesneler anlamlar ve sözler eksenini sorguladı gökte düğün yerde cenaze havası gökte visal yerde ayrılık sadası gök ehlinde tevekkül yer ehlinde şaşkınlık herşeyin ortası var da kim bilir nedir bunun ortası biten ne başlayan ne herşey sorular siciminde kaldı... 12... hani bir asır sonra sevgilisine kavuşan bin yıllık aşk hikayelerinin binbir gece yanılgılarının acısı vardır ya visalde ayrılık ve trajedi insanın göğü keşfedip göğün sarsıntısıyla irkilmesi boş bulunup ruhunu boşluğa yitirmesi işte böyle bir şeydi böyle bir gökte savrulma ve akisti uyarılmış gibi şaşkın bir bilinçti az sonra hüzünle bölünecek bir sevinçti kimse bilmedi bilmek delilikleri meçhul öykülerden menkul meczupların karı değildi o yüzden tutuştu bilenler alev dokunmadı bilgisizliği seçenlere işte bu ölçüyle aynı deli selamladı yerin ve göğün ilminin sahibiyle bütün bilgileri bilmek denen nimeti kullanarak isyana ve tutsaklığa götürenleri ve sonra boşluğa doğru ıslık çaldı gülüp geçti.. -gökte yanıyordu yerçekiminin saltanatı- 13... tek ve hür olmayı seçmiştik oysa böyle bir seçim hakkımız yoktu önce hakkımız olmayanı seçmeyi öğrenmiştik hepimiz kalbini depresif çarpıntılarında anlamaya çalışan biyo-sismolojik trajedilerdik büyük ve kalabalık yollardan küçük ve sessiz evlere girmiştik evlerde bizi gökyüzünü aritmetik muntazamlıklarda çizilmiş renklerle çizgilerin çizgilerle son darbelerin çarpıştığı resimler karşılardı zaman geçerdi bizim ıssızlığımızla bu sürrealist yalnızlıklar birbirlerine alışırlardı ah birde inlemeseydi şu kalbimizde duran mavi derinlik ama bir kere tek ve hür olmayı seçmiştik büyük ve karmaşık yollardan küçük ve gölgesiz evlere girmiştik birgün haberlerde duyduk gökyüzü depremlerini ah çok şükür kalbimizde duran mavi derinlik sonunda tek ve hür olmayı seçmişti dar evlerden haz etmeyen bir aklı gölgeli haykırdı; 'artık çokluk içinde tek ve hür olma vakti gelmişti...' 14... yalnızlığım tedirginliğim yerden göğe bezgin bakışlarım taşı ve yıldızı aynı özgün cümlelerde kullanışlarım hep bir deprem öncesi takıntılardır gök ellerime düşecek bir öngörü gibi subjektifçe ayaklarımın sağlamlığı başımı bu yüzden bir başka ürkütecek çok değil birazdan çok değil birazdan göğün sarsıntısı insanlığın gündemine düşecek nuhun ruhu şad olsun nuhun ruhu şad olsun bu gökten gelen soru aklına korunaklar arayanlara bir irşad olsun Emrullah Emin Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
devrikcumle Yanıtlama zamanı: Ekim 17, 2011 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 17, 2011 içinde ölüm yok nefret yok öldürmek yok... tanrılar içinde hasretler içinde yalpalayıp duruyorsun mızmızlanma artık çek elini kendinden martılara bak güllere öteki kuşlara kertenkelelere uygarlıkları yok çünkü zamanları yok nefrete ölmeye öldürmeye çalışmaktan sana ne ölmekten öldürmekten bırak bırak bırak da rahat bir nefes alsın gövden martılar gibi güller gibi kertenkeleler gibi onlar dükkânlarını açsın onlar arabalarına binip gezmelere gitsin onlar korksun ölümden sen yalnızca gülümse onlar başka sen başka değil mi ki gidilecek bir yer yok gelecekler onlardan sana ne sen yalnızca martılara bak kırlara karış rüzgârı dinle toprağı sev başka ne var ki içinde yalnızca içinde sevmekten başka öpmekten başka dokunmaktan başka görsen bunu ahh gözlerindeki keder silinip gitse yağmurun altında ıslansan ilk defa kaygı duymadan bir salıncakta sallansan sallansan sallansan dünya yeniden hakiki olur düş macera sen de yalnızca ol emi akşam mı sabah mı bilme veli ol rüya ol hakiki ol akşam ol bunları bilmekten sana ne gülün tek düşüncesi gül olmak kırmızıysa kırmızı bundan sana ne tasını tarağını çek gülden ama doğru söylüyorum hikâyelerini masallarını çek dünyadan uyan aslına böyle bak martıya ağaca atmacaya kaplana güle ilk defa bak bir daha bir daha ama hepsi ilk olsun sen de Uluer Aydoğdu Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Drita Yanıtlama zamanı: Ekim 20, 2011 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 20, 2011 gün ışığından sıyrılmış ölü ten rengi bakışların göz kapaklarının altından savrulmak için çırpındıkça tanıdık bir öfke mesafedir o an günaha oysa yaşadığın aşk denk değildir gittiğin yola ben ki hangi bensem bilemedim sözlerimde mahfuz bir ihaneti sen diye bildim ederi peşin ödenmiş bir kulluk kaderinin eşiğinde durdukça gölgesi doğarmış kedere tenhanda bir ölüm peydahlanıyor sarıldıkça kendine hasret tevekkül imana zamansız doğuyor ben ki hangi bensem bilemedim kollarımda mahfuz bir hasreti sen diye bildim direndikçe kalp bir itaatkâr aşk bu kalmaz ki yanına kâr şimdi dilini savruk bir sitem suçluyor aynı dilden geçiyor inkar sesteş isyanların toplandığı mahşeri ki orası ne cennet ne cehennem içimde ikrar sürme çekilmiş karanlıkta bahtıma taht diye kuruluyor ben ki hangi bensem bilemedim alnımda mahfuz bir adı sen diye bildim kör kuyulara sevi yağmuru yağdıkça iki rahmet çekilir huzura huzurunda hafız indirince melekleri omzundan sökülür yutkunduğum düğümler ahh sevgili...aşk mücerreptir yusuf'un dilinde bense tam burada ölürken buldum aşk'ı senin suretinde ben ki hangi bensem bilemedim ölümde mahfuz bir hayatı sen diye bildim alicengizoyunu (...bir arsızlık kendini intiharına koşarak bırakıyor... bu defa saklanma olur mu, saklanma...) Alicengiz Akdeniz Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
devrikcumle Yanıtlama zamanı: Ekim 26, 2011 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 26, 2011 bilmemek bilmekten iyidir düşünmeden yaşayalım mâra günü ve saatleri ne yapacaksın senelerin bile ehemmiyeti yoktur seni ne tanıdığım günleri hatırlarım ne seneleri yalnız seni hatırlarım ki benim gibi bir insansın tanımamak tanımaktan iyidir seni bir kere tanıdıktan sonra yaşamak acısını da tanıdım bu acıyı beraber tadalım mâra başım omzunda iken sayıkladığıma bakma beni istediğin yere götür ikimiz de ne uykudayız ne uyanık ASAF HALET ÇELEBİ 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Drita Yanıtlama zamanı: Ekim 26, 2011 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 26, 2011 Silsile* -Bana iyi sonlu masallar anlatın, bayım. Dudaklarımdan dökülen suskunluğu uygun adımlarla göğsüme sardım Hüzün, kadim bir dost Doğduğumuzda alnımıza yapıştırılan barkodun üçüncü rakamı! İlk ikisini yitireli ömür oldu Benden öteye attığınız her adım, başınıza taş Gözlerinizde gizlenmiş her sevgi fakir sofralarında Saman tadında, mutsuzluk getiren aş Yüreğime çok gördüğünüz insanlık durumu Dünde kalmış anılar kadar canlı, şimdi Her görüntü bir bilim kurgu Her hatıra bir sadizm ürünü -Hanımefendi, ellerinizde maziden kalma bu mavi, sizden almışım ellerimi. Gün dediğin insana umut versin diye uydurulan bir zaman sürümü Zamanın olmadığı bir yer biliyorum, gel benimle. Kimse bulamaz bizi orada Gel iç'ime. Yalnızlığımda biriktirdiğim gözyaşı koleksiyonumu Sarsılan sırtımın profesyonel fotoğraflarını Ellerimi yüzüme gömdüğümde patlayan flaşların İki yüzlü sanatsallıklarını Gel de gör bi'. Hayatın kaburga kemiğinden yaratılan acılarıma sarıl benimle Unutmuşum, haklısınız. Siz sevmeyi nereden bileceksiniz! Eğer biliyor olsaydınız, İçimdeki boşluğa kimyasal maddeler sokuşturup Donmuş heykelliğimle selamlamazdım doğan güneşi. Eğer siz biliyor olsaydınız el ele tutuşmayı Parmak uçlarımdaki kalıcı soğuk Moskova'daki Napolyon ordusunu darmadağın etmezdi. Eğer biliyor olsaydınız insanlığı Nazi kamplarındaki cesetlerin katili olmayı bilemezdim. -Neden gittiniz bayım? Kalmak bu kadar mı çocuk işi? Başının altında ellerini birleştirmiş hüznün Sigara dumanında boğulduğumdandır yüzümdeki renksizlik Benim siyah mısralarım vardı Bir tutam mavi aradım yıllarca Ellerinizden almak varken çalıp kaçtım Oysa siz benim dünyaya geliş nedenim. Oysa ben sizin sekiz dakikalık hazzınızın ürünü. Oysa ben koca bir hiç'in piçlik hali. Devrimci satırlar karalıyorum kargacık burgacık bir kalem ucuyla Eğer bilseydim Tanrı bu kadar uzakta bana Alnımın ortasına çizilmiş hazine haritasını Bir silahla yok ediverirdim. -İntiharı düşlerim ben çoğu zaman, güzel bayan. Size benzeyen tek yanım. Ne kadar da gevşek kasların var, hayat. Mutluluğun kapısına geldiğimde, altına kaçırıyorsun, yere saçıyorsun beni. Yalnız kaldığım her düşte orta yerine ediyorsun koca cennetin Cehennemin kokusu güzel geliyor o vakit Anladım ki, cehennem genlerimden kaynaklı bir varış yeri. -Bensiz kaldığım her gece, sizin kadar mutlu olmamıştım, bayım. Bir beşer olma yarışı bu Yarın'ın geniş pervazlı, kırmızı bahçeleri Aşağıda sarp kayalıkların senfonisini sunan bir boşluk Kendi dibime d/üşüyorum Ölümün koordinatları kodlanmış tenime Sarıldığım her bedende ruhumun yürek ölümü Tuttuğum her elde, kahpelik dolu bir koku Kendime sarıldığımda içimden kaçıyor ruhum Ölüyor kendi içine. Gözlerime dolan karanlığı kapayın lütfen Acılarımı göremiyorum. -Yirmi bahar geçti üzerimden, oysa siz hala güz. Ayrılık. *Sustuğundan yazıyorum. O'nun için. Uzun cümlelerimin baş harfine. Hilal Dikmen Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
ecrinruya Yanıtlama zamanı: Ekim 26, 2011 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 26, 2011 [h=2]Güzel Kadın[/h] nur zelal — Çar, 12/10/2011 - 00:26 Dost'a... Zenan'a... Belkıs'ın gözleriyim yüreğim tarumar Yurdum! Bu kaçıncı talan Bu hangi ceza ki ödenmemiş gözyaşından Sırrını eşiğine işlemiş bir sanatkâr Ne kadar yalansak o kadar eskidir tarihin Ne kadar geceyse düşlerin o kadar vurgunuz gözlerine Sen gece... Hep gece... Bir kaç dağınık adam sarhoşluk edasıyla Toplanmış şiirler okuyorlar Ateşin etrafında Çadırda bir kadın son kez tarıyor saçlarını yaldızlı bir aynanın karşısında Gözleri gözlerimden ilhamla Kömür karası hüzün çocuk yanı başında Uykusu derin, çelik çomak telaşında Şimdi bitecek bu uğursuz sessizlik Bir yıldız kayacak şehrin üstüne birazdan Şairler bu ışığın yanağına dokunacaklar geceden Bir okşayış parıldayan aşkı, bir serçe ürkekliği Yazıldıklarını bilmeden gülümseyecekler ateşe Şairler çocuğun uykusunda, kadının saçlarında Bir çember, bir kaç tel saç, bir ayaz yürekte Hadi gün doğsun, uyansın şehir zar uykusundan Bu son gezinişi şımarık bir türkünün ağızda Taşın bağrını harlayan topuk sesleri, ince ve narin Sofada kaygısızca gezinsin, gözleri gün Belkıs'ım ben, kelimelerim bir şehrin inşası Gözlerim ödünç bir ay tutulması iki şehrin kararıyım, eteklerimde kül Sır tarihimin yazgısı, gölgemden derin 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Vakt-i Leyl Yanıtlama zamanı: Ekim 26, 2011 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ekim 26, 2011 bilmemek bilmekten iyidir düşünmeden yaşayalım mâra günü ve saatleri ne yapacaksın senelerin bile ehemmiyeti yoktur seni ne tanıdığım günleri hatırlarım ne seneleri yalnız seni hatırlarım ki benim gibi bir insansın tanımamak tanımaktan iyidir seni bir kere tanıdıktan sonra yaşamak acısını da tanıdım bu acıyı beraber tadalım mâra başım omzunda iken sayıkladığıma bakma beni istediğin yere götür ikimiz de ne uykudayız ne uyanık ASAF HALET ÇELEBİ insan herşeyi bilmek istemez ama bildiğinde tarumar oluyor elinde değil ki vursam kırsam parçalasam da öfkemi yensem artık hiç bir şey bilmek istemiyorum çekip gidip kaybolmak en güzeli kimsenin bulamadığı bir mekanda yaşamak hayatımı da orda sonlandırmak 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.